COVID-19’dan hastalanan sağlık çalışanlarının hakları korunamıyorsa hiç kimsenin hak talep edebilmesi mümkün olmayacak demektir!

Salgınla mücadele, daha az bulaşma sıklığı, daha az hasta, daha az enfekte kişi ve hastalananların mağdur edilmediği, haklarını elde edilebildiği bir yönetim anlayışını gerektirir.

Salgınla mücadelenin ilk kuralı ise şeffaflıktır. Zamanında açıklanan bilgi uyarıcı olur ve zamanında kurumların ve kişilerin tedbir almasını sağlar. 

Türk Tabipleri Birliği olarak yaptığımız açıklamalar, ısrarımız ve zorlamalarımız sonucunda bugüne kadar COVID-19 tanısı almış sağlık çalışanı sayısının 7.428 kişi olduğu bilgisi nihayet 29 Nisan 2020 tarihinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından açıklandı. Devlet sırrı olamayacağı için bugüne kadar saklanmış olmasını anlamakta güçlük çekiyoruz.

Sayın Bakanın açıklamalarından 7.428 sağlık çalışanının PCR testinin pozitif çıkmış olduğu anlaşılıyor. Sağlık hizmet sunumunda yer alan hekimler olarak klinik bulguları ve akciğer tomografisi uyumlu olunca test sonucu beklenmeden tedaviye başlanan binlerce sağlık çalışanının varlığını bildiğimizden açıklanan sayının çok üstünde hekim ve sağlık çalışanının C0VID-19 tedavisi gördüğü gerçeğini bir kez daha hatırlatmak isteriz.

Sayın Bakan’a soruyoruz;

 Açıkladığınız sayıya dahil olan yani PCR testi pozitif olup “resmi rakamlarda” da Covıd-19 olarak kabul edilen 7.428 kişiden kaçına meslek hastalığı bildiriminde bulundunuz?

Sağlık çalışanlarının kişisel koruyucu ekipmanları temin edilmediği ya da yetersiz temin edildiği için hastalandığını düşünüyor musunuz? Kişisel koruyucu ekipman konusunda yetersizlikler olduğunu düşünüyorsanız bakanlığınızca sorumlular hakkında soruşturma başlatıldı mı?

Hastalanan sağlık çalışanlarının birlikte çalıştığı ekip arkadaşlarının PCR testleri yapılıp, temaslı sağlık çalışanlarının ve ailelerinin takipleri yapılıyor mu?

Doğrudan sorumluluk alanınızdaki sağlık çalışanlarının mağdur edilmemesi için atılmış bir adımınız var mı?

Büyük metropollerden en ücra yerleşim birimlerine kadar Türkiye’de sağlık hizmeti sunan hekimler ve diğer sağlık çalışanları olumsuz koşullara, zorluklara rağmen hizmete devam etmektedir. Bir yandan kapasiteyi aşan hasta yoğunluğu, diğer yandan yetersiz kişisel koruyucu donanım ve düzenlemeler nedeniyle her geçen gün daha çok sağlık çalışanının COVID-19 tanısı aldığı bilinmektedir.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve diğer mevzuata göre özetlemek gerekirse, meslek hastalığı işe bağlı maruziyet sebebiyle çalışanda zaman içinde bir hastalığın ortaya çıkması olarak tanımlanabilir. Kamu veya özel sağlık kuruluşlarında olması arasında bir fark olmaksızın, yapılan işle yakın bağı gözetilerek COVID-19 veya şüpheli COVID-19 tanısı alan ya da buna göre tedavi edilen sağlık çalışanlarının hastalığının meslek hastalığı olarak bildiriminin hiçbir tereddüte yer vermeden uygulanması çalışanlar açısından bir haktır.

30 Nisan 2020 itibarıyla yüzbinleri aşan kişinin hastalandığı üç bine yakın insanımızı kaybettiğimiz bu salgın sırasında hastaneler, aile sağlığı merkezleri, il ve ilçe sağlık müdürlükleri, işyeri hekimliği birimleri, laboratuvarlar, 112 acil çağrı merkezleri, özel muayenehaneler, huzurevleri gibi kurum ve kuruluşlarda çalışan hekiminden hizmetlisine kadar ayrımsız tüm çalışanlar her an SARS-Cov2 virusu ile enfekte olup COVID-19 hastalığına yakalanma riski en yüksek olan gruplardandır. Bu grupta yer alan sağlık çalışanları COVID-19 tanısıyla tedaviye başladıkları anda koşulsuz olarak meslek hastalığına yakalanmış sayılmalı ve meslek hastalığı için tazminat talep edebilir durumda olmalıdır.

Viral yükün oldukça yoğun olduğu yerlerde çalışan sağlık emekçilerinde görülen COVID-19 hastalığının meslek hastalığı olarak kabul edilmesi ve kayıtlara böyle geçmesi durumunda; tüm sağlık giderlerinin %100 karşılanması, hiçbir katkı katılım payının alınmaması ve geçici ya da kalıcı iş göremezlik  durumunda tazminat hakkı kazanılması, geçici iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi, vefat durumunda hak sahiplerine bir ücret bağlanması da bu koşullarda mümkün olacaktır. 

Ayrıca, çalışanların, çalışırken veya işten kaynaklı olarak yaralanması veya hastalanması iş kazası veya meslek hastalığı olarak kabul edilir. Bu nedenle COVID-19 ile bağlantılı olarak gelişen olayların iş kazası olarak bildirimi yapılmalıdır. Örneğin, sağlık çalışanı veya sağlık hizmetlerinde çalışan (güvenlik, hizmetli, şoför, sekreter, vb.)  birinin solunum yollarına, göz mukozasına ya da açık yaralarına hastanın öksürük, hapşırık ve diğer vücut sıvılarının sıçraması ya da bulaşması halleri iş kazası bildirimi yapılması gereken durumlardır.

Diğer yandan, bütün bunlardan bağımsız olarak, sağlık sistemindeki COVID-19 kaynaklı iş kazası ve meslek hastalıkları olgularının saptanabilmesi ve alınması gereken ek önlemlerin belirlenebilmesi için bu bildirimlerin yapılması büyük önem taşımaktadır.

Bu bağlamda, Türk Tabipleri Birliği olarak COVID-19 hastalığına yakalanmış hekim ve sağlık çalışanlarının hakları için bu sürece sahip çıkmaya devam edeceğimizi ve konunun takipçisi olacağımızı bir kez daha paylaşıyor ve Sağlık Bakanına soruyoruz;

Açıklamış olduğunuz COVID-19 hastalığına yakalanmış 7.428 sağlık çalışanından kaçının meslek hastalığı bildirimi vardır?

7.428 sağlık çalışanından kaç kişi için iş kazası bildirimi yapılmıştır?

PCR testi negatif olup tedavisi olanlar bu sayıya dahil midir?

PCR testi negatif olup tedavi olanların hakları konusunda tutumunuz nedir?

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

Sağlık Bakanlığı'na gönderilen yazı için tıklayınız.