Hasan Pulur'a mektup

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Hasan Pulur"un "Ölen Ölür Kalan Kalır..." başlıklı yazısı nedeniyle kendisine bir not gönderdi.

Sayın Hasan Pulur,

Size bu notu ,Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı olarak ,"Ölen Ölür Kalan Kalır" başlıklı yazınızda dile getirdiğiniz endişelere bütün içtenliğimle katıldığımı bildirmek için yazıyorum. Ele aldığınız konu ,TTB  olarak "sağlığın piyasalaştırılması" adını verdiğimiz  vahim  sürecin artık iyice görünür hale gelen  sonuçlarına parmak basıyor. Prototip bir Dünya Bankası projesi olan ve  AKP iktidarı tarafından  "Sağlıkta Dönüşüm" adıyla uygulamaya sokulan bu programla birlikte ,kamu adım adım sağlık hizmeti üretmekten uzaklaştırıldı ve hizmetin piyasadan satın alınması ,yani sağlığın alınıp satılan bir meta haline getirilmesi, sizin ifadenizle "ticaretle tababetin" içiçe yürütülmesi süreci başlatıldı. Birkaç yıl içinde özel hastanelerin sayısı birkaç misli arttı, gittikçe yaygınlaşan hastane zincirleriyle  sektör çarpıcı bir  tekelleşme  evresine girdi.  Kamu hastaneleri fiilen işletme haline çevrildi,  hekimlere ve daha düşük oranda sağlık personeline yönelik, "performansa dayalı döner sermaye ödemeleriyle  etik değerler erozyona uğratıldı. Eğitim ikinci plana itildi , piyasa istemleri doğrultusunda ucuza çalışacak hekim ithal etme yolları açıldı.

Sayın Pulur, ancak kaba çizgileriyle ortaya koymaya çalıştığım bu ortam içinde   kuşkusuz "hekim hataları"  ve "etik suçlar" artıyor ama  ne yazık ki sistemden ve kurumdan kaynaklanan hatalar ve onların  trajik sonuçları da çoğu zaman  hekimlerin omuzlarına  yükleniyor. 

Kamuoyu ve medya  için  de  genellikle öykünün bu görüntüsü daha ilginç geliyor. Bu yüzden olayları resmin bütünü içinde yansıtan yazınız için size TTB ve şahsım adına teşekkür ediyorum.

Prof.Dr.Gençay Gürsoy
Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi Başkanı

    .....
Ölen ölür kalan kalır...

Hasan Pulur
[email protected]

TİCARET ile tababet bir araya gelirse ne olur?  Ateş ile benzin bir araya gelirse olacak olan olur.

Yangın çıkar!

Ticaret ile tababet, tüccar ile hekim işbirliği yaparlarsa, kâr peşinde koşarlarsa aynı şey olur; yine yangın çıkar, yanan mal değil, insan canıdır.

Türkiye bir tarihte muhallebici dükkânlarının bereketini, bir tarihte de banka şubelerinin bereketini yaşadı.

Şimdi de özel hastanelerin...

*   *   *

BİR zamanlar “Her mahallede yetişen milyoner” gibi, her mahallede de hastane bereketi var.

Devlet hastanelerinin bakımsızlığı yerinde, bu hastaneler beş yıldızlı otel...

Eşyalarına, mobilyalarına, aletlerine diyecek yok, ama bunların içinde yeterli doktor, bilgili doktor, deneyimli doktor var mı?

“Var!” olanlar elbette var, ya yok olanlar?

Sorun burada...

*   *   *

MÜZİSYEN Burhan Şeşen’in 26 yaşındaki oğlu öldü.

O ananın, babanın durumunu düşünsenize...

Yetişmiş evladı yanlış tedaviye kurban gitti.

Bu tedaviyi yapan doktor cezalandırılsın, istenirse özel hastane kapatılsın, Serhan geri mi gelecek?

Baş ağrısıyla hastaneye giden delikanlının cenazesi çıkıyor.

Ya hastane yetkilisinin, olayla ilgili umursamazlığı, kayıtsızlığı:

“Bu kadar önemli bir olay mı?”

Bunu söyleyene söylenecek laf kalıyor mu?

*   *   *

BU neyin sonucu?

Bu “Bize kalite değil, doktor lazım!” diyen, kafanın sonucu... Bugün Türkiye’de kaç tıp fakültesi var, biliyor musunuz?

Yazıyla elli sekiz, sayıyla da 58...

Öğretim kadrosunda kaç “hoca” var?

Kataraktı bilmeyen göz hekimleri, elektro okuyamayan dahiliyeciler.

*   *   *

PROF. Dr. Yılmaz Kafadar’ın babası da doktormuş, oğlu tıbbiyeye girince oğlunu kenara çekmiş:

“Oğlum, zengin olmak istiyorsan işadamı ol, hekim değil!”

*   *   *

EVET, tababet ile ticaret iç içe olur mu?

Anlatıyorlar:

“Özel hastanelerde her doktorun kontenjanı var. Ayda şu kadar ameliyat yapacaksın, şu kadar görüntülü MR ya da ultrason yaptıracaksın, bunları da şurada yaptıracaksın... Şu kadar protez taktıracaksın...”

*   *   *

DOKTOR bu kontenjanı doldurmadı mı, kötü doktor.

Neye göre kötü? Özel hastane tüccarına göre kötü.

SSK ve Emekli Sandığı bazı özel hastanelerin kurtarıcısı...

Yılmaz Kafadar’ın ilginç benzetmesi var:

“Berber dükkânı açmak için ruhsat gerekir, oysa ultrason, MR gibi görüntü merkezlerini açmak için ruhsat filan aranmaz.”

*   *   *

SONUÇ ne olur?

Pırıl pırıl, aslan gibi delikanlılar ölür.

Hangi şehide yanalım, vatan için dağda vurulanlara ya da sağlık düzenine kurban gidenlere mi?

*   *   *

DİYECEKSİNİZ ki:
“Şimdi ne olacak?”
Hiçbir şey!

“Ölen ölür, kalan sağlar bizim!” değil midir?