III.
KONUYLA İLGİLİ ETİK DEĞER VE KURALLAR
A.
Hukuk Mesleği Etiği
B.
Sağlık Hizmeti Etiği
1.
Sağlık Çalışanlarıyla İlgili BM Açıklamaları
2.
Uluslararası Meslek Kuruluşlarının Açıklamaları
3.
Ulusal Sağlık Hizmeti Etiği Kuralları
C.
Tüm Sağlık Hizmeti Etiği Kurallarında Yer Alan Ortak İlkeler
1.
Müşfik Bakım ve Tedavi Sağlama Görevi
2.
Bilgilendirilmiş Onam
3.
Gizlilik
D.
Sağlık Çalışanlarının Çifte Yükümlülüğü
1.
Çifte Yükümlülüğü Olan Bütün Doktorlara Rehberlik Eden İlkeler
2.
Çifte Yükümlülüğün Getirdiği İkilemler
III. KONUYLA İLGİLİ ETİK DEĞER
VE KURALLAR
Her meslek belli etik kurallara göre
icra edilir. Bu kurallar belli bir meslek grubuna ait olan bireylerin, hangi ahlaki
standartlarla uyum içinde çalışmalarının beklendiğini ortaya koyar; meslek
sahiplerinin ortak değerlerini ve yapılmasını gerekli gördükleri görevleri ifade
eder. Etik standartlar iki temel yol ile oluşur. Birleşmiş Milletler gibi kurumlar
tarafından oluşturulan uluslararası araçlar ve meslek sahiplerini ulusal ve
uluslararası düzlemde temsil eden meslek kuruluşları aracılığıyla oluşturulur.
Temel esaslar hep aynıdır ve meslek sahibi profesyonelin, mesleğinin onurunu korumak
için tek tek müşterilerine veya hastalarına, bütün olarak topluma ve diğer
meslektaşlarına karşı yükümlülükleri üzerinde durulur. Bu yükümlülükler, uluslararası mekanizmalar ve
hukuki araçlara göre bütün insanların sahip oldukları hakları yansıtır ve onları
tamamlarlar.
A. Hukuk
Mesleği Etiği
Adalet hakkında karar veren son makam
olan hakimler, vatandaşların haklarının korunmasında özel bir rol oynarlar. Uluslararası standartlara göre, bireylerin
haklarının korunduğunu güvenceye almak yargıçların etik görevidir. Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığının
Temel İlkeleri'nin[1]
6ıncı Maddesi şöyle der:
Yargının bağımsızlığı ilkesi,
yargı kurumlarına, yargılama sürecinin adil olmasını ve bütün tarafların
haklarına saygı gösterilmesini sağlama yetkisi ve görevini verir.
Aynı şekilde, savcıların etik
sorumluluk ve görevlerinden biri de kamu görevlilerinin işledikleri işkence
suçlarını soruşturmak ve yargılamaktır. BM
Savcıların Rolüne Kılavuzluk Eden Kurallar[2]
'ın 15inci Maddesi şöyle der:
Savcılar hukuken yetkili oldukları veya ulusal hukuk geleneğine uygun
olduğu durumlarda, kamu görevlilerince
işlenen suçların, özellikle yolsuzluk, yetkinin kötüye kullanımı, ağır insan
hakları ihlalleri ve uluslararası hukukun tanıdığı diğer suçların
soruşturulması için gereken özeni göstermelidirler.
Uluslararası standartlara göre
avukatların da mesleki görevi, insan haklarını korumak ve geliştirmektir. BM Avukatların Görevlerine İlişkin Temel İlkeler'in
14üncü maddesine göre[3] :
"Avukatlar müşterilerinin hakkını korurken ve adaletin yerine getirilmesi için
uğraşırken, ulusal ve uluslararası hukukun tanıdığı insan hakları ve temel
özgürlükleri gözetmek, her zaman hukuka ve hukuk mesleğinin standartlarına ve etik
anlayışına uygun biçimde özgürce ve özenle davranmakla yükümlüdürler."
