Türkiye'de Toplumsal Cinsiyet, Kadın ve Sağlık

Bugün, altı buçuk milyarı aşan dünya nüfusunun yarısı kadındır. Kadınlar, ne yazık ki sadece "kadın" olmaktan kaynaklı, sosyal, siyasal ve ekonomik olarak, her dönem ve pek çok toplumda, en dezavantajlı kesimlerinden birini oluşturuyorlar. Bu "dezavantajlılık" hali, "süreğen" olmasına karşın, kamuoyunun dikkatini ancak 8 Mart"larda kimi başlıklara çekmek mümkün olabiliyor.


07.03.2008

BASIN AÇIKLAMASI

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ KADIN SAĞLIĞINA ZARARLI

Bugün, altı buçuk milyarı aşan dünya nüfusunun yarısı kadındır. Kadınlar, ne yazık ki sadece "kadın" olmaktan kaynaklı, sosyal, siyasal ve ekonomik olarak, her dönem ve pek çok toplumda, en dezavantajlı kesimlerinden birini oluşturuyorlar. Bu "dezavantajlılık" hali, "süreğen" olmasına karşın, kamuoyunun dikkatini ancak 8 Mart"larda kimi başlıklara çekmek mümkün olabiliyor. Biz de Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu olarak, esasen kapitalizme karşı emekçi kadınların direnişinin bir simgesi olan 8 Mart"ı vesile bildik; "Toplumsal Cinsiyet, Kadın ve Sağlık" konusundaki tespit ve önerilerimizi kamuoyu ile paylaşmak istedik.

Kadınların sağlık durumu incelenirken, hastalık ve sakatlık yönünden olduğu kadar, ruhsal ve sosyal yönden de tam bir iyilik halinin olup olmadığını irdelemek ve tanımlamak gerekmektedir. Sosyal çevre, ekonomik ve siyasal ortam sağlıklılığı belirler. Dolayısıyla kadın sağlığı da biyolojik etkenlerin yanında, sosyal ve siyasal süreçlerden etkilenmektedir. Kadın sağlığını üreme sağlığı ile bir tutan anlayış yerine, toplumsal cinsiyet kavramını da içine alan yeni yaklaşımlar kadın sağlığı başlıklarının çerçevesini genişletmektedir. Erken evlilikler ve gebelikler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, kadın kanserleri, yaşlılık ve kadın sağlığı, sigara, madde bağımlığı ve kadın, kadının ruh sağlığı, kronik hastalıklar, beslenme, acil bakım, sağlık bakımına ulaşım ve kadın, nihayet cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı sağlık sorunları; kadına yönelik şiddet, cinsel taciz ve tecavüz, namus cinayetleri, vb...

Cinsiyeti nedeni ile toplumun "kadına" biçtiği rol ve beklentiler, sonuçta bazı hakların kullanamamasına yol açmaktadır. Bu durum, sağlık hakkı açısından da kadın sağlığı için bir kısır döngü oluşturmaktadır. Kadın ve erkeklerdeki sağlık ve hastalık örüntüleri belirgin farklılıklar gösterir. Kadınlar daha uzun süre yaşarlar ancak daha fazla hastalık ve sağlık riski taşırlar. Cinsiyete göre üreme sağlığı ve hastalık yükü incelendiğinde, kadının hastalık yükü yüzde 36.6 iken, erkeğin hastalık yükü yüzde 12.3"tür.

Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF"in 1990 tahminlerine göre, gebelik, doğum ya da loğusalık döneminde yaşanan komplikasyonlara bağlı olarak yılda 585 bin anne ölümü meydana gelmektedir. Bu ölümlerin yüzde 99"u gelişmekte olan bölgelerdedir. Yine Dünya Sağlık Örgütü tahminlerine göre, dünyada her yıl 15 milyondan fazla kadının, yaşamlarının geri kalan kısmında doğum ve gebeliğe bağlı yaralanma ve sakatlık sorunları devam etmektedir. Bir kadın, her gebelikte ölüm riski ile karşı karşıya gelmektedir. Gelişmiş bölgelerde anne ölüm oranları, 100 bin canlı doğumda ortalama olarak 50"nin çok altındadır. (Doğu Avrupa için 8-50; ve pek çok Batı Avrupa ülkesi için 8"in altındadır.) Gelişmekte olan bölgeler ise, 100 bin canlı doğum için 500-1000 anne ölümü rapor etmektedir. Türkiye"de 1998"de hastane verilerine dayalı (53 ilin 615 hastanesinde) yapılan bir çalışmaya göre "Anne Ölüm Hızı" yüz bin canlı doğumda 49 bulunmuştur. Bu araştırmada dikkat çekici nokta, her 5 anne ölümünden 4"ünün önlenebilir ölüm olarak değerlendirilmesidir.

Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının en çarpıcı olumsuz sonucu sağlık hizmetlerinden yararlanmada ortaya çıkmaktadır. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı sonucu özellikle kadınların düşük statüde olması en fazla onların doğurganlık davranışını etkilemektedir.

