Türkiye Obezite İle Mücadele Programı ve Ulusal Eylem Planı Taslağı Üzerine
Epidemiyolojik ve demografik dönüşüme eşlik eder biçimde sofralarda başlayan farklılaşma, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, tüketim endüstrisinin bu değişim sürecine verdiği hızla, son 20 yılda önemli bir ivme kazanmıştır. Hızla gelişen bu sağlıksız beslenme tarzının özellikle obezite gelişiminde en çok etkilediği gruplar sosyoekonomik düzeyi kötü olanlar, yoksullar olmuştur.
Obezitenin nedenselliğine ilişkin çalışmalarda, genetik orijin ve enerji dengesizliği etiyolojisine yoğunlaşıp biyolojik nedenlere odaklanan yaklaşımlar ve tıbbi tedavi arayışlarının hakimiyeti mevcuttur. Bu durum, ilaç sanayi ve diyet gıda endüstrisine bilgi sağlamakta ancak sosyoekonomik nedenselliğe dair önemli bir bilgi asimetrisi yaratmaktadır. Sadece bireysel düzeydeki tıbbi çözümlere odaklanmak, sorunu önlemeye yönelik toplumsal çabaların hak ettiği yeri alamamasına neden olmaktadır. Oysa yapılan çalışmalar, şişmanlığın bireylerin sosyal, ekonomik ve kültürel özellikleri ile güçlü bir ilişki içinde olduğunu göstermektedir. Obezite karmaşık, dinamik ve çok yönlü incelenmesi gereken bir “biyososyal durum” dur.
“Toplum”ların aşırı kilolulukla bas edebilmesi için aranan etiyolojiler ve planlanacak müdahaleler açısından stratejiler, bireysel müdahalelere ilişkin yürütülen çalışmalardan daha farklı olmak zorundadır. Pek çok çalışmada sosyoekonomik durumun obezitenin belirleyicilerinden olduğuna dair güçlü kanıtlar elde edilmiştir. Taslağın bu durumu tanımlamakta, incelemekte ve çözümlemekte daha güçlü vurgulara ihtiyacı vardır.
Taslağa ilişkin tespitler:
- 40 yas üzeri nüfusun obezite sıklığını %10 azaltmayı hedeflerken ortalamaların isimizi görmeyeceği, riskli grupların öncelenmesi ve daha yakinen izlenmesi gerekliliği unutulmaktadır. Taslak içinde Risk grubu olarak çocuk, gebe ve emzikli ve yaslılar tarif edilmektedir. Bu gruplar toplumun risk altındaki nüfusları olmakla birlikte obezite açısından riskin, kentleşme ve küreselleşmenin etkisinin en çok vurduğu gruplarda arttığı unutulmamalı, bu gruplar tanımlanmalıdır. Bu riskli grupların tespiti için obezite sıklığının özellikle sosyoekonomik durumu kötü, kentsel/kırsal yoksulluk bölgelerinde nedenleri ile birlikte ayrıntısıyla irdelenmeye ihtiyaç vardır. Risk grupları belirlenmesinde sorun vardır. Özellikle ev kadınları olmak üzere tüm kadınların önemli risk grubu olduğu unutulmaktadır.
- “Aşırı Kilo ve Obeziteye Neden Olan Etmenler Nelerdir?” başlıklı bölümde Obezitenin oluşmasında başlıca risk faktörleri baslığı sıralanmıştır. Bu baslıkların ülkemiz özelinde obezite ile ilişkisinin ayrıntılandırılmasına, riskin hangi faktörler doğrultusunda arttığına vurgu yapılmasına ihtiyaç vardır. Bu bilgi henüz mevcut değil ise bunu tespitine yönelik çalışmalara ağırlık verilmesi önemli hedeflerimiz arasında yer almalıdır. Özellikle kentsel ve kırsal yoksullarda gıda güvence durumunun ve bunun obezite üzerindeki etkisin tespitine ve bu tespitler üzerinden çözüm önerilerine ihtiyaç vardır. Kesintili ve çıkarcı gıda yardım politikaları ile yoksulluğun ve onun sağlık etkilerinin ne kırda ne de kentte ortadan kaldırılamayacağı unutulmamalıdır.