B. Sağlık Hizmeti Etiği
İnsan hakları kavramıyla, sağlık
hizmeti etiğinin oturmuş ilkeleri arasındaki bağlantılar açıktır. Sağlık
çalışanlarının etik yükümlülükleri üç düzeyde ifade edilmiştir; bu ilkeler,
hukuk mesleğinde olduğu gibi BM belgelerinde de ele alınmıştır. Ayrıca Dünya
Tabipler Birliği, Dünya Psikiyatri Birliği, Uluslararası Hemşireler Konseyi gibi
sağlık çalışanlarını temsil eden uluslararası kuruluşların açıklamalarında da
bu ilkelere yer verilir. [4] Ulusal Tabip Birlikleri ve hemşirelik
kuruluşları da, üyelerinin uyması beklenen etik kuralları yayınlarlar. Ne şekilde ifade edilirse edilsin, sağlık
hizmeti etik kurallarının ana kuralı, kısıtlamalar, baskılar ve yasal sözleşmelere
bağlı yükümlülüklerden bağımsız olarak, sağlık hizmeti veren kişinin daima
hastanın iyiliğini gözeterek ve yararını düşünerek davranmakla görevli
olduğudur. Bazı ülkelerde doktor-hasta ilişkisinin gizliliği gibi, tıbbi etik
ilkeleri ulusal hukukun bir parçası haline gelmiştir. Ulusal hukukun parçası olmasa
bile, bütün sağlık çalışanları ahlaki olarak profesyonel meslek kuruluşlarının
koyduğu standartlara uymakla yükümlüdürler, ahlaken bu kurallarla bağlıdırlar.
Makul bir mazeretleri olmadan, mesleki standartlara uymaz, bu standartlardan saparlarsa
yetkililerini kötüye kullanmaktan suçlu bulunurlar.
1. Sağlık Çalışanlarıyla
İlgili BM Açıklamaları
Cezaevi sistemi içerisinde çalışan
diğerleri gibi sağlık çalışanları da, Tutuklulara
Karşı Muamelenin Standart Asgari Kuralları'na [5] uymakla yükümlüdürler. Bu kurallara göre,
ayırım yapılmaksızın bütün mahkumlara psikiyatri hizmetleri de dahil olmak üzere
bütün tıbbı hizmetler sunulmalı; hasta olan veya tedavi görmeyi talep eden mahkumlar
her gün görülmelidir. Bu tür gereklililer, doktorların bakmakla görevli oldukları
hastaları tedavi etme ve hastanın yararına uygun şekilde davranmalarını gerektiren
etik yükümlülüklerini pekiştirir. Birleşmiş
Milletler'in Mahkum ve Tutukluların İşkence ve
Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele ve Cezalardan
Korunmasında Sağlık Çalışanlarının özellikle Doktorların Rolü için Geçerli
Tıbbi Etik İlkeleri 'nde[6]
özellikle hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının etik yükümlülükleri
konusunu ele almaktadır. Bu belgelerde, göz altındakilerin fiziki ve ruhsal
sağlığını korumanın sağlık çalışanlarının ahlaki bir görevi olduğu
açıkça belirtilmektedir. Sağlık çalışanlarının tıbbi bilgi ve yeteneklerini
kişilerin uluslararası platformlarda dile getirilen haklarını çiğneyecek bir
şekilde kullanmaları özellikle yasaktır.[7]
İşkenceye aktif veya pasif bir biçimde katılmak veya herhangi bir biçimde işkenceye göz yummak tıbbi etikle
tamamen çelişir.
Kişinin kötü muameleye dayanma
kapasitesini değerlendirmek, kötü muamelenin yapıldığı yerde bulunmak, kötü
muameleyi yönetmek veya bizzat uygulamak, kötü muamelenin devam etmesi amacıyla
kişileri hayata döndürmek veya işkenceden sorumlu olması muhtemel kişilerin
talimatları doğrultusunda işkence öncesinde, işkence esnasında veya sonrasında
tıbbi bakım yapmak, işkencecilere kişilerin sağlık durumu hakkında veya tıp
mesleğine ilişkin bilgi vermek, kasıtlı olarak kanıtları göz ardı etmek, otopsi
raporu veya ölüm belgesi gibi gerçeğe uygun olmayan yalan raporlar hazırlamak,
işkenceye "katılmak" olarak addedilir.[8]
BM İlkeleri, tutuklular ve sağlık
personeli arasındaki tek etik ilişki biçiminin tutukluların sağlığını
değerlendirmek, onların sağlığını korumak ve iyileştirmek olduğunu vurgulayarak sağlık hizmeti etiğinin
ana kurallarından birini benimsemiştir. Cezalandırma veya işkenceyi kolaylaştırmak
için tutukluların sağlıklarını değerlendirmek etik olmayan bir davranıştır.
