Bu gidiş nereye?

Prof.Dr.Gençay Gürsoy"TTByönetiminin birinci yılını tamamladığı bu günlerde ülkemizin olağanüstübelirsizliklerle dolu bir "zaman tüneli"nin içine girdiğini söylemek abartılıolmaz sanırım." TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. GençayGürsoy'un, 23-24Haziran 2007 tarihlerinde gerçekleştirilen TTB 56. Genel Kurulu'ndayaptığı konuşmanın özeti için...

 

 

Prof.Dr.Gençay Gürsoy

TTByönetiminin birinci yılını tamamladığı bu günlerde ülkemizin olağanüstübelirsizliklerle dolu bir "zaman tüneli"nin içine girdiğini söylemek abartılıolmaz sanırım.

Bubelirsizlikler sadece sınır ötesi askeri müdahale olasılığına dayanan,boyutlarını şimdiden kestiremediğimiz yerel bir savaş durumundan ibaret değil.Böyle bir müdahalenin, uzun bir süreden beri tırmandırılan huzursuzlukları vegerginlikleri etnik iç çatışmalara doğru tetiklemesi olasılığı yanında, bu ortamınister istemez (ya da bilerek ve isteyerek) kendi siyasal rejimini dayatmasıolasılığı ile de karşı karşıyayız. İki üç haftalık bir süre kalmış olmasınakarşın sağlıklı bir seçim yapılıp yapılamayacağını, cumhurbaşkanının nasılseçileceğini, 22 Temmuz'u izleyen günlerde bizleri nelerin beklediğini kimsebilmiyor.

Güneysınırımıza işgal gücü olarak yerleşen ABD'nin Hudson Enstitüsü'nde yüksekrütbeli Türk Genelkurmay yetkililerinin huzurunda tartışmaya açtığı,Türkiye'nin Kuzey Irak'a müdahalesini hazırlayan dehşetengiz terörsenaryolarını bir yana bırakalım. Onları ve benzerlerini uzun zamandır zatenbiliyoruz. Biz şimdi soğukkanlılıkla biraz kendimize bakmak durumundayız:İçerde siyaseti yönlendiren resmi ve gayrıresmi aktörlerin (Genelkurmay dahil)iktidarın ve muhalefetin, farklı niyet ve amaçlarla da olsa, elbirliği ileülkemizi böyle ağır bir belirsizlik ve istikrarsızlık ortamına doğrusürüklemekte olduklarını görmezlikten gelebilir miyiz?

Kuşkusuzbu körlemesine gidişin eğik zeminini hazırlayan gelişmelerin birinci derecedesorumluları, şiddeti ve terörü siyasi mücadele yöntemi olarak seçenlerdir. Ancakson birkaç ay içerisindeki gelişmeler bir kez daha açıkça gösteriyor ki, bu türeylemlerin tertipçileri sadece PKK ve benzeri örgütlerden ibaret değil. Kamuoyununsilah üzerine yemin törenleriyle tanıdığı "Kuvvai Milliye Derneği"nin kurucu vemensupları arasında yer aldığı bilinen, Orhan Pamuk ve öteki 301 sanıklarınınduruşmalarında fiili saldırılar düzenleyen bazı emekli subay ve astsubaylarınevlerinde ele geçirilen silah, el bombası, patlayıcı kalıpları ve ucu sonayların siyasi cinayetlerine, Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanmasına, Danıştaysaldırısına, Susurluk sanıklarına, bazı emekli generallerin sahibi olduklarışaibeli güvenlik şirketlerine ve her taşın altından çıkan ünlü bir emekligenerale uzanan karanlık ilişkiler zinciri, terör eylemlerinin çok aktörlü birya da birkaç senaryonun sahne gösterileri olduğunu kavramamıza fazlasıylayetiyor.