- Ulusal eylem planının yönetim ve politikaların geliştirilmesi genel baslığı altında iş birliği yapılacak kuruluşların eksik seçildiği ve konuya ilişkin meslek örgütlerinin, sendikaların görüşlerine başvurulmayacağı netlikle görülmektedir. Eylem planının her aşamasında kamu kurumları, üniversiteler ve özel sektörün ağırlığı hissedilirken; halkın ve emekçilerin doğrudan örgütlenmeleri olan sendikalar, halkevleri, kooperatiflere yer verilmemiştir.
- İl Hıfzıssıhha kurullarının ne kadar işlerlik kazandırılabildiği ortada iken bu konunun da aynı kurulların yönetimine sevk edilmesi konunun bastan bir atıl is haline getirilmesi sürecini başlatabilir.
- İl düzeyinde beslenme, fiziksel aktivite ve sağlık araştırmasının yapılacak olması son derecede önemli bilgiler sağlayacaktır. Bu araştırmaların sonrasında “kültürel sosyoekonomik hassasiyetleri göz önüne alan” eğitim içeriklerinin hazırlanabilmesi mümkün olabilmelidir. Bu nedenle araştırmaların yapılandırılması sırasında, toplumun bu farklılıklarını netlikle ortaya çıkaracak niceliksel yanı sıra niteliksel değerlendirmeler yapmaya imkân sağlayacak tasarımlara ihtiyaç vardır.
- Yapılacak bu araştırmalarda TTB, TMMOB, Türk Diyetisyenler Derneği, Türk Diş Hekimleri Birliği gibi meslek örgütlerinin oluşturulan araştırma komisyon faaliyetlerinde görüş alınan kuruluşlar arasında olması gerekirdi. Bu gruplar iş birliği çerçevesinde yer almamaktadır. Ulusal Eylem Planı’nın izlenmesinde meslek örgütleri, üniversitelerin yeri belirgin değildir.
- Temel besin maddelerinden KDV indiriminin hangi gıda maddelerine uygulanacağı önemlidir. Temel besin maddelerinden ve lif içeren besin maddelerinden KDV’nin tamamen kaldırılması vazgeçilmezdir. Ayrıca yoksul hanelerin pek çok alışverişini (yumurta, un, bakliyat) faturasız olarak semt pazarlarından temin ettiği ve obezite açısından kritik olan sebze meyve alışverişini de yine bu semt pazarlarından karşıladıkları düşünülecek olursa bu gıdaları pahalı ve erişilmez olmaktan çıkarmak adına ne gibi uygulamalar planlandığı belirtilmemektedir.
- Okullarda oluşturulacak fiziksel aktivite imkanlarının oluşturulması baslığında iş birliği yapılacak kuruluşlar arasında özel sektör yer almaktadır. Burada kastedilen özel okullardaki fiziksel aktivite imkanlarının geliştirilmesine destek ise kamuda hiçbir spor salonu imkânı olmaksızın sıcak soğuk havalarda beton zeminlerde beden eğitimi dersi yapılmaya çalışılan onlarca okulumuz dururken kamunun imkanlarından özel okulların da yararlanmasının adaletsizce olacağı ortadadır.
- Okullarda mevcut spor tesislerinin öğrencilerin kullanımına açılması ve bu süreçlerin ücretsiz kurslarla desteklenmesi gerekmektedir. Ancak bunun sağlanabilmesi için kamudaki mevcut eğitici kadroların iş yükünü katlayacak ve bu durumu eğitim camiası açısından bir angarya olmak yerine hizmetin parçasına dönüştürecek düzenlemelere ihtiyaç vardır. Taslak bunları hedefleyecek kadro düzenlemelerini (beden eğitimi öğretmeni, çeşitli kurslar için eğiticiler) ve müfredat değişikliklerini garanti etmelidir. Okulların spor tesislerini okul sonrası da açmak bilinçli ve düzenli spor yapma alışkanlığını geliştirmek ve yaygınlaştırmak açısından yeterli olmayacaktır.
- Çocukları hareketsiz kılan, oyun, kültürel ve sportif aktivitelerden ayrı tutan rekabete dayalı sınav anlayışının terk edilmesi hedeflerimiz arasında yer almalıdır. Okullarda sağlıklı beslenme davranışının kazandırılmasına yönelik doğrudan uygulama olacak ücretsiz kahvaltı, ara öğün ve öğle yemeklerini olanaklarının sağlanması gereklidir. Taslak bu konuda herhangi bir görüş veya öneri içermemektedir.
