Sağlık Bakanı Recep Akdağ'a Açık Mektup

25 Temmuz 2006

BASIN AÇIKLAMASI

Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a Açık Mektup

SAĞLIK BAKANI’NIN CAN SİMİDİ TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ

 

Sağlık Bakanı Dr. Recep AKDAĞ iktidara gelişinin 4.yılında –ya da gidişine bir yıl kala- İstanbul’un sağlık sorunlarını yerinde görmeye/anlamaya/çözüm bulmaya karar vermiş! olmalı ki, yaklaşık 10 gündür İstanbul’daki eğitim hastanelerini Sağlık Bakanlığı bürokratlarından oluşan yaklaşık 40-50 kişilik bir ekiple ziyaret ediyor, “incelemelerde” bulunuyor. Hastane çalışanlarının dertlerini sorunlarını dinliyor, hemen “oracıkta çözüyor” ya da bürokratları aracılığı ile soruları yanıtlatarak “çözümler” bulmaya çalışıyor. Sözüm ona, hastaneleri tepeden tırnağa mercek altına alıyor.

Arada fırsat bulduğunda düzenlediği basın toplantıları ile gözlemlerini, bulgularını ve ülkenin sağlık sorunlarına ilişkin çözümlerini ve düşüncelerini kamuoyu ile paylaşıyor.

Ayrıca bu arada kendisinin ulaşamadığı sağlık ocakları ve küçük ölçekli hastanelere de müfettişler gönderip teftişlerde bulunuyor.

Geçen hafta yaptığı basın toplantısı ile her zaman olduğu gibi sorunları nasıl, hangi sürede, hangi olanakları kullanarak çözeceğini belirtmek yerine, yine TTB’ye yönelerek gündemi değiştirme yolunu seçmiş görünüyor.

TTB’nin sağlık politikalarını belirleme yetkisinin olmadığını, sağlık sorunlarının çözümü olarak ortaya koydukları “Sağlıkta Dönüşüm Programı” için en büyük engelin hekim eksikliği olduğunu, asgari ücreti yüksek olarak belirleyen TTB’nin “vatandaşa ücretsiz sağlık hizmetini savunurken samimi olmadığını, Güneydoğu-Doğu Anadolu’dan sonra İstanbul’u da pratisyen hekimler ve hemşireler için mecburi hizmet kapsamına alabileceklerini dile getirmişsiniz.

4 yıla yaklaşan AKP iktidarının ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın istikrarı yakaladığı ender uygulamalarının başında TTB ve hekim aleyhtarlığı gelmektedir.
 

TTB yasasını 3,5 yıl bekleten, yasalara hatta anayasaya aykırılığı ortadayken birkaç günde 200 yakın şef ataması yapmaya muktedir olan Sağlık Bakanı ne hikmetse yüzlerce uzman baş asistan, binlerce uzmanlık öğrencisini ilgilendiren tababet uzmanlık tüzüğünü ve yönetmeliğini pek çok yasal ve toplumsal baskıya rağmen çıkarmamakta direniyor. Eğitim hastanelerine uzman baş asistan ataması yapmadığı gibi olanları da kaçırarak eğitim kurumlarının hizmet ve eğitim veremez duruma getirdiğini fark metmiş olmalı ki İstanbul’a karargâh kurmaya karar vermiş. Kentimize ve hastanelerimize göstermiş olduğu yakın ilgiden duyduğumuz memnuniyeti belirtmek isteriz. Ancak tüm tepkilere ve uyarılara rağmen yasa dışı bir şekilde SSK sağlık kurumlarının gasp eden, SSK ilaç fabrikasının kapatan hükümet ve Sağlık Bakanı’nın İstanbul gibi bir kente hekim bulamamasını anlayabilmiş değiliz.

Yaptıkları ile AKP sağlık alanını tam bir yap-boz tahtasına çevirmiştir. İMF-Dünya Bankası programı doğrultusunda sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi/piyasalaştırılması için canla başla çalışırken, sağlık hizmetlerini çökerten “kötü yönetimini” maskelemek için her zaman olduğu gibi yine TTB’ne ve hekimlere saldırmayı, sorumlu olarak hekimleri ve TTB’ni göstermeyi tercih etmektedir.

Böylece bir taraftan kamuoyunu yanıltmayı diğer taraftan toplumun hedef şaşırmasını sağlamaya çalışmaktadır.

 

-          “Hekimlerin eli vatandaşın cebinde” diyerek popülizm yaparken, özel sağlık kuruluşlarına sevkler ve farkın vatandaş tarafından ödenmesini isteyerek vatandaşın cebindeki elleri meşrulaştırmıştır.

-          “Her hekime iş vermek zorunda değiliz, mecburi hizmet antidemokratiktir” diyerek kaldırdığı mecburi hizmeti, “hekimler 9 milyar alıyor yine de doğu-güneydoğuya gitmiyorlar” ve “ülkemizde en önemli sorun hekim azlığıdır” söylemiyle tekrar getirdi.

-          Şimdi de bir iktidar için utanç tablosu olması gereken bir durumu, İstanbul’un pratisyen ve hemşire açığını mecburi hizmetle çözme iddiasında bulunma durumunda kalmıştır.

Sayın Bakan, hekimler daha düne kadar tayin yaptırmak için can attıkları İstanbul’a tayin yaptırmaktan niçin vazgeçmiş olabilirler?