Siyasitarihimiz, terörün belirli bir etnik, ulusal ya da dinsel kimlik mücadelesinde,amaçlanan siyasi hedeflere hiçbir şekilde hizmet etmediği gibi karşı şiddetikörükleyerek bütün bir siyasi ortamı demokrasiden uzaklaştırdığını ve egemenmilliyetçi-dinci ideolojiyiyükselttiğini gösteren sayısız derslerle doludur. Kimse ETA, IRA örneklerinesığınmaya kalkmasın. Her ikisi de ancak teröre ve şiddete son verme koşulu ilesiyasi muhatap olarak kabul edildiler. Yine, kimse mayın patlatarak can almayı"savunma" diye nitelemeye yeltenmesin. Silahlar, teknolojinin en aşağılıkürünleridir. Mayınlarsa silahların en aşağılıklarından biridir. Yoksul Afrikave Asya'daki çatışma bölgelerinde bu kalleş silahla yaşamını yitiren yüzbinlerce yetişkin savaşçı yanında, savaşla hiçbir ilgisi olmayan yüz binlercesivil kayıp, sakat genç ve çocuk bu insanlık suçunun mağdurları olarakkarşımızdalar. TTB, uluslararası silahsızlanma hareketleri içinde özel bir yeresahip olan "kara mayınlarına karşı" harekatın Türkiye ayağındaki çalışmaların aktifkatılımcılarından biridir.

Özetlemeyeçalıştığım bu gelişmelerle içine girdiğimiz seçim ortamında, ardı ardına gelenşehit cenazelerinin yol açtığı kolektif acı ve öfke önümüzü görmemizi olanaksızhale getiriyor. Kürt sorununun ancak ülke bütünlüğünü titizlikle koruyarak,kültürel haklara saygılı ve eşitlikçi bir yurttaşlık temelinde çözülebileceğigerçeğini gözardı etmeden ortak aklı devreye sokarak, soğukkanlılıkla ve en azzararla baş etmeye çalışmamız gereken "terör", yaratıcılarından bağımsız olaraksiyasi çıkarlar uğruna kullanılan bir araç haline geliyor. Siyasi iktidaralabildiğine yıpranıyor, toplumsal gerilim ve kutuplaşma dolu dizgin gidiyor.

Buortam içinde, biriken acıların zehrini boşaltacak yer arayan, öfkesini kimeyönelteceğini bilemeyen halk, "gece yarısı bildirileri" aracılığıyla terörekarşı kitlesel "refleks" göstermeye çağrılıyor. Bazı maceracı siyasi odaklarınvakit geçirmeden "durumdan vazife çıkarmaya" kalkmaları üzerine yeni biraçıklama ile "refleks"in demokrasi sınırları içinde kalması gerektiğininanımsatılması zorunluluğu duyuluyor.

Muhalefet,seçim ortamına girilmesine karşın, iktidarın 4 yıllık icraatındaki yoksul halkkesimlerini ezen neoliberal ekonomik ve sosyal tercihlerini görmezliktengeliyor ve stratejisini terör, sınır ötesi müdahale ve milliyetçilik yarışında"yangına körükle gitmek" üzerine yoğunlaştırıyor. İktidarsa, Cumhurbaşkanlığıseçim sürecinin başlangıcında yediği birkaç sıkı yumruğun sersemlemesini birtürlü üzerinden atamıyor. Terörle baş edememesinin ve iktidar olamamasınınçaresizliğiyle, mazlum ve mağduru oynayarak siyasi alanda; "benden sonrasıtufan" anlayışı içinde 15 Haziran'dan itibaren başlattığı eşi görülmemiş popülistuygulamalarla da sağlık alanında puan toplamaya çalışıyor.

"Akıltutulması"nın salgın hale geldiği bu ortamda TTB, yıldırımları üstüne çekmek vehedef gösterilmek pahasına, hekimlik sağduyusunu ve soğukkanlılığını koruyarak,kurumsal kimliğini maceracılıktan, kışkırtıcılıktan, provokasyonlardan,demokrasiyi vesayet altına sokmaya çalışan anlayışlardan uzak tutmayı başarmışve bu toz duman içinde toplumsal muhalefet görevini sürdürmüştür. İktidarınsağlık alanındaki 4 yıllık piyasacı icraatı ve önümüzdeki seçimlerde iktidaratalip olan siyasi partilerin sağlık ve sosyal güvenlik programları incelenmiş,Genel Kurul'da tartışmaya sunulmak üzere birer broşür haline getirilmiştir.

Kuşkuyok ki tüm meslek örgütlerinin ve emek cephesini temsil eden sendikalörgütlerin asıl gündemleri kendi alanlarını kapsar. Ancak bu alanın açık tutulmasınınön koşulu, demokratik düzenin kesintisiz sürdürülmesidir. TTB, bütüneksikliklerine, sakatlıklarına ve yetersizliklerine karşın demokratikparlamenter düzenin askıya alınmasını ya da "bize bu kadarı da yeter" anlayışı içinde, güdümlü ve otoriter birdemokrasiyle yetinilmesini öngören stratejilere karşı sonuna kadar direnmeyekararlı olmalıdır.