- Okul kantinleri ile ilgili olarak Avrupa’da şekerli ve boyalı gıdaların, kolalı ve gazlı içeceklerin, cips türü gıdaların satısı tamamen yasaklanarak sonuca ulaşılmaya başlanmıştır. Taslakta geçen “teşvik kampanyaları” bu konuda yeterli bir çözüm önerisi değildir. Okul kantinlerinde sağlıklı gıdaların satılması kantin sahiplerinin iyi niyetine bırakılamayacak bir konudur. Yasalarla bu durumun garanti altına alınması dışındaki çözümlerin ise yaramadığı diğer ülke örneklerinde görülmüştür. Okullara otomat yerleştiren zihniyetin de ayaküstü beslenmeyi teşvik etmek ve kolaylaştırmaktan başka yararı yoktur. Okullarda otomatların tamamen yasaklanması önde giden çözüm önerileri arasında sayılmaktadır.
- İşyerleri ile ilgili düzenlemelerde iş birliği yapılan kuruluşlar arasında sendikalar yer almamaktadır. Kurumlardaki ihtiyacın ve bu nasıl giderilebileceği yönünde önemli katkıları olabilecektir. Ayrıca sağlık çalışanının ve halkın eğitiminde meslek örgütleri görmezden gelinmektedir. İşçi sağlığına yönelik etkinliklerde işyeri hekimliği uygulaması da yok sayılmaktadır.
- Spor merkezi kurmak için 500’den fazla çalışanı olma sınırı pek çok işyerini dışlayacak bir limittir. Spor merkezi hedefi yanı sıra daha küçük işyerlerinde küçük spor-sağlık birimlerinin kurulmasını hedeflemek daha gerçekçi olacaktır. İşyerlerinde egzersiz için olanak yaratılması yanı sıra çalışma saati içerisinde egzersiz için süre ayrılması da gereklidir.
- Bireylerin obezite ile ilgili bilgilendirilme noktaları TSM’lere havale edilmiş görülmektedir. ASM’lerde verilen hizmet kapsamına bu konuda birincil ve ikincil koruma önlemlerinin muayenenin bir parçası olarak bütünlüklü ve entegre bir yaklaşımla ele alınması gerekmektedir. Birinci basamak sağlık kuruluşlarında/toplum sağlığı merkezlerinde obezite konusunda uzman hekim görevlendirilmesi de anlaşılamamıştır.
- Ayrıca Türkiye’de halen Sosyalleştirme yasasının sürdüğü, sağlık ocaklarının varlığını sürdürdüğü, dönüşüm hedeflerinde ancak nüfusun %50’si aile hekimliği sistemine geçeceği bilinmesi karsın ulusal eylem planında sağlık ocaklarının bir kez bile geçmemesi üzüntü vericidir. Bilinçlendirme etkinliği başvuran merkezli planlanmıştır; halbuki doğrudan saha çalışmaları ile doğrudan evin içinde hizmetini sürdüren ebelerin konu ile ilgili yapacakları ihmal edilmektedir. Basta ebe olmak üzere sahada çalışma alışkanlığı olan sağlık ocağı çalışmaları ile halkın yasama alanında, işyeri hekimleri ve hemşireleri ile çalışma alanında bilinçlendirme daha etkin yürütülebilecektir.
- Çocukların obezite tarafından izlenme sorumluluğunun Millî Eğitim Bakanlığı’ndan, Sağlık Bakanlığı’na devredilmesi; Sağlık Grup Başkanlığı ve Sağlık Ocaklarına bağlı okul sağlık birimlerinin oluşturulması; her çocuğun sağlık açısından izlenmesi ve kayıtlarının tutulması obeziteye gençler ve çocuklar açısından bütünlüklü ve koruyucu sağlık hizmeti sağlayacağı gibi gelecek nesillerin daha sağlıklı erişkinler olmasını ve toplumun obeziteyle bas etmesinde önemli yollar kat etmesini sağlayacaktır. Ayrıca birinci basamak sağlık hizmetlerinde Sağlık Grup Başkanlığı ve Sağlık Ocakları personelinin diyetisyen ve fizyoterapistlerle zenginleştirilmesi hedeflerin gerçekleştirilmesinde önemli olacaktır.