TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu’nun Seçim Mesajı

TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, 2015 Genel Seçimleri öncesinde, seçime yönelik mesajını ve taleplerini açıkladı. 

Neoliberal Muhafazakar Devletin Aile ve Sosyal Politikaları

Kadınlar muhafazakar AKP iktidarında emekleri ve bedenleriyle hiçbir dönemde olmadığı kadar saldırı altındalar. AKP'nin sosyal politikalarının merkezine oturan “güçlü aile” kurgusu, neoliberal politikalarının sonucu olarak sağlık, eğitim ve bakım hizmetlerinin özelleştirilmesi nedeniyle sermayeye aktarılan kaynağın yol açtığı sorunları gidermek için bulunan çözümün adıdır. Erkeğin aile içindeki tahakkümü ile neoliberal politikaların çakışan ihtiyaçlarının getirdiği ittifak, aileyi güçlendirme politikaları olarak vücut buluyor. AKP ile zirveye ulaşan dönüşüm sürecinde devlet, hem kamusal hem özel alanda kadınların hayatını daha fazla düzenliyor. Kendini kadınların iffetinden, ahlakından, cinselliğinden sorumlu tutuyor. Güçlü aile modeli adı altında kadınları anne ve bakıcı olarak görevlendiren devlet, kadınları yeni bir sözleşmeye tabi kılıyor.

AKP iktidarı döneminde hak temelli sosyal politikalar yerini sosyal yardımlara bıraktı. Bu yardımlar 2012 yılında yaklaşık 20 milyon lira olarak gerçekleşti. Yaşlı, hasta ve çocuk bakımı kadınları görevi olarak tanımlandığı için, yardımlar çoğunlukla kadınlara yapıldı. Eşi ölen kadınlar yardım alabilirken, boşanmış ya da nikahsız eşinden ayrılanlar alamadı. Bazı yardımlar engelli ya da çocuk bakımı için verildi. Şartlı Nakit Transferleri 0-6 yaşlarındaki çocuklarını düzenli sağlık kontrolüne götürmeleri, ilk ve orta öğretim çağında olanları da düzenli okula götürmeleri karşılığında verilen yardımlar. Ayrıca evde bakım hizmeti karşılığında engeli, hasta ve yaşlılar için yapılan ödemeler, gebelik ve doğum takibi ödemeleri şeklinde farklı kategorilere ayrılıyor. Bunlar düzenli ya da geçici olmak üzere, mütevelli heyetinin muhtaçlık kriterlerine bağlı olarak ve keyfi bir şekilde ödeniyor ve nüfusun en yoksul kesimini hedefliyor. Ev içi emeği görünür hale getiriyor gibi görünse de hak temelli olmayan bu politikalar hem ev içi cinsiyetçi iş bölümünü pekiştiriyor hem de kadınları bakım rolüne sabitliyor.

Ancak, çok az ücretlerle bakım işi yaptırılan bu kadınlar sosyal güvenliğe dahil olamıyorlar. Hükümet bir yandan sosyal güvenlik sisteminde kadınlara babaları üzerinden sağlanan sosyal güvenceleri tırpanlayarak soyut bir eşitlik anlayışıyla hareket ederken, diğer yandan da kadınların aileye ve hak temelli olmayan yardımlara bağımlılıklarını arttırıyor.

Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Amacıyla Bazı kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, kısaca Aile Paketi olarak da biliniyor. Tasarının ana hattını kadınların çocuk doğurmaya ve buna uygun olarak esnek ve güvencesiz çalışmaya teşvik oluşturuyor. Gençleri çeyiz hesabıyla erken evliliğe, altın vaatleri, kendi hesabına çalışanlar için getirilen doğum borçlanması, tüp bebek için verilen teşvikler ve çocuk bakım izinleriyle hemen doğurmaya teşvik ediyor.

Tasarıda doğum sonrası analık izni bitiminden sonra ilk çocuk için 2 ay, ikinci çocuk için 4 ay, 3 ve üzeri çocuklar için 6 ay olmak üzere yarı zamanlı çalışma ve çocuk okul çağına gelene kadar memur ve işçi ebeveynlerin günlük çalışma sürelerinin yarı sürelere kadar azaltılması şeklinde düzenlenmiş. Burada aslında doğum izni adı altında kadınların tam zamanlı ve güvenceli işlerde çalışması oradan kaldırılarak eksik primli, düşük ücretli, yarı zamanlı işlerde çalışması yasalaştırılmış, böylece işlerinde ilerleme gösterme, terfi etme, hatta emeklilik hakları ellerinden alınmış oluyor. İşgücü piyasasında yer alan kadınlar için, gebelik ve doğum, işsiz kalma riskini beraberinde getiriyor. İşgücüne katılan kadınlar çoğunlukla kayıt dışı, sigortasız ve sendikasız çalışıyorlar. “Aile Paketi” özel istihdam bürolarına kadınların doğum, süt izni, ücretsiz izin  veya doğum sonrası tanınan kısmi çalışma sürelerinde geçici iş ilişkisi kurma, yani geçici işçi bulma yetkisi tanıyor. Bu yolla geçici, eğreti, güvencesiz çalışmayı kadınlardan başlayarak başat çalışma biçimi kılmanın adımı atılmış oluyor.