Dünyada, gelişmekte olan 99 ülkede yapılan bir araştırmaya göre; kadının toplumsal statüsü ve doğurganlığı arasında doğrudan bir ilişki vardır ve kadının statüsü iyileştikçe sahip olduğu çocuk sayısı azalmaktadır. Benzer biçimde, kadının statüsü iyileştikçe obstetrik hizmetlerden yararlanma oranı da artmaktadır. Buna Türkiye"den örnekler verilecek olursa, 1998 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması İleri Analiz Sonuçlarına göre, kadının öğrenim düzeyi yükseldikçe doğum öncesi bakım alma ve sağlıklı koşullarda doğum yapma oranlarının arttığı görülmektedir. Eğitim düzeyi çok düşük olanlar arasında doğum öncesi bakım alma yüzde 37.6, sağlıklı doğum oranı yüzde 54.8 iken, ortaokul ve üzerinde öğrenim görmüş olanlarda bu oranlar sırası ile yüzde 96.0 ve yüzde 99.7"dir.

Kadına yönelik şiddet

Kadına yönelik şiddet, öncelikli bir halk sağlığı sorunudur. Tüm dünyada, kadınların %10-50"den fazlası yaşamlarında yakın partnerleri tarafından fiziksel istismara maruz kaldıklarını bildirmişlerdir.

Kadına yönelik şiddet; fiziksel ve ruh sağlığı sorunları, öldürme, intihar etme ve HIV/AIDS gibi olaylar nedeniyle ölüm gibi geniş bir yelpazedeki birçok konuyla ilişkilidir. Şiddetin ortak sağlık sonuçları; her türden yaralanmalar, kronik ağrı belirtileri, pelvik enfeksiyon (PID), istenmeyen gebelikler, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, depresyon, ve anksiyete bozuklukları gibi sağlık sorunlarını içermektedir.

Kadının "toplumsal cinsiyet" bağlamında yaşadığı eşitsizlikler, ayrımcı uygulamalar onun yaşama hakkını bile kullanamamasının ortamını hazırlamaktadır. Bu açıdan ülkemizde var olan ve kadına yönelik şiddetin en uç noktası olan "namus cinayetleri" dikkat çekici düzeydedir. Ülkemizde, resmi kayıtlarda 2000-2005 tarihleri arasında namus cinayeti nedeniyle öldürülen yaklaşık 500 kadın olduğu bildirilmektedir. Ancak, bu suçu tanımlamak pek de kolay olmadığından gerçek rakamın bundan daha fazla olduğu söylenebilir. Namus cinayetleri Türkiye dışında Pakistan, Ürdün, Mısır ve Umman gibi ülkelerde de bildirilmiştir.

Bekaret kontrolü, kadının insan haklarının ihlal edilmesidir ve haklı gösterilemez, ancak özellikle Türkiye"nin kırsal yörelerinde genç kızlar ve kadınlar keyfi bir şekilde bekaret kontrolüne maruz kalmaktadırlar. "Himen muayenesi", anne babaların, nişanlı ya da kocanın ya da kanunun "masumiyetini" kanıtlamak için kadınların kendileri tarafından da yaptırılabilmektedir. Türk Tabipleri Birliği Etik Kurulu, kadının isteği dışında uygulandığı zaman bu kontrollerin Birliğin ilkelerine aykırı olduğunu bildirmiştir. Hekimler, tecavüz olguları dışında bekaret testi uygulamamalıdırlar. Türk Tabipleri Birliği bekaret kontrolünü toplumsal cinsiyet temelli şiddet olarak kabul etmektedir ve Adalet Bakanlığı savcılara, cinsel bir tecavüz olmaması durumunda bu uygulamayı yasaklama hükmünü getirmiştir.

Eşitsizlikler kadın sağlığını olumsuz etkiliyor

Türkiye"de kadın sağlığı sorunları incelendiğinde; daha doğumda erkek çocuğun tercih edilmesinin yaygınlığından başlayan, ergenlik döneminde, özellikle kırsal alanda ve Doğuda erken evlilik ve ergen gebeliği ve bunun yarattığı sorunlarla karşılaşılmaktadır. Doğurganlık döneminde kadınlar arasında riskli gebeliklerin yaygın olmasından, aşırı doğurganlık ve bunun yarattığı sağlık sorunlarına, menopoz-menopoz sonrası dönemde ve yaşlılık döneminde ise kadınların neredeyse "yok sayıldığı" bir sorunlar yumağı ile karşılaşılmaktadır.

