DR. DENİZ YAZICI, BİR POLİS GRUBU TARAFINDAN DÖVÜLDÜ (İSTANBUL TABİP ODASI)

DR. DENİZ YAZICI, BİR POLİS GRUBU TARAFINDAN DÖVÜLDÜ

20.05.2008

Bildiğiniz üzere, 15.05.2008 Perşembe günü, İzmir Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi’nde görevli meslektaşımız Dr. Deniz Yazıcı, bir polis grubu tarafından kimlik kontrolü sırasında önce alçaltıcı laflarla gözaltına alınmış, sonrasında da ıssız bir yere götürülerek yarım saat süreyle dövülerek hastanelik edilmiştir.

Doktor arkadaşımız, kimlik kontrolü sırasında “Doktorsun diye polisten dayak yemeyeceğini mi sanıyorsun?” ve ‘Baran’ı (Baran Tursun) vuranlara ne oldu ki, bizlere de bir şey olsun?”şeklinde ki yaklaşıma maruz kalmıştır.

Hatırlanacağı üzere 1 Mayıs 2008 tarihinde, Taksim Şişli Etfal Hastanesi girişinde 1 Mayıs kutlamalarına katılmak üzere toplanan doktor ve doktor adaylarından oluşan TTB korteji, yoğun saldırılara maruz kalmış, yetmiyormuş gibi insanlar hastanenin içlerine kadar kovalanarak, Acil servise ve kantine gaz bombaları atılmış ve böylece yürüyüş “bertaraf edilmiştir”. Bu olaylar birleştirilince, aklına estiği şekilde saldıran, döven, vuran ve hiçbir kovuşturmaya maruz kalınmayan yönleriyle bir polis devletine doğru gidildiği yönündeki endişeler bir kat daha artmaktadır.

“Doktorsan dayak yemeyeceğini mi sanıyorsun?” yaklaşımı;

İktidara gelince, satıp savan, özelleştiren ve “Doktorsan, herkese yaşattığım sefaletten ve acılardan kaçınacağını mı sanıyorsun?” deyip sağlık ortamını darmadağın eden ve sağlık çalışanlarını da sefalete itmeye çalışan zihniyetle,

Acil servis başta olmak üzere herhangi bir şekilde hastaneye başvurduğunda, doğru ya da yanlış en ufak bir olumsuzlukta karşısında doktoru gördüğü için “Doktorsan dayak yemeyeceğini mi sanıyorsun?” diyen şiddet düşkünü zihniyetle aynıdır. Bunlar birbirini besleyen yaklaşımlardır.

Bu olaylar “münferit vaka” olarak değerlendirilmenin ötesine geçmekte, sistemli bir saldırı haline dönüşmektedir. Bu olayların devamı, zaten uykusuz, yorgun ve özverili bir şekilde görevini yerine getirmeye çalışan meslektaşlarımızın can güvenliklerinin de kalmadığının en açık göstergesidir. Bir de güvenlik güçlerinin anlam veremediğimiz, pervasız saldırıları ile baş etmek durumunda kalmamız; yaşamamızı ve bağımsız mesleki etkinliklerimizi daha da zorlaştırmaktadır.

Ancak böyle bir durum, yalnızca sağlık çalışanlarının çalışma ortamını bozmakla kalmamakta, ülkemizdeki genel yaşamın da şiddete dayanmasına ve dolayısıyla herkesin tedirgin ve sürekli terörize olmuş bir şekilde yaşamasına yol açmaktadır.

Her ne kadar, olayın başrol oyuncuları olan polisler açığa alınmış olsalar da, bu olayların münferit olaylar olarak algılanmaması, daha başlamadan önüne geçilecek yaklaşımların yerleşmesi ve her ne şekilde olursa olsun, hak arama mücadelelerinin demokratik yaşamın bir parçası olduğu, anlamsız bir şiddetle bastırılacak yöntemler olmadığı yönünde bir anlayışın ülkedeki bütün yönetim kademelerinde yerleşmesi dileğiyle, hepinize saygılarımızı sunuyoruz.

İSTANBUL TABİP ODASI YÖNETİM KURULU
İSTANBUL TABİP ODASI İNSAN HAKLARI KOMİSYONU