2. Uluslararası Meslek
Kuruluşlarının Açıklamaları
Uluslararası meslek kuruluşlarının
bir çok açıklamasında, insan haklarının korunması için gerekli ilkeler üzerinde
durulmaktadır. Bu kuruluşların açıklamaları, uluslararası tıp kuruluşlarının insan hakları konusunda fikir birliği içinde
olduklarını açık ve net bir biçimde ortaya koyar. Dünya Tabipler Birliği'nin (DTB)
beyanatları, doktorların uluslararası düzeyde kabul edilen etik görevlerini
tanımlar. DTB Tokyo Bildirgesi[9], sağlık
çalışanlarının işkence veya kötü muameleye katılmasını ya da işkence veya
kötü muamele esnasında mevcut bulunmasının yasak olduğunu bir kere daha dile
getirmiştir. DTB Tokyo Bildirgesine özel atıfta bulunan BM ilkeleri de bu yasağı
pekiştirir. Doktorların kötü muameleyi kolaylaştıracak bilgi, tıbbi araç veya
tıbbı malzeme sağlaması açık bir biçimde yasaklanmıştır. Dünya Psikiyatri
Birliği'nin Hawai Bildirgesi [10] ile aynı kural psikiyatriye
de uygulanmıştır. Bu bildirge, psikiyatri mesleğinin ve psikiyatri bilgisinin,
herhangi bir kişi veya grubun insan haklarının ihlali için kötüye kullanımını
yasaklar. Uluslararası İslami Tıp Konferansının yayınladığı
Kuveyt Bildirgesi'nde de [11]
aynı husus dile getirilmiş ve doktorların tıbbi bilgilerini "siyasi, askeri veya
herhangi bir nedenle bedene, akla, ruha zarar vermek, bunları zedelemek ve incitmek
üzere" kullanması veya bu bilgilerin kullanımına izin vermesi yasaklanmıştır. Gözaltındakilerin ve Tutukluların Bakımında
Hemşirelerin Rolü Yönergesi'nde hemşireler içinde benzer kurallar getirilmiştir.
[12]
Sağlık çalışanlarının bir diğer
görevi de, insan hakları ihlallerine karşı sesini yükselten meslektaşlarını
desteklemektedir. Bunun aksi, hasta haklarının ihlali ve yukarıda adı geçen
bildirgelerin çiğnenmesi riskini içermekle kalmaz, aynı zamanda sağlık
çalışanlarının itibarına leke sürer; tıp mesleğinin onuruna leke sürülmesi ise
ciddi bir mesleki suistimal olarak görülür. DTB'nin İnsan Hakları Yönergesi[13], ulusal tıp kuruluşlarını
ülkelerindeki insan hakları durumunu değerlendirmeye ve doktorların misillemeden
korktukları durumlarda bile kötü muamelede kanıtlarını gizlememesini sağlamaya
çağırır. Bu tür ulusal kuruluşların, özellikle cezaevi sistemi içinde çalışan
doktorlara rehberlik etmesi, insan hakları ihlalleri iddialarını protesto etmesi ve
doktorların insan hakları alanındaki etik dışı faaliyetlerini soruşturacak etkin
mekanizmalar oluşturması, bunların yanı sıra insan hakları ihlallerine dikkat çeken
doktorları desteklemesi gerekir. DTB'nin İnsan Hakları Yönergesi'nden sonra
yayınladığı Hamburg Bildirgesi'nde [14] tüm dünyadaki bireylerin ve
örgütlenmiş tıp kuruluşlarının, işkenceye veya etik ilkelerine aykırı davranma
baskısına karşı direnen doktorları desteklemekle sorumlu oldukları bir kere daha
ifade edilir. Tek tek doktorları kötü muameleye karşı konuşmaya ve ulusal ve
uluslararası tıp örgütlerini, bu tür baskılara karşı duran doktorları
desteklemeye çağırır.
3. Ulusal Sağlık Hizmeti Etiği
Kuralları
Etik ilkelerin dile getirildiği
üçüncü bir düzey de ulusal kurallardır. Tıp etiği, bütün doktorlara ait olan
değerlerin ifadesi olduğundan, ulusal kurallar da yukarıda değinilen aynı temel
değerleri yansıtırlar. Hemen hemen bütün kültürlerde ve ulusal hukuk kurallarında
zarar vermekten kaçınma, hastalara yardım etme, savunmasız olanları koruma, tıbbi
ihtiyaçlarının aciliyeti dışında
başka bir temele dayanarak hastalar arasında ayırım yapmama yükümlülüğü gibi
temel görevler kabul edilmiştir. Hemşirelik mesleğine ait kurallarda aynı değerleri
içerir. Etik ilkelerin sorunlu bir yanı her ikilem için kesin kurallar belirlenmemesi,
biraz yoruma ihtiyaç duyulmasıdır. Sağlık çalışanları etik ikilemleri ele
alırken ortak mesleki değerlerde ifadesini bulan temel ahlaki yükümlülüklerini
akılda tutmalı ve bunları hastalarına zarar vermekten
kaçınma görevini yansıtacak bir biçimde hayata geçirmelidirler.