Kadınların kariyerleri sadece  “annelik” olarak sınırlanıyor. Tasarı kreş konusunda tavsiye niteliğinde düzenlemeler içeriyor. Mevcut yasada kreş 150 kadın işçinin çalıştığı tüm işyerleri için zorunlu iken ve belediyelerin kreş yükümlülüğü varken, bu sorumluluklarını yerine getirmediklerini ve buna da yaptırım uygulanmadığını görüyoruz. Kamuya ait kreşlerin kapatılmasından sonra,  kreşlerin de piyasalaşması destekleniyor.  Ayrıca yaşlı ve hasta bakımı konusunda, kamusal gündüzlü ve yaşlı bakım hizmetine hiç değinilmiyor.

Tasarı kadınları sadece çocuk doğuran ve bakan, erkeklerle hiçbir biçimde eşit olmayan vatandaşlar olarak kuruyor. Kadınların üreme / ürememeyi, evlenme / evlenmemeyi seçme hakları yok ayılıyor. Heteroseksüel aile norm olarak kuruluyor. Yalnız yaşayan, doğurmak istemeyen kadınlar makbul vatandaşlıktan dışlanıyor. Yeni toplumsal cinsiyet modelinde kadın himaye muhtaç, erkeğin tamamlayıcısı olarak resmediliyor.

Kürtaj ve sezaryen müdahaleleri, nüfus politikalarında dönüşüm.

Aslında “Aile” tasarısında ifadesini bulan düzenlemeler AKP iktidarı süresince adım adım hayata geçirildi. Önce koruyucu ve gebelik önleyici birimler biçim değiştirdi, bu hizmetin sunulumunda azalma oldu. Rahim içi araç ve doğum kontrol haplarının yaygınlığı azaltıldı. Doğum kontrolü vatan hainliği olarak adlandırıldı. Kürtaj hakkı yasal düzenlemelerle olmasa bile fiilen yasaklandı. Yetkililerin söylemleriyle kürtaj hakkı cinayetle eş tutularak marjinalize ve hekimler ise kriminalize edildi. Kürtaj hizmeti veren kamu hastanesi sayısı giderek azaldı. 17 milyonluk İstanbul'da neredeyse kürtaj yapan kamu hastanesi kalmadı. Böylece kürtaj, bir yandan da kamusal bir hizmet olmaktan çıkarılarak piyasalaştırıldı. Aynı kriminalizasyon sezaryen doğumlar için de geçerli kılındı, doğum sayısını azalttığı gerekçesiyle sezaryen doğumlar da cinayetle eş tutuldu.

Kadına Yönelik Şiddet ve Kadın Cinayetlerindeki Artış;

Tüm bu nüfus, sosyal yardım ve istihdam politikalarının sürdürülebilmesi, ortadan kalkan sosyal devlet görevlerinin kadınların omuzlarına yüklenebilmesi için kadın bedeni, emeği ve cinselliğinin ailede denetim altına alınması gerekli. Bu denetim bazan rıza, çoğu kez çeşitli şiddet biçimleriyle sürdürülüyor. Kadınlar anne ve eş kimliklerinden bağımsız var olmak istediklerinde boşanma oranlarını düşürebilmek için ombudsmanlar, danışmanlar, imamlar, aile irşad büroları, evlilik kursları, annelik okulları devreye giriyor. Amaç bir yandan rıza oluşturmak, öte yandan toplumsal cinsiyet rollerini yeniden düzenlemek. Cinsiyet eşitliği ilkesinin yerini tamamlayıcılık, fıtrat, adalet gibi muğlak kavramlar alıyor.

Kadın örgütleri ve Adalet bakanlığı verilerinden, son 12 yılda 5 bin kadının öldürüldüğünü öğreniyoruz. Kadınlar aileden başlayarak sokakta, iş yerinde, toplu taşımda, okulda, karakolda, yaşamın her alanında tacize, tecavüze, dayağa maruz kalıyorlar, öldürülüyorlar. Kadınlara yönelik bir cins kırımı, adı konmamış bir savaş hüküm sürüyor. Kadınları değersizleştiren, ikincilleştiren  her türlü, dini, geleneksel, kültürel söylem, kadınlara şiddet ve katliam olarak geri dönüyor. Erkek eliyle uygulanan şiddet, devlet şiddetiyle kurumsallaşıyor. Kadınlar gözaltı arabalarında, emniyette, fiziksel şiddetin yanında cinsel şiddete de maruz kalıyorlar. Transfobinin kimliklerini, bedenlerini ve hayatlarını değersizleştirdiği translar toplumsal nefretin hedefleri oldukları kadar, kolluk güçlerinin sürekli taciz ve tecavüzüne de uğruyorlar.

