Hekimler Karar Verecek
“.... (14 Mart) tıp eğitiminin modernleşme çabasını kutlamanın çok ötesinde
anlamlar taşıyor. Uzun yıllar hekimler, bugünü sabah tören, akşam balo
yaparak kutladılar. 14 Mart’ların tarihsel yükü sonraları fark edildi.
Kutlama törenleri yerini, sorunları dile getirme toplantılarına bıraktı.
(...) Artık törenler de, balolar da tarihsel anlamı bilinerek yapılmaktadır.
Bu değişmenin anlamı nedir?” diye başlamış 14 Mart ile ilgili yazısına
Dr.Erdal Atabek. Tarih, 14 Mart 1978. “Bu değişmenin anlamı...” diye devam
ediyor Atabek. “Özetle, uzun yıllar halka yabancılaştırılan hekimlerin
bunu ortadan kaldırma özlemleri, bu yoldaki çabalarıdır. (...) Hekim-halk
yabancılaşması. Bugün de tüm boyutlarıyla yaşayan, giderek daha da artan
bir olgu”.
14 Mart 1978’de “hekim-halk yabancılaşması” diye dile getirilen olgunun
22 yıl sonrasında, neredeyiz? Bu olgunun başka bir ifadesi olarak, hekimlerin
bizzat kendilerine, mesleklerine yabancılaşmaları dersek, bugünü, yaşanılanı/yaşadığımızı
daha iyi söylemiş olabilir miyiz?
Daha başlangıçta,
tıp eğitimimizde ülkenin sağlık önceliklerine yönelik nitelikli bir tıp
eğitimi verilmemesinin, pratisyen hekimliğin değerinin kavratılmamasının
ve yetkililerce bilinmemesinin, bir hekimin haftada en az 40 saat çalışmasına
rağmen, yeterli ücret almamasının, çalışma ortamlarının hekime yakışan
ve hasta-hekim ilişkisinin gerektirdiği asgari koşulları içermemesinin,
geçinebilmek için ikinci, üçüncü, hatta dördüncü işlere mahkum olmasının,
böylece günde 12-14 saat çalışmak zorunda kalmasının, Sağlık ve Çalışma
bakanlıklarının vardiya-gönüllü çalışma adı altında gündeme getirdiklerine
“acaba para kazanabilir miyiz?” gözüyle bakmasının, dinlenme-kendini yenileme-sosyal
bir varlık olarak varolabilme hakkını unutmasının, sağlığı değil, sadece
hastayı ve hastalığı “bilmesinin”, yaptıklarının değerini bilmek, hazzını
duymaktan çok, parası ile ilgili olmaya yöneltilmesinin, etik ile yaşam
arasındaki bağlantının kopukluğundan giderek daha az rahatsızlık duymasının,
ilaç-tıbbi endüstri ile “bağımlılık” ilişkisini “karşılıklı yarar” olarak
içselleştirmesinin, kendi anlık çıkarı ile sağlık ortamının ve mesleğin
bütünsel çıkarı arasındaki çelişmelerde kendini merkeze koymasının, hekimle
hastayı karşı karşıya getiren politik uygulamalar karşısında tevekkül göstermesinin,
politik idari mekanizmaların içiçeliği ile sildirilmesinin, rekabet-daha
çok kazanma gibi dayatmalarla bilimsel ve mesleki dayanışmayı giderek yitirmesinin,
topluca söylersek bütün bu tablonun öznesi olmamızın ya da yabancılaşmamızın
yolaçtığı sorunların çözümü, bunu ortadan kaldırma özleminden/hayalinden
geçiyor.
14 Mart 2000’de törenler, balolar yine yapılacak. Hekimler olarak yabancılaşmanın
dayanılmazlığını daha çok hissedeceğiz belki. İstemeyerek de olsa içinde
yer aldığımız tabloyu-belki bir an- düşüneceğiz, belki bir aynanın önünden
geçeceğiz. Hayallerimizi belki hatırlayacağız ve mutlaka hatırlatan arkadaşlarımız
olacak. Halkın sağlık hakkına, geleceğimize, mesleğimize, kendimize sahip
çıkmazsak daha neler olabileceğini-yine, belki bir an- düşüneceğiz.
Yalnız olmadığımızı, bu ortamı değiştirmek isteyen binlerce hekim olduğumuzu
hatırladığımızda ve bunu da kendimize güvenerek yanımızdakine söylediğimizde,
elimizi uzattığımızda... Kısacası biz karar vereceğiz, hekimler karar verecek!
 ANA
SAYFAYA DÖNÜŞ
|