C. Tüm Sağlık
Hizmeti Etiği Kurallarında Yer Alan Ortak İlkeler
Mesleki bağımsızlık ilkesi,
sağlık çalışanlarının diğer baskılara karşın daima acıyı ve sıkıntıyı
hafifletme ve zarar vermekten kaçınma olan tıbbin temel amacı üzerinde
yoğunlaşmalarını gerektirir. Kimi etik ilkeler öylesine temel kurallardır ki,
bütün etik kurallar ve kanunlarda aynı şekilde dile getirilirler. En temel kurallar
arasında müşfik bakım, zarar vermeme ve hastanın haklarına saygılı olmak
sayılabilir. Bu kurallar bütün sağlık çalışanları için temel kurallardır.
1. Müşfik Bakım ve Tedavi Sağlama Görevi
Ulusal ve uluslararası kural ve
bildirgelerde, tıbbi bakım ve tedavi görevi çeşitli biçimlerde dile getirilmiştir.
Tıbbi bakımın bir yönü, tıbbi müdahaleye gerek duyanlara tıbbi bakım
sağlamaktır. DTB Uluslararası Tıbbi Etik
Kurallları, doktorların ahlaki açıdan
bir insanlık görevi olarak acil tıbbi bakım vermekle yükümlü olduklarını kabul
eder.[15] Tıbbi ihtiyaç ve acı
içinde olan kişiyi tedavi etme görevi bütün kültürlerin geleneksel kurallarında
dille getirilmiştir.
Geleneksel
Kurallar : Modern tıp ettiğinin
temelini, profesyonel değerleri dile getiren ilk beyannamelerde açıklanan ilkeler
oluşturur. Bu ilkeler, doktorların kendilerini riske atma pahasına da olsa tıbbi
bakım vermekle yükümlü olduklarını ifade ederler. M.S. 1inci yüzyıldan kalma bir
Hindu yasasında, doktorlara "hastanızın iyiliği için bütün kalbiniz ve
ruhunuzla çalışın, hayatınız pahasına da olsa hastanızı terketmeyin, onu
incitmeyin" talimatı verilir. Eski İslami yasalarda da benzer talimatlar
verilmiştir. Modern Kuveyt Deklerasyonunda da doktorların "ister yakın, ister
uzak, erdemli ya da günahkar, dost veya düşman olsun" yoksullar ve tıbbi bakıma
ihtiyaç duyanlara hizmet etmek üzerinde yoğunlaşması gerektiği ifade edilmiştir.
Batı'nın tıbbi değerlerine de
Hipokrat Yemini ve Maimonides Duası gibi benzer yeminlerin etkisi hakim olmuştur.
Hipoktrat Yemini diğer doktorlarla dayanışmak ve hastalara zarar vermekten kaçınıp, onların yararı ve bakımı için
çalışmak adına verilmiş kutsal bir sözdür. Bu yeminde hasta-doktor ilişkisinin
gizliliğini koruma sözü de vardır. Bu dört kavram
modern sağlık hizmeti etiğinin değişik şekillerde ifade edilen
kurallarında yansıtılmıştır. DTB Cenevre
Bildirgesi[16] Hipokrat yemininde ele alan
etik değerlerin, modern bir yeniden ifadesidir. Doktorların, hastalarının
sağlıklarını temel görevleri sayacaklarına, vicdanları ve onurları ile kendilerini
insanlığın hizmetine adayacaklarına ilişkin bir söz, bir taahhüttür.