Yıllar içinde önemli gelişmeler kaydedilmesine karşın, doğum öncesi bakım ve sağlıklı koşullarda doğum hizmetleri ve aile planlaması konularında, kırsal alanda ve Doğuda yaşayan kadınlar için, kentte ve batıda yaşayan kadınlara göre, eğitim düzeyi yüksek olan kadınların eğitimsiz kadınlara göre, temel sağlık hizmetlerine bile erişebilirliği açısından sorunlar bulunmaktadır. Topluma en yakın mesafede ve sürekli olarak verilmesi gereken birinci basamak sağlık hizmeti (sağlık ocağı-sağlık evi kompleksi) ünitelerinin sayısal yetersizliği, personel dağılımındaki dengesizlik ve var olan personelin de mesleki bilgi-beceri eksikliği, Doğu ve Güneydoğu"daki kadınlar için dil sorunu sağlık hizmetlerinden yararlanmayı olumsuz yönde etkilemektedir. Daha önceki bölümde ayrıntılı rakamlarla ortaya konduğu gibi; doğurganlık davranışları, sağlık hizmetlerinden yararlanma, özellikle doğum öncesi bakım alma ve doğumların sağlıklı koşullarda yapılması konularında, kadının eğitim durumu ve yerleşim yeri özelliği (kent-kır, Batı-Doğu) belirleyici faktörler olmaktadır.

Ülkemizde sağlık hizmetlerinde, bölgeler arası ve cinsiyetler arası farklılığı giderici yaklaşımların uygulanması ve bu amaçla sağlık hizmet yatırımlarının yapılması gerekmektedir. 1994 Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı"nda da önerildiği gibi; kadın sağlığına "bütüncül" yaklaşım ve üreme sağlığı hizmetlerinin temel sağlık hizmetleri içine entegrasyonu gerekmektedir. Bunun için kadın sağlığında, kadın hayatının evreleri dikkate alınarak, intrauterin dönemden başlayıp, çocukluk, doğurganlık dönemi, menopoz-menopoz sonrası dönem ve yaşlılık dönemine kadar uzanan bir bütünlük içinde, var olan ve potansiyel sağlık sorunlarının ele alınması ve verilecek hizmetlerin de bu açıdan "süreklilik" göstermesi gerekir.

Ülkemizde, göreceli tüm iyileştirmelere karşın, kadının toplumsal statüsü, sağlığını ve sağlık hizmetlerinden yararlanmasını önemli ölçüde etkileyecek kadar düşüktür. Eğitim, hukuk, sosyal ve siyasal alanda cinsiyetler arasındaki eşitsizlikler kadının toplumda, özel olarak aile içinde kadın sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Aile içinde bireyler arasındaki iletişim eksikliği, başlık parası ve zorla evlendirme gibi geleneksel uygulamalar, kadına yönelik şiddet sorunları hâlâ varlığını sürdürmektedir. Medyada kadının cinsel bir meta olarak ele alınması da kadının toplumsal statüsünü olumsuz olarak etkilemektedir. Ülkemizde, kentsel alanda yaşayanlara göre kırsal alanda yaşayan, batı bölgesinde yaşayanlara göre doğu bölgesinde yaşayan kadınların daha düşük sosyal ve ekonomik statüsü, bu kadınların sağlığını daha da fazla olumsuz yönde etkilemektedir.

            Sonuç

            Türkiye sağlık ortamına yapısal bir müdahale olan Sağlıkta Dönüşüm Projesi, onun önemli bileşeni Aile Hekimliği ve sağlığın finansman boyutu olan Genel Sağlık Sigortası uygulamaları, -dünya örneklerinden de görüldüğü gibi- kadın sağlığını olumsuz etkileyecektir. Sağlığı bir hak olmaktan çıkaran, piyasalaştıran, bu bağlamda tedavi edici hizmetleri önceleyen bir sistem, kadın sağlığının görmezden gelinmesine neden olabilir. Bu sistem yerine, herkese eşit, ücretsiz, erişilebilir ve kabul edilebilir, yaygın sağlık hizmeti sunan bir sistemin hayal olmadığını düşünüyoruz. Kişinin yaşamını bir bütün olarak gören ve sağlık sisteminde kadına görünürlük sağlayacak önlemleri alan bir sağlık politikasının bir an önce yaşama geçirilmesini istiyoruz. Sağlıkta Dönüşüm Projesi ile sağlık alanındaki eşitsizlikleri kadınlar açısından bir kez daha derinleştireceğini düşündüğümüz Genel Sağlık Sigortası ve koruyucu sağlık hizmetleri önünde bir engel olarak gördüğümüz aile hekimliği uygulamalarının bir an önce durdurulmasını istiyor ve bekliyoruz.

            Ana teması "Kadına Yönelik Şiddet" olan 1. Kadın Sağlığı Kongresi" 20-22 Mart 2008 tarihlerinde Ankara"da, Hacettepe Üniversitesi Kültür Merkezi Kırmızı Salon"da gerçekleştireceğimizi de bu vesileyle paylaşmak istiyoruz.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
KADIN HEKİMLİK VE KADIN SAĞLIĞI KOLU

 

 

TÜRKİYE"DE TOPLUMSAL CİNSİYET, KADIN ve SAĞLIK
Türk Tabipleri Birliği
Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu
-RAPOR-