Aşı Pazarı Can Pazarı / Aşı Üretiminin Perde Arkası
2002 yılında yayına hazırlanan Aşı Pazarı Can Pazarı / Aşı Üretiminin Perde Arkası yayınının sunuş yazısı ve önsözü aşağıda paylaşılmıştır. İlgili yayına ulaşmak için lütfen buraya tıklayınız...
SUNUŞ
Son yıllarda sağlık alanında yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle TTB Halk Sağlığı Kolu pozitif deneyimlerimizi ön plana çıkarmak, tarihi bir süzgeçten geçirmek ve motivasyon sağlamak amacıyla “Türkiye'de Sağlık Alanında Yaşanan Olumlu Deneyimler” etkinliği başlatmıştı. Etkinliğin ilk adımı olarak, 2001 Nusret Fişek Günleri'nde “1923-39 yılları olumlu deneyimler” konulu bir panel düzenlenmişti. Kurumsal- örgütsel ve bireysel düzeyde olmak üzere yaklaşık 63 başlık belirlenmiş ve bu başlıklar değişik alanlarda bilim adamlarınca tartışılmıştı. 2002 Nusret Fişek Günleri bu etkinliğin kamuoyuna açıklanması amacı ile değerlendirilmiş “Türkiye'de Aşı Üretimi” konulu bir sunum yapılmıştı.
Aşı Pazarı Can Pazarı “Aşı Üretiminin Perde Arkası” çalışması “Türkiye Aşı Üretmelidir” iddiasının dile gelişi, gerçeklerin gözler önüne serilişidir.
Türk Tabipleri Birliği olarak uzun süreli bir mücadelenin önümüzde olduğunu ve sağlık alanı da dahil Türkiye'nin yeniden kazanılması gerektiğini öngörerek, bütünlüklü bir programla bu iddiayı büyütenlere sevgilerimizle...
Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi
ÖNSÖZ
“Ceviz kabuklarında hastaların döküntülerinden elde ettikleri irini biriktirdiler, deriyi çizerek bu irini aşıladılar, sonra yara yerini gül yapraklarıyla kapadılar.”
Aşıladıkları çocuklardan ölenler oldu, yine de hastalığın ölüm oranından daha düşük bir ölüm oranı elde ettiler.
...“Bir hamamda boza şişeleri içinde veba aşısı ürettiler”...
Günümüzün teknik donanıma ve bilgiye sahip, kuralcı, temkinli bilim insanlarına kıyasla, kuşkusuz daha çaresiz, daha meraklı, daha cesur ve yaratıcı idi eskiden bilim insanları, belki de zorunlu olarak...
...“Tifüslü hasta kanını bir saat süreyle 60 derecede ısıttılar. Bir kısım ısıtılan hasta kanı ile iki kısım nekahatteki kişinin serumunu karıştırdılar. Bu sıvıdan üç kez beş santimetreküp deri altına şırınga ettiler.” ...
Isıtılan tüpler kaç kez çatladı, kırıldı, hasta kanları etrafa bulaştı, aşı geliştirelim derken kaç hekim hastalandı, ateşlendi, bilmiyoruz. Geliştirdikleri aşıyı uygulayacakları insanları, koruyuculuk konusunda nasıl ikna ettiklerini de. Bu çalışkan, inatçı, girişken insanlar olmasaydı, belki birçok şey gibi aşıların da üretilmesi olanaklı olmayacaktı.
Aslında aşı korkulan birşeydi bir çocuk için, güleryüzlü de olsa hemşire teyzenin elindeki iğne acı demekti. Okullarda ise aşı günleri korkuyla karışık bir sevinç kaynağıydı, çünkü okul tatil olacaktı...
Aşı neden yapılır? diye sağlık çalışanlarına sorulsa; Ceyhun Atuf Kansu'nun deyimiyle “ölümden habersiz bebeklerin ölmemesi” için diyeceklerdi belki de. Sağlık çalışanı için aşı hayat kurtarmak demekti, sakatlığı engellemek. Aşısızlık, çaresizlikle eşdeğerdi, elinin kolunun bağlanmasıydı sağlıkçının. Kurtarabileceğini bildiği bebeklerin ölümüne tanık olmaktı.
İstatistikçi için aşı bir yüzdeydi, grafikteki bir çubuk, haritadaki bir renk. Eğer satır aralarını, haritaları, grafikleri okumayı bilmiyorsa... Biliyorsa, o da hayatın yükünü taşımaya ortak olacaktı, eşitsizlikler, farklılıklar onu da yaralayacaktı.
Sonunda aşı, piyasadaki diğer ürünler gibi alınan, satılan, pazarlanan ve kar edilen bir şeye dönüşmüştü zaman içinde. Piyasadaki kar mekanizmalarının üretimi belirlediği ve üretimin ne yazık ki dünya aşı gereksiniminin altında olduğu bir ürüne. Tifüslü hastanın kanını ısıtan, çiçekli hastadan aldığı irini sağlam çocuklara aşılayan, boza şişelerinde aşı üreten ve bunu yaparken hiçbir çıkar gözetmeyen onurlu, direngen bilim insanlarına rağmen. Bu sürecin tanıklığı, bize yeniden ve daha güçlü bir biçimde ülkemizde aşı üretmenin ne denli önemli olduğunu kanıtladı.