Dünya Tabipler Birliği Bildirgeleri: DTB'nin bir çok bildirgesinde
bakım ve tedavi görevleri ele alınmıştır. Bu bildirgeler, tutuklular ve suçlu
olduğu iddia edilen kimseler de dahil olmak üzere doktorların daima hastaları için en
iyi olanı yapmakla yükümlü olduklarını açıkça ifade etmektedir. Bu görev sık sık profesyonel bağımsızlık
kavramı aracılığıyla dile getirilmektedir, profesyonel bağımsızlık kavramı
doktorların kendilerine uygulanabilecek baskılara karşı en iyi tıbbi tedavi şekline
sadık kalmalarını gerektirmektedir. DTB'nin Uluslararası
Tıbbi Etik Kuralları, doktorların "mesleki ve ahlaki bağımsızlık içinde,
şefkatle ve insan onuruna saygılı" biçimde tıbbi bakım vermekle görevli
olduklarını vurgulamaktadır. Bu beyanat, doktorun sadece hastanın çıkarına göre
davranmakla görevli olduğunu ve hastalarına sadakat göstermekle borçlu olduğunu da
vurgulamaktadır. DTB Tokyo Bildirgesi ve Hekimlerin Bağımsızlığı ve Mesleki Özgürlük
Bildirgesi[17], hiç bir şüpheye yer
bırakmayacak kadar açık bir biçimde, doktorların başkalarının çıkarları ne
olursa olsun hastanın çıkarları doğrultusunda davranmak için özgür olmakta
ısrarcı olmaları gerektiğini ifade etmektedir. İşverenlerin, cezaevi yetkililerinin
veya güvenlik güçlerinin talimatları da başkalarının çıkarları arasındadır. İkinci bildirge,
doktorların "hasta veya yaralı olanlara gerekli tıbbi bakımı
vermeyi red eden veya tıbbi bakımı sınırlayan herkese karşı hastalarının sağlık
gereksinimlerini savunacak veya temsil edecek profesyonel bağımsızlığa sahip
olmalarını" da gerekli görmektedir. Uluslararası Hemşirelik Kuralları
Konseyi'nde hemşireler için de benzer kurallar getirilmiştir.
DTB, doktorların bakım sağlama
görevini hasta haklarını tanıyarak bir başka biçimde daha ifade etmiştir. Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi[18], ayrım gözetmeksizin
herkese gerekli sağlık bakımı hakkı tanır ve doktorların hastaların iyiliği
doğrultusunda davranmaları gerektiğini tekrar eder. Bildirgeye göre hastaların
özerkliği ve adil bir biçimde muamele yapılacağı hakkında garanti verilmeli, hem
doktorlar hem de tıbbi bakım sağlayanlar hasta haklarını ön planda tutmalıdır.
“Yürütme organının, hükümetin veya herhangi bir idari merci veya kurumun bu
hakları hastalara tanımayı red etmesi durumunda hekimler, bu hakları garanti altına
almak ya da bu hakların verilmesini sağlamak için gerekli yollara
başvurmalıdırlar."
Kişiler, etnik kökenleri, politik
inançları, milliyetleri, cinsiyetleri, dinleri ya da kişisel özellikleri ne olursa
olsun gerekli sağlık bakımını alma hakkına sahiptirler; belli bir suçla suçlanan
ya da bir suçtan dolayı hüküm giyen kişiler de gerekli tıbbi bakımı ve hemşirelik
hizmetlerini almak konusunda diğerleriyle eşit haklara sahiptirler. DTB’nin Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi, hastalar
arasında ayrım yapmanın kabul edilebilir tek kıstasının, hastaların tıbbi
ihtiyaçlarının görece aciliyeti olduğunu vurgulamıştır.
2. Bilgilendirilmiş Onam
Tıbbi bakım sağlama görevini
yansıtan tüm bildirgelerde doktorun muayene ya da tedavi gören kişinin çıkarlarına
göre davranma yükümlülüğü vurgulanırken, sağlık çalışanlarının, hasta için
neyin en iyi olduğunu bildiklerini varsayılmaktadır. Modern tıp etiğinin en temel
ilkelerinden biri, kişilerin kendileri için neyin en iyi olduğunu
değerlendirebileceğidir. Bu nedenle sağlık çalışanları, hasta için neyin iyi
olduğuna karar verirken, elinde yetki bulunduran herhangi birinin görüşlerine değil
aklı başında, reşit hastanın isteklerine göre karar vermelidirler. Kişinin baygın
olduğu ya da düzgün onay vermeğe muktedir olmadığı durumlarda, sağlık
çalışanları kişinin çıkarlarının nasıl korunup gözetilebileceğine ilişkin bir
karar vermelidirler. Hemşireler ve doktorların, hastalarının avukatıymışcasına
davranmaları beklenir; bu husus DTB’nin Lizbon
Hasta Hakları Bildirgesi ve Uluslar arası Hemşireler Konseyi’nin İnsan Haklarını Korumada Hemşirelerin Rolüne
İlişkin Açıklama[19] gibi belgelerde açıkça ifade edilmiştir.
DTB’nin Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi'nde
doktorların, aklen salâhiyetli hastalarından herhangi bir muayene veya tıbbı işlem için baskı altında olmadan ve
bilgilendirilmiş onam almakla görevli oldukları ifade edilir. Bunun anlamı, kişilerin
tıbbi tedaviyi kabul ettiklerinde olacakları veya tedaviyi red etmenin sonuçlarını
bilmek zorunda olduklarıdır. Baskı altında ya da yanlış bilgilendirme sonucu alınan
onam geçerli değildir ve bu onama dayanarak hareket eden doktorlar tıp etiğine
aykırı davranıyorlardır.