6284 Sayılı yasa ile elde ettiğimiz hakların altyapı eksiklikleri, uygulayıcıların bilgisizliği ve kadından yana olmayan uygulamalar nedeniyle kağıt üstünde kaldığını görüyoruz. AKP Hükümetinin bu yönde en önemli adımı olarak sunduğu şiddet önleme ve izleme merkezleri (ŞÖNİM)  14 ilde 2 yıldır pilot uygulamada. Hükümet ne yenisini açıyor, ne de işlemediği için ŞÖNİM’leri  kaldırıyor. Kadına Yönelik Şiddetin en önemli kurumlarından olan sığınakların sayısı 2002 de 11 iken 2014 de 125’ e çıktı. Fakat bu sayı hala olması gereken rakamın çok altında. Avrupa Konseyi’nin standartlarına göre sığınaklarda her 10.000 kişiye kalacak bir yer olması gerekmekte. 5393 sayılı belediye kanununda yapılan değişikliğe göre ise, büyükşehir belediyeleri ve nüfusu 100.000 nin üzerinde olan belediyeler sığınak açmak zorunda. Bu kanuna göre belediyelere ait sığınak sayısı 235 olması gerekirken şu anda belediyelere ait sığınak sayısı sadece 90.

 TALEPLERİMİZ;

1.      Ev içi sorumlulukların kadınlar ve erkekler arasında eşit paylaşımı için erkeklerin de etkin olarak kullandıkları babalık izni, ebeveyn izni, bakım izni uygulamaları yasal olarak düzenlenmelidir. Bu iznin babalar tarından kullanılması teşvik edilmeli ve denetlenmelidir.

2.      Çocuk, yaşlı/engelli/hasta bireylerin bakımına yönelik olarak yaygın, kaliteli ve ücretsiz ya da düşük ücretli hizmetler, devletin sorumluluğu olarak sunulmalı, bu yolla kadınların yalnızca istihdama değil, eğitim, siyaset ve karar alma mekanizmaları gibi hayatın farklı alanlarına daha etkin katılımlarının arttırılması sağlanmalıdır.

3.      Çalışma saatleri, tam zamanlı statüsünü koruyarak azaltılmalı ve iş koşulları iyileştirilmelidir.

4.      İnsana yakışır iş koşullarına sahip, yasal bakım izinlerine, izin sonrası iş garantisi hakkına ve sosyal haklara erişimi temel alan kayıtlı istihdam standart hale getirilmeli, esnek ve güvencesiz çalışma biçimleri teşvik edilmemelidir.

5.      Kadın istihdamının insan onuruna yaraşır işlerde artırılması esas alınmalı, çalışma yaşamında cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik yasal düzenlemeler yapılmalı ve uygulanmalıdır.

6.      150 den çok kadın işçi çalıştıran işyerlerine kreş açma zorunluluğu getiren madde “150 den çok işçi çalıştıran şeklinde” düzenlenmeli, kapatılan kamu kreşleri yeniden açılmalı, her belediyede yeterli yerin sağlandığı kreşler açılmalıdır.

7.      Tek ebeveynli ailelere bütüncül ve kurumsal destek sağlanmalıdır.

8.      Sağlık hakkından yaralanmak için prim ödeme zorunluluğunun kaldırılmalı, nüfus cüzdanı sağlık hakkı için yeterli olmalıdır.

9.      7 / 24 kayıt dışı çalışma anlamına gelen ev kadınlığına emeklilik, kadınlara babadan ve kocadan bağımsız sağlık güvencesi sağlanmalıdır.

10.   Ücretli doğum izni 16 haftadan 24 haftaya çıkartılmalı, kadınların hamilelik ve  doğum sonrası işlerine geri dönüşleri güvence altına alınmalıdır..

11.  Kürtaj hizmeti kamu hastanelerinde kadınlar için erişilebilir olmalıdır.

12.  Evli kadınların gebeliklerini sonlandırmak istedikleri durumlarda eşlerinden izin istenmemelidir.

13.  Bütün sağlık kuruluşlarında doğum kontrol hizmeti ve kürtaj hizmeti veren birimler oluşturulmalıdır.

14.  Kadınların doğum kontrol yöntemlerine ulaşmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır.

15. Tecavüz sonrası oluşan gebeliklerde kürtaj süresinin en az 24 hafta olması, savcılık izni talebiyle kürtajın fiilen engellenmemesi sağlanmalı, kadının beyanı yeterli görülmelidir.