Düşündünüz mü Sayın Bakan nerede yanlış yaptınız?

Benim onlar için yaptıklarımı anlamıyorlar diyebilir misiniz?

Bu durumda sizin katkınız var mıdır?

Örneğin;

  • “takate dayalı” çalışma düzeniniz “Performans uygulaması”, yani hekimleri reçete makinesine dönüştüren, poliklinik odalarına hapseden, meslektaşları ile insani-mesleki ilişkilerini koparan, hastayı para olarak, müşteri olarak gösteren sisteminizin etkisi olabilir mi?
  • Yada çıkardığınız BUT’leri ile yazdığı reçetelerin geri ödemelerini yaptırmadığınız için hastaları karşısında işe yaramaz olarak görülmelerinin etkisi?
  • Yoksa 28 bine yakın hekimin bulunduğu İstanbul’a asaleten bir Sağlık Müdürü atamayarak, (Yoksa buna muktedir değil misiniz?) “kelle koparmakla” övünen, tam bir despotizan iklim içinde, geçici göreve yollamadığı, yerini değiştirme tehdidinde bulunmadığı bir pratisyen hekim bırakmayan, görevini 3 yıldır vekaleten yürüten (pek çok bürokratınızın olduğu gibi) yeterliliği, yetkinliği ve liyakatı sorgulanan bir Sağlık Müdürü’nün yaptıklarının, yönetim tarzının etkisi olabilir mi?
  • Ya da yoksulluk sınırının 1.900 YTL olduğu ülkemizde 15 yıllık bir pratisyen hekime ödediğiniz 1.100 YTL maaş ile ortalama 500-1.000 YTL döner sermaye ödemesinin hekimleri yoksulluk sınırına atmasının?
  • Ya da her gün başka bir gerekçe ile küçümsediğiniz birinci basamak sağlık hizmetlerini bilerek ve isteyerek çökertmenizin, çalışma ortamlarındaki yoksunlukların? (hizmetli, hemşire, temizlik, telefon, tıbbi malzeme vb. )

“TTB’nin sağlık politikalarını belirleme yetkisinin olmadığını” ifade etmişsiniz, Sayın Bakan…

Size göre 100 bini aşkın hekimin meslek örgütünün sağlık politikaları belirleme, önerme, tartışma yetkisi yok.

Peki, bu yetki kimdedir Sayın Bakan?

Sizden önceki iktidarların parti programlarına, sağlık politikalarına içtenlikle bir bakınız lütfen. Son 25 yıldır tüm hükümetlerin önüne “ev ödevi” olarak konulan Dünya Bankası-IMF programlarında bir cümle sapma yoktur. İktidarınız kadroları tarafından oluşturulmuş her hangi bir “özgün görüş”, ya da rapor var mıdır?

Oysa “sağlık politikası belirleme yetkisi olmadığını” iddia ettiğiniz TTB’nin ürettikleri koskoca bir kütüphane oluşturmaya yetecek kadar çoktur. Ülke sağlık sorunlarını gerçekten çözmek isteseydiniz, bu birikim ve deneyimi kullanır, hiç olmazsa sorunların bir bölümünü çözmüş olurdunuz.

Bir başka popülizmi  İMF direktifleri doğrultusunda TTB nin elinden aldığınız asgari ücreti yüksek olarak belirleme yetkisiyle yapmışsınız.Sayın Bakan herhalde “referans ücret “gibi ne olduğu anlaşılamayan bir terim ile ne yaptığını  hatırlamamaktadır.

Sayın Bakan;

-28 bine yakın hekimin çalıştığı ve 450- 500 kişiye bir hekimin düştüğü İstanbul’da sorun sizin söz ettiğiniz gibi “hekim sayısının azlığı” değil de;

— Sağlık ocaklarını poliklinik, hasta muayenesini “ilaç yazma/sevk etme” olarak gören,

—Uyguladığınız politikalarla tam bir teknoloji çöplüğüne dönüşme noktasına gelen özel sektör ve özelleşmiş, işletmeleşmiş kamu sağlık kurumlarında tedavi hizmetlerini teşvik ederken koruyucu sağlık hizmetlerini ise neredeyse hiç görmeyen anlayışınız olabilir mi?

Sizce İstanbul’un sorunlarının çözümü için daha kaç hekim gereklidir. 28 bin daha mı?

Çözüm hekim sayısını şişirmek değildir, Sayın Bakan.

Herkese eşit, ulaşılabilir, ücretsiz bir sağlık hizmeti anlayışına dayalı, sağlık ocaklarını geliştiren/artıran, alt yapı desteğini sağlayan bir yaklaşımla koruyucu sağlık hizmetlerini öncelemektir.

“BUT”ları, “Vaka başı ödeme” genelgeleri ile aradığınız tasarruf, bir çıkarıp bir iptal ettiğiniz “sevk zorunluluğu” ile çözmeye çalıştığınız uzun hasta kuyrukları, “kapıya gelen herkese bakılacak” diyerek sağlamaya çalıştığınız vatandaş memnuniyeti, “baktığınız hasta kadar ücret vereceğiz” diyerek sağlamaya çalıştığınız hekim memnuniyeti için baş vuracağınız adres “sağlık ocakları” dır, Sayın Bakan.

     TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ                                                      İSTANBUL TABİP ODASI
     MERKEZ KONSEYİ