Sağlık çalışanları, hastaları muayene etmeden önce muayenenin ve
tedavinin amacını açıkça anlatmalıdırlar. İşlemin sonuçları hasta açısından
ne kadar ağırsa, usülune uygun bilgilendirilmiş onam almanın ahlaki
yükümlülüğüde o denli büyüktür. Muayene ve tedavi, kişilere sonuçları belirgin
bir yarar sağlayacaksa, hastanın yapılacak işlem için işbirliği yaparak, örtülü
onay vermesi yeterli olacaktır. Ancak muayenin temel amacının terapetik bakım
olmadığı durumlarda (a) hastanın durumu bilip, onay vermesine (b) uygulanacak işlemin
hiç bir şekilde hastanın çıkarına ters olmamasına büyük özen gösterilmelidir. Daha önce de belirtildiği gibi sorgulama
sırasında kişinin, cezalandırmayı, işkenceyi ya da fiziksel baskıyı kaldırıp
kaldıramayacağını tespit etmek amacıyla muayene yapmak tıbbi etik kurallarına ve
tıbbın amacına aykırıdır. Tutuklu ya da hükümlülerin sağlığını cezayı
kolaylaştırmak için değil, onları mümkün olan en sağlıklı duruma getirmek ve
sağlık koşullarını iyileştirmek için değerlendirmek etik bir davranıştır.
Bir soruşturmaya delil olması
amacıyla yapılan fizik muayenede onay alınırken hastanın, muayeneden elde edilecek
sağlık verilerinin nasıl kullanılacağı, nasıl saklanacağı, ve kimlerin bu
verilere ulaşabileceği konusunda bilgilendirilmesi şarttır. Hastanın kararını
belirleyen bu gibi hususlar muayene öncesinde açıkça anlatılmamışsa, muayene ve
bilginin saklanması için verilen onam geçersizdir.
3. Gizlilik
Hipokrat yemininden modern çağın
etik kurallarına kadar, bütün etik ilkelerin temel esaslarından biri de gizlilik
görevidir. Bu ilke, Lizbon Hasta Hakları
Bildirgesinde olduğu gibi DTB bildirgelerinde önemli bir yer tutar. Bazı hukuk
sistemlerinde, mesleki gizlilik esası çok önemli görüldüğü için ulusal hukukun
bir parçası haline gelmiştir. Gizlilik ilkesi mutlak bir yükümlülük değildir,
gizlilik ilkesinin insanlara ciddi bir zarar vermesi veya adaletin ciddi bir biçimde
çarpıtılmasına neden olması gibi istisnai durumlarda bu ilke etik bir biçimde ihlal
edilebilir. Ancak kişinin sağlık bilgilerinin gizliliğinin korunması genel bir
ilkedir ve bu konudaki gizlilk ilkesine ancak
konudan haberdar edilen ve bilgilendirilen hastanın rızasıyla uyulmayılabilir. [20] Hastaya ilişkin kimlik
bilgilerini içermeyen tıbbi bilgiler ise başka amaçlar için serbestçe, hastanın
kimliğinin açıklanmasının gerekmediği bütün durumlarda kullanılabilir. (Örneğin, belli bir işkence ya da kötü
muamele biçimi hakkında veri toplanırken, bu durum söz konusu olabilir.) Sağlık
çalışanlarının, hastalara zarar verme riski içeren kimlik bilgilerini vermeye
zorlandıkları veya yasalar nedeniyle bu bilgiyi vermekle yükümlü oldukları
durumlarda, ikilemler ortaya açıkar. Bu gibi durumlarda,
hastanın iyiliğine ve özerkliğine saygı gösterme, hastanın iyiliği için
davranma ve zarar vermekten kaçınma gibi temel etik yükümlülükler, diğer
yükümlülüklerinin önüne geçer. Doktorlar, bilgi isteyen makama veya mahkemeye
mesleki gizlilik yükümlülüklerinin kendilerini bağladığını ve bilgi
veremeyeceklerini açıkça ifade etmelidirler. Bu şekilde yanıt veren sağlık
çalışanları, mesleki örgütlerinin ve meslektaşlarının desteğine hak kazanır.
Uluslararası insancıl hukuk, silahlı
çatışma dönemlerinde doktor-hasta ilişkisinin gizliliğine özel bir önem atfederek,
doktorların hasta ya da yaralı kişileri ihbar etmemeleri gerektiğini de belirtmiştir.[21] Bu tür durumlarda
hastaları hakkında bilgi vermeye zorlanamayacakları için sağlık çalışanları da
koruma altındadırlar.
