|
Bağdat’lı
Ahmet’e Mektup
Belki senin
bundan hiçbir zaman haberin olmayacak ama uluslar arası haber ajansları 2002 yılını
içlerinde seninkinin de olduğu fotoğraflarla özetlediler. Senin resminin altında “Birleşmiş Milletler tarafından 12 yıldır Irak'a
uygulanan yaptırımlar sonucu pek çok Irak'lı aile çocuklarını da çalıştırmak
zorunda kalıyor. Bu fotoğrafta 4 yaşındaki Ahmet, Bağdat'da bir fabrikada demircilik
yaparken görüntülenmiş” yazıyordu. Bu fotoğraf albümünde sana Batı
Şeria'nın Beytüllahim kenti yakınlarında bulunan Deişe mülteci kampında İsrail
tankına taş atan Filistinli bir çocuk, Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde
yapılan Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’ne elinde beyaz bir gülle katılan
müslüman bir kız, Kabil’de kurşun delikleriyle kaplı duvarın önünde, sağlık görevlilerini
bekleyen 7 yaşındaki Mohboba, yine Kabil’de
yiyecek bulurum umuduyla Herat restoranının camından içeri bakan Switan adlı 10 yaşındaki çocuk eşlik ediyor.
Hepinizin yüzünde yoksulluğun, şiddetin ve dışlanmışlığın acı verici izlerini
görmek mümkün ama sen, çocukluktan vazgeçmek zorunda kalmışlığı çekiç tutan
ellerine ve yüzüne hüzünlü bir ciddiyetle
yansıtarak duruyorsun fotoğrafta. Sana daha dikkatli bakınca bir
zamanlar bizim ülkemizdeki seyyar karpostal tezgahlarında bolca bulunan gözü yaşlı
“acıların çocuğu”nu ve bu karpostal üzerine Nurdan Gürbilek’in yazdıklarını anımsadım: “..Derinden yaralıdır, çocuk yaşta örselenmiştir,
ama buna rağmen (sanki tam da bu yüzden) ona kötü davranan dünyaya inat yıkılmamış,
ayakta kalmıştır. Zalim bir dünyada erken yaşta yaşanan acı şimdi karşımıza
onurun, erdemin, iyi yürekliliğin kaynağı
olarak çıkıyordur”. Sizin güçsüz
bedenlerinizde biriken onurun, kocaman tanka taş atan Filistinli çocuk misali dünyanın kötülüğü karşısında pek bir şey
demek olmadığını bilsem de senin yüzünde “kötülük imparatorluğu” liderinin küstahlığına
verilmiş bir cevap görüyorum.
Bu “kötülük imparatorluğu”
nun uygulattığı 12 yıllık ambargo ,en çok siz çocukları ve kadınları yıkıma
uğrattı. UNICEF raporlarına göre bu süre içinde senin kardeşlerinin yarısında beslenme yetersizliği oluştu ve 1990’da
binde 50 olan beş yaş altı ölüm hızı, 2001’de binde 133’e yükseldi. Belki sen
hayatta kaldığın için şanslısın ama savaş olmasa bile okula gidemeyen 4 çocuktan
birisi olma şansızlığın sürüyor. Son 10 yılda hamile kadınların acil sağlık yardımı alması ve hastanede doğum
yapma şansı o kadar azaldı ki- Irak’ta
her 100 bin anneden 300’ü ölüyor- anneni
kaybetme olasılığın bir hayli yüksek. Annen sana bir kardeş doğurabilme
şansına sahip olsa bile onun 1 yaşını doldurmadan- sen onunla oynama sevincini
tadamadan- ölme ihtimali en az % 10. Ülkenin içme suyu alt yapısı geçen yıllar içinde
harap oldu ve bu nedenle çocuklarda ishal görülme sıklığı 10 yılda 4 kart arttı.