16. Erkekler için doğum kontrol yöntemleri arttırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.

17. Kürtaj talebiyle sağlık kurumlarına başvuran kadınlara “bilgilendirme ve düşünme süresi” adı altındaki her türlü ikna odası uygulaması, ceninin kalp seslerinin dinletilmesi v.b baskılar yasaklanmalıdır.

18. Doktorlara kürtaj yapmama hakkın sağlayan yasal düzenlemelerin yerine, kadınların kürtaj hakkını garanti altına alan yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

19.  Hamile kadın ve bebeğin sağlığı göz önüne alınarak doğumun hangi yöntemle yapılacağına devletin değil, hekim ve hamile kadının birlikte karar vermesini sağlayacak bir yasa yürürlüğe sokulmalıdır.

20.  Tıbbi düşük bir seçenek olarak kullanılmalı ve acilen ruhsatlandırılmalıdır.

21.  Kadınlarla ilgili bilgileri onların mahremiyetlerini göz ardı ederek merkezileştiren GEBLİZ adı verilen sistem yeniden düzenlenmelidir.

22. Hükümet İstanbul Sözleşmesi kapsamına yer alan hükümleri yerine getirmekle yükümlüdür.

23. Şiddet gören kadına maddi ve psikolojik destek verme, konut sağlama, iş bulma yükümlülüğünü yerine getirmelidir.

24.   Kadınların kolayca ulaşabileceği yeterli ayıda sığınak açılmalıdır.

25.   Kadına yönelik şiddete yataklık edenleri de cezalandıracak yasal düzenlemeleri yapmalıdır.

26.   Zorla gerçekleştirilen evlilikleri engelleyecek ve geçersiz kılınmasını ağlayacak önlemler almalıdır.

27.   Mağdurların faillerden (devlet de dahil) tazminat talep etmesini mümkün kılacak yasalar çıkartılmalıdır.

28.   İlk ve orta eğitim müfredatını toplumsal cinsiyet eşitliği fikrini yayınlaştıracak şekilde yeniden oluşturmalıdır.

29.   İç hukuk yolu tamamen kullanıldığı halde yaşamsal tehlikenin sürdüğü durumlarda kadınlara mülteci olma hakkı verilmelidir.

30.  Haksız Tahrik indirimi “erkeklik” indirimidir. Kadın cinayeti davalarında haksız tahrik indirimi kaldırılmalı ve kadın cinayeti ağırlaştırıcı sebep kabul edilmelidir.

31.  Kadın cinayetleri davalarına kadın örgütlerinin müdahilliği kabul edilsin. Kadın cinayetlerini önlemekle yükümlü olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (ASPB) bu davalarda müdahil değil, faildir. Müdahilliği kabul edilemez.

32.  Şiddetten uzaklaşmak için destek almak isteyen ve/veya sığınakta kalan her kadına ana dilinde destek verilmeli,Şiddeti önleyici ve koruyucu tedbirler, İstanbul Sözleşmesi’nde tariflendiği biçimiyle; dil, din, etnisite, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapılmaksızın, göçmen, sığınmacı, mülteci ve seks işçisi kadınları da kapsayacak şekilde sunulmalıdır.

33.   Kadın cinayetleri ile ilgili Meclis Araştırma Komisyonu kurulmalıdır.

34. Mecliste kadın cinayetleri ile ilgili daimi komisyon ve alanda çalışan kadın örgütlerinin oluşturacağı izleme komisyonu kurulmalıdır.

35.   Devletin kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri verilerinin tutmasını ve bunları kamuoyu ile paylaşmalıdır.

36. Devlet yeterli  sayıda sığınak açmalı, varolan sığınakların engelli kadınlar ve çocukları   gözeterek iyileştirilmeli, yeni açılacak sığınaklar bu ilkelere göre kurulmalıdır.

37.  6284 sayılı yasada yer aldığı şekliyle belediye sığınaklarında kalan kadınlara ve çocuklara maddi destek verilmeli, belediyelerin yıllık mali planlarında bu destekler için bütçe ayırmalıdır.

38.    6284 sayılı yasaya göre, koruyucu tedbir kararını alabilmek için delil gösterilmesi zorunlu değildir. Fakat uygulamada, hem koruma kararını alabilmek hem de kararların uzatılması için yapılan başvurularda delil istendiği görülmektedir. Hükümet; başta yargı mensupları, mülki amirlikler ve kolluk güçleri olmak üzere, kadına yönelik şiddet alanında görevli olan tüm personeline kadına yönelik şiddet ve 6284 sayılı yasaya yönelik eğitimleri vermelidir.