D. Sağlık
Çalışanlarının Çifte Yükümlülüğü
Sağlık çalışanlarının çifte
yükümlülükleri vardır; hasta kişinin yararını gözetmek gibi temel bir ödevin
yanı sıra topluma karşı adaletin yerine getirilmesi ve insan hakları ihlallerinin
engellenmesini sağlamakla da görevlidirler. Polis, askeriye ve diğer güvenlik
birimleri veya cezaevi sistemi içinde görev yapan sağlık çalışanları, çifte
yükümlülüklerinden kaynaklanan oldukça ağır ikilemlerle karşı karşıyadırlar.
İşverenlerinin ve tıp mesleğinden olmayan çalışma arkadaşlarının çıkarları,
göz altındaki hastalarının çıkarlarıyla çatışabilir. İstihdam koşulları ne
olursa olsun, tüm sağlık çalışanlarının temel görevi, muayene ve tedavi
edilmeleri istenen insanlara bakmaktır. İmzaladıkları sözleşmeler veya diğer
hususlar gereği mesleki bağımsızlıklarından ödün vermeye zorlanamazlar. Hastanın
sağlığı için ne yapılması gerektiğini önyargısız değerlendirmeli ve ona göre
davranmalıdırlar.
1.
Çifte Yükümlülüğü Olan Bütün Doktorlara Rehberlik Eden
İlkeler:[22]
1) Doktorlar,
bir başkası adına hareket ettikleri her durumda, hastaya durumu açıklama ve hastanın
bu gerçeği anlamasını sağlamakla yükümlüdürler. Doktor, kendini hastaya
tanıtmalı ve tedavi ve muayenenin amacını açıklamalıdır.
2) Üçüncü
bir şahıs tarafından göreve atandığı veya kendisine üçüncü şahıs tarafından
ödeme yapıldığı durumlarda bile doktorun görevi tedavi veya muayene ettikleri
hastaya bakmaktır. Doktorlar, hastalarına zarar verebilecek veya onları psikolojik veya
fiziksel açıdan zarar görebilecekleri süreçlere uymayı red etmekle yükümlüdürler. İmzaladıkları
sözleşmelerin, klink açıdan doğru kararlar vermelerini sağlayacak, profesyonel
bağımsızlıklarını koruyacak şekilde hazırlanmış olmasını güvence altına
almalıdırlar.
3) Doktorlar, gözaltında
bulunan herhangi bir kişinin, görmesi gereken tıbbi muayene ve tedaviye erişebilmesini
sağlamakla yükümlüdürler. Doktorların gözaltında bulunan kişinin reşit olmaması
ya da hasas konumda bir yetişkin olması halinde avukatmışçasına davranmak gibi ek
bir yükümlülükleri de vardır.
4) Gizliliği korumak,
hastanın bilgisi ve onayı olmadan hastaya ilişkin bilgileri açıklamamak doktorların
genel görevlerinden biridir. Doktorlar, tıbbi kayıtlatının gizliliğini temin etmekle
yükümlüdürler.
5) Doktorlar, kendilerinin de dahil olduğu tıbbi hizmetlerin
etiğe aykırı, yetki ve görevin kötüye kullanımını içermesi veya yetersiz bir
biçimde verilmesi veya hastaların sağlığı açısından olası bir tehdit
oluşturması halinde, durumu izlemek ve açıklamakla yükümlüdürler. Böylesi bir
durumda hemen tavır almadıkları takdirde, daha ileriki aşamalarda durumu protesto
etmeleri daha da güçleşecektir. Doktorlar hastaları, ailelerini veya kendilerini
öngörülebilir bir şekilde tehlikeye atmadan konuyu araştırabilecek yetkili makamlara
veya uluslararası kuruluşlara haber vermelidirler.
6) Doktorlar ve mesleki örgütler, makul delillere dayanarak bu
tür tavır alan bütün meslektaşlarını
desteklemelidir.
2. Çifte Yükümlülüğün
Getirdiği İkilemler
Etik ile hukukun çeliştiği durumlarda ikilemler ortaya çıkar. Sağlık
çalışanlarının, etik yükümlülükleri nedeniyle belli bir yasaya, örneğin hasta
hakkında gizli tıbbi bilgilerin açıklanması gibi bir yasal yükümlülüğe
uymamalarını gerektiren durumlar olabilir. Ulusal ve uluslararası etik ilkeler
açıklamalarında, hukuk da dahil olmak üzere diğer zorunluluklar nedeniyle sağlık
çalışanlarının tıbbi etiğe ve vicdanlarına aykırı davranmaya zorlanamayacakları
konusunda yaygın bir uzlaşı mevcuttur. Sağlık çalışanları bu tür durumlarda,
temel etik kuralları tehlikeye atmaktan ya da hastaları ciddi tehlikeye maruz
bırakmaktansa, hukuka ya da yasal düzenlemelere uymayı reddetmelidirler.