Bu nedenle bebeklerin % 70’i ishal ve zatürre gibi önlenebilir hastalıklardan ölmeye
devam ediyor. Körfez savaşının başlangıcından beri en az 500.000 çocuk sivilleri
hedef alan ambargo nedeniyle öldü. İşte bu nedenle İngiltere Başbakanı Tony Blair’e yeni yıl kartı gönderen kardeşlerin ona “
Bizimle aynı yaşta çok sayıda masum çocuk
ölürken ve ellerinizde çocukların kanı dururken nasıl yaşayabiliyorsunuz?”
sorusuyla seslendi. Ama onların sağır yüreklerinin hiçbir insancıl mesajı duyacağı yok ve şimdi yeniden iştahla senin ülkene saldırmaya hazırlanıyorlar. Bunu
yaparken hem hepimizi kendi yalanlarına ortak
etmeye çalışıyorlar hem de gerçeklerin birazını söyleme cesareti gösteren kendi
vatandaşlarını “hainlikle” suçlayabiliyorlar. Yakında bu “hainler” den
birisinin- Amerikan ordusundan deniz subayı
olarak çalışan, daha sonra uzun yıllar Irak’ta Birleşmiş Milletler silah denetçisi
olarak görev yapan Scott Ritter’in “inatçı olguları” açıklayan bir kitabı
yayınlandı. Ona göre “Çok güçlü bir İsrail taraftarı olan yeni
muhafazakarlar- Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz ve Richard Perle- kendilerini Saddam’ın
alaşağı edilmesine vakvetmiş durumdalar ve bunun için her şeyi göze almışlar”.
Senin ülkeni karış, karış bilen ve Amerika’nın Irak’ın tarihinde oynadığı
“provakatif” rolleri içerden bir dille anlatan, ama esas önemlisi Irak’ın kitle
imha silahlarının yok edilmesine bizzat nezaret etmiş birisinin inandırıcı diliyle
Bush yönetiminin Irak’a saldırmak için kullandığı bütün argümanların yalan
olduğunu anlatan bu eski subay, her şey
sarpa sardığında “..bundan şüphe olmasın.
Atom bombasını atarız” diyerek, o korkunç olasılığı da hatırlatıyor. 
Bu
korkunç olasılık gerçekleşmese bile yeni bir savaşta 30.000-40.000 sivilin, bir o
kadar askerin öleceği hesap ediliyor. Bunların arasında kaç tane çocuğun olacağını kestirmek mümkün değil
ama savaşlarda en çok masum çocukların zarar
gördüğünü biliyoruz. Uzun süre senin ülken gibi “kışkırtılmış” şiddet
ortamına mahkum edilen Nikaragua’lı
bir çocuk “ Büyükler savaşa gider ama
yaptıklarının çocukları ne kadar yıkıma uğrattığını düşünemezler”
diyor. Yalnızca son 10 yıldaki savaşlarda 1.5
milyon çocuk öldü, 4 milyonu sakat kaldı ve en
az 10 milyonu ruhsal travmaya uğradı. Sen, hiçbir şeyden habersiz demir dövmeye devam
ederken aralarında benim ülkemin hükümeti de olan “ utanç verici” koalisyon sizi
öldürecek “silahlarını yağlıyor”. Onların Amerika’nın fethinden, Kongo’daki
katliama kadar çok uzun süredir acımasız bir şiddetle hükümranlık sürdüğünü
ve bu nedenle son yıllarda onları “paranoyak”
yapan bir “terör” dalgasına maruz kaldıklarını biliyoruz. Bilmediğimiz yoksul
Anadolu gençlerinin seni, yani adı Ahmet olan bir çocuğu öldürmek için oralarda ne arayacağı.
Dilerim
hala barış için bir şans vardır ve 2003
sonunda ajanslar “Barış ona çocukluğunu geri
verdi ve Ahmet bu yıl ana okuluna başladı”
alt yazısıyla senin yeni bir fotoğrafını bize ulaştırırlar. O kederli yanaklarından öperim Ahmet.
Dr.Şükrü Hatun
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
|
|