'Verem Savaşı Piyasaya Terkedilemez'

Veremle Savaş HaftasıVeremle Savaş Haftası bu yıl 06-13 Ocak 2008 tarihleri arasında yapılmaktadır. Verem, hem nedenleri hem de sonuçları açısından toplumsal bir hastalıktır. Ülkemizde 2005 yılında tanı konulan 20.535 verem olgusundan 18.753'ü (%91.3) yenidir. 1996 yılında yeni olgu hızının yüzbinde 33 olduğu ve 2002 yılına dek azalarak yüzbinde 23'e indiğini biliyoruz.

10.01.2008

BASIN AÇIKLAMASI

"VEREM SAVAŞI PİYASAYA TERKEDİLEMEZ"

Veremle Savaş Haftası bu yıl 06-13 Ocak 2008 tarihleri arasında yapılmaktadır. Verem, hem nedenleri hem de sonuçları açısından toplumsal bir hastalıktır. Ülkemizde 2005 yılında tanı konulan 20.535 verem olgusundan 18.753'ü (%91.3) yenidir. 1996 yılında yeni olgu hızının yüzbinde 33 olduğu ve 2002 yılına dek azalarak yüzbinde 23'e indiğini biliyoruz. 2002 yılından itibaren ise yeni olgu hızı artışa geçmiş ve yüzbinde 28.5'e çıkmıştır. (Türkiye'de Verem Savaşı 2007 Raporu, SB, Mart 2007) Bu artış ciddiye alınması gereken bir uyarıdır. 

AKP Hükümeti 2002 yılında iş başına gelmiş, piyasacı programın hızlı bir uygulayıcısı olmuştur. Aynı dönemde verem olgularında görülen artış tesadüf değildir. Toplumda yoksulluğun artması kötü yaşam koşulları, beslenme yetersizliği, göç aynı hanede kalabalık nüfus, kötü hijyen koşulları olduğu durumlarda verem hastalarının sayıca arttığı bilinmektedir. Açlık sınırının 688 YTL olduğu ülkemizde asgari ücret 435 YTL'dir. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre işgücünün %12'si işsizdir. Bu koşullarda verem hastalığının yeniden yaygınlaşması beklenmedik bir durum değildir. Yoksulluğun ve eşitsizliklerin derin olduğu kırsalda, Orta Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde olgu sayısının az olmasının nedeninin kayıt ve tespit sistemindeki yetersizlikler olduğu bilinmektedir. 1996-2002 döneminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşam koşullarının görece düzelmesi, bu bölgeden yaşanan göçün azalması, toplumsal olayların Verem hastalığına olan etkileri açısından çarpıcıdır.

Son beş yılda ticarethaneye dönüşen kamu hastanelerinin, verem tedavisi için ayırdıkları yataklarını azalttıkları görülmektedir. Bunun nedeni verem yataklarının getirisinin diğer hastalıklara göre daha düşük olmasıdır. Veremin en yaygın olduğu İstanbul'da (6.336 olgu)  Heybeliada Göğüs Hastalıkları Hastanesi ve Beykoz Saray Hastanesi getirileri düşük olduğu gerekçesi ile geçtiğimiz yıl kapatılmışlardır. Sağlık hizmet sunumunun neredeyse tamamen özel sektöre devredildiği İstanbul'da veremle etkin bir mücadele yürütülemiyor olmasına şaşırmamak gerekir. 

Sağlıkta Dönüşüm Programının bileşenlerinden olan aile hekimliği sistemi birinci basamakta veremle savaşı sekteye uğratmaktadır. Pilot uygulamanın başladığı il'lerde verem savaş dispanserinde çalışan deneyimli personelin aile hekimliği sistemine geçtiği veya başka görevlere kaydırıldığı görülmektedir. Bu durum verem savaş dispanserlerini boşaltmakta veremle savaşı sekteye uğratmaktadır.

Verem hastalığından korunmada kullanılan BCG aşısı, etkinliği düşük bir aşı olduğu için tüm hedef gruba eksiksiz yapılmasının özel önemi vardır. Önceden ülkemizde üretilebilen BCG aşısının üretimine 1998'de son verilmiştir. Bu durum stratejik bir ürün olan aşıda dışa bağımlılığın yanında, yeni aşıların geliştirilmesinin olanağını da ortadan kaldırmıştır. Türkiye aşı üretebilir, üretmelidir.

Verem hastalığının tedavisi kamusal bir sorumluluktur. Hastaların ilaçlarının ücretsiz olarak sağlanmasının yanında, toplumdaki hastaların saptanması için taramalar yapılması, hastaların "Doğrudan Gözetimli Tedavi" altında izlenmeleri, kayıt ve bildirim sistemindeki aksaklıkların giderilmesi verem hastalığı ile mücadelede temel koşullardır.

Veremle savaşta çok önemli mesafeler katedilmiştir. Ancak son yıllarda uygulanan neoliberal politikalar ve sağlık alanına yansımaları yoksulluğu ve eşitsizlikleri arttırmakta, bulaşıcı hastalıkların yayılımı için uygun toplumsal zemini oluşturmaktadır. İnsani yaşam koşulları düzeltilmeksizin bazı eğitim çalışmaları ile verem hastalığının önüne geçilebileceğini beklemenin bilimsel bir temeli yoktur.  Piyasayı değil insanı merkeze koyan, sağlıklı yaşamı temel insan hakkı olarak gören bir anlayışla yaklaşıldığında yoksulluk kader olmadığı gibi verem de değildir. 

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