Hekimler olarak; riyakar takiyeci siyasetin gerici adımlarından kaygılıyız

Basın AçıklamasıAnayasa"nın değiştirilemez nitelikteki 2. maddesinde ifadesini bulan "... insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti" ilkesine sonuna kadar bağlı bir meslek örgütü olarak son günlerde apar topar kotarılan AKP-MHP ittifakı sonucu gündeme getirilen ve bütün toplumsal sorunların önüne geçirilen "türban sorunu" ile ilgili gelişmeleri ibretle izliyor ve bu konudaki değerlendirmelerimizi ve kaygılarımızı kamuoyuna sunmak istiyoruz.

30.01.2008

BASIN AÇIKLAMASI

Hekimler olarak; riyakar takiyeci siyasetin gerici adımlarından kaygılıyız.

Anayasa"nın değiştirilemez nitelikteki 2. maddesinde ifadesini bulan "... insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti" ilkesine bağlı bir meslek örgütü olarak, AKP-MHP ittifakı sonucu gündeme yeniden getirilen ve bütün toplumsal sorunların önüne geçirilen "türban sorunu" ile ilgili gelişmeleri ibretle izliyor ve bu konudaki değerlendirmelerimizi ve kaygılarımızı kamuoyuna sunmak istiyoruz.

Basın Açıklaması1950"li yıllarda başlayan ve 1980 askeri darbesiyle hız kazanan, sola karşı dinci ve milliyetçi akımları güçlendirme politikaları, mecburi din dersleri, alabildiğine yaygınlaştırılan kur"an kursları, imam hatip okulları ve tarikat örgütlenmeleri toplumsal dokuyu adım adım dinselleştirdi. 22 Temmuz 2007 seçimlerinin ardından iyice hız kazanan bu süreçte AKP önce kendisi ile uyumsuz olan yöneticileri kendisi gibi İslamcı"larla değiştiriyor, ardından da o alanı sermayenin iktisadi talepleri ve kendi İslamcı ideolojisi temelinde yeniden düzenlemeye yöneliyor. Üniversiteler ve türban konusu da bu sürecin planlı bir aşamasıdır. Ekonomide uluslar arası/ulusal sermayenin IMF/DB patentli emekçi karşıtı neoliberal programını uygulamayı sürdüren, dış politikada tümüyle ABD"ye yaslanan AKP, kendi seçmen tabanını da dinsel motifleri öne sürerek tutmaya çalışıyor. Türbana yeşil ışık yakan yeni YÖK başkanının aynı zamanda üniversiteleri tümden paralı hale getirmek istemesi tesadüf değildir.

ABD"de başlayıp belirtileri ülkemizde de görülmeye başlanan ekonomik krizle birlikte AKP"nin kendi başlattığı "Yeni Anayasa" tartışmasının sonlanmasını dahi bekleyemediği görülmektedir. Yapılmaya çalışılan, emekçi kesimin ciddi biçimde hak kayıplarına uğrayacağı sağlık, eğitim, sosyal güvenlik ve çalışma yaşamına dair birçok yasal düzenleme gerçekleştirilirken üzerlerinin "türban" ile örtülerek gizlenmesidir. Halen ülkemizde İslam dininin bir mezhebi Diyanet İşleri Başkanlığı ve zorunlu din dersleri yoluyla örgütlenmekte iken, bu antidemokratik durumu düzeltmek için kılını kıpırdatmayan, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya dönük ekonomik, sosyal ve siyasal hiçbir düzenleme yapmayan bir iktidarın türban girişiminin amacının özgürlükler olmadığı açıktır.

Türban, basit bir başörtüsü olmayıp, dinci gerici siyasi hareketin simgesidir. Bu hareket, kadınlarımızı kendi bedeni hakkında dahi karar veremeyen Ortaçağ"dan kalma baskıcı, cinsiyetçi ilişkilere tutsak etmeye çalışmaktadır. Bu zihniyetin emekçileri sömürmek, emekçilerin her türden örgütlenme ve demokratik mücadele hakkını ellerinden almak konusunda, büyük sermayeyle ve resmi devlet politikalarıyla hiçbir sorunu yoktur. Bugün toplumun 1/3"ünün yoksulluk sınırında yaşamasında, toplumun büyük bölümünün ianeye muhtaç hale getirilmesinde türbanı savunan MÜSİAD"ın katkısı TÜSİAD"ınkinden daha az değildir.

Yükseköğrenim kurumlarında kuşkusuz her türden kıyafet serbest olmalıdır. Demokratik bir üniversitenin doğal ortamı ayrıksı kıyafetlerden doğabilecek sıkıntıları hiçbir mağduriyet yaşatmadan kendiliğinden giderebilir.  Fakat dinsel semboller ya da anlamlar içeren kıyafetler ancak laikliğin gerçek anlamda teminat altına alındığı koşullarda serbest olabilir. Bu nedenle türban, kıyafet serbestliği kapsamında değerlendirilemez. Halen Anadolu"nun (hatta büyük kentlerin) birçok üniversitesinde Ramazan"da oruç tutmayan öğrencilere baskı uygulayan bu zihniyetin bundan böyle türban takmayan kız öğrencilere de baskı uygulayacağını öngörmek kehanet sayılmamalıdır.

Laikliğin gerçek anlamda teminat altına alındığı koşullar içinse devlet bütçesinden hiçbir dinin mensupları için kaynak ayrılmamalı, inanç grupları kendi dinsel ihtiyaçlarını kendileri finanse etmeli, devlet bu alanda sadece laiklik adına düzenleyici ve denetleyici olmalı, din dersleri Anayasal zorunluluk olmaktan çıkarılmalı, bir kimsenin reşit olsun ya da olmasın bir dinin ibadetine ya da ritüeline katılmaya ya da dinsel nedenlerle örtünmeye zorlanması her kim tarafından yapılırsa yapılsın suç kabul edilmelidir.

Toplum yaşamını dine dayandırmak yönündeki girişimlerin antidemokratik olduğu pek çok ülke deneyiminde ve ulusal-uluslar arası hukuk kararlarıyla sabittir. Bu girişimlerin amacı toplumsal yaşamı gericileştirmek, aydınlanmanın temel ilkelerini toplum yaşamından silmek, laikliği kökten zedelemektir. Türban ancak devletin tam olarak dinden arındırıldığı koşullarda bir özgürlük sorunu olabilir. Bugünse laikliği ortadan kaldırmanın sembolüdür. Türk Tabipleri Birliği ve hekimler laiklik karşıtı her türden girişimin karşısında durmaya devam edecektir.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