Kimi durumlarda iki ayrı etik
yükümlülük çatışabilir. Uluslararası kurallar bütünü ve etik ilkeler işkence
veya kötü muameleye ilişkin bulguların yetkili makama bildirilmesini gerektirir. (Kimi
hukuk sistemlerinde bu, aynı zamanda yasal bir gerekliliktir). Ancak, hastalar kimi
durumlarda böyle bir amaçla muayene edilmeye ya da muayene sonucu edinilen bilgilerin
başkalarına açıklanmasına onay vermeyi reddedebilirler. Kendileri ya da aileleri
için misilleme riskinden korkuyor olabilirler. Bu gibi durumlarda sağlık
çalışanlarının, hem hastaya karşı, hem de adaletin yerine getirilmesinde ve
suçluların adalete teslim edilmesinden yarar sağlayacak olan topluma karşı çifte
yükümlülüğü vardır. Böylesi ikilemler ele alınırken, öncelikli olarak göz
önünde bulundurulması gereken temel ilke, olası zarar vermeyi önlemektir. Sağlık
çalışanları, kişinin gizlilik hakkını ihlal etmeden, adalete hizmet eden çözüm
yollarını araştırmalıdırlar. Güvenilir kuruluşlardan konuyla ilgili tavsiyeleri
alınmalıdır; kimi durumlarda bu kuruluş, ulusal tıp birlikleri ya da sivil toplum
kuruluşları olabilir. Yeterli derecede destek ve teşvik gördükleri takdirde, daha
önce isteksiz olan bazı hastalar önceden kararlaştırılan parametreler içinde bazı
açıklamalar yapılmasını onaylayabilirler.
Doktorun etik yükümlülükleri,
doktorun-hasta ile nasıl bir ortamda karşı karşıya geldiğine ve hastanın açıklama
kararına ilişkin seçimini özgürce yapıp yapamayacağına bağlı olarak
değişebilir. Örneğin hasta ve doktor arasında bir tedavi ilişkisi varsa, örneğin
hasta bir hastahanede tedavi görüyorsa, doktorların tedavi ilişkilerinde geçerli olan
gizlilik kurallarını korumak gibi bir ahlaki zorunlulukları vardır. Bu tür
karşılaşmalar sonucunda elde edilen işkence delillerini rapor etmek, hasta
yasaklamadığı sürece doğrudur ve uygun tavırdır.
Doktorlar hasta talep ettiği veya bilgilendirilerek uygun biçimde onay verdiği
takdirde, bu tür bulguları bildirmeli, ayrıca hastalarına bu tür kararlarda destek
olmalıdırlar.
Adli tabiplerin muayene ettikleri
kişilerle farklı bir ilişkisi vardır ve genellikle gözlemlerini nesnel olarak rapor
etmekle yükümlüdürler. Hastanın bu tür durumlarda daha az gücü ve seçim şansı
vardır ve hasta, ne olduğu konusunda açıkça konuşamayabilir. Adli tabipler muayeneye
başlamadan önce hastaya kendi rollerini açıklamalı ve tedavi ortamında tıbbi
gizliliğin kendi görevlerinin bir parçası olmadığını açıkça ifade etmelidirler. Yasal düzenlemeler hastanın
muayene olmayı red etmesine olanak vermeyebililr, ama herhangi bir yaranın nedenini
bildirip, bildirmeyeceği hastanın seçimdir. Adli hekimler yanlış rapor vermemeli, ama
kötü muameleye ilişkin her tür delili de açıkça belirtmek de dahil olmak üzere
raporlarını tarafsız kanıtlara dayandırmalıdırlar. [23]
Cezaevi doktorları, tıbbi tedavi ve
bakım sağlamakla görevlidirler; ancak gözaltından cezaevine getirilen tutukluları
muayene etmek de görevleri arasındadır. Bu görevleri esnasında veya cezaevindeki
mahkumları tedavi ederken insanlara, cezaevindekilerinin gerçekten duyuracak konumda
olmadıkları kabul edilemez ölçüde şiddet uygulandığının kanıtlarıyla
karşılaşabilirler. Doktorlar bu tür durumlarda hastanın iyiliğini ve ona karşı
gizlilik görevlerini akılda tutmalıdırlar. Ancak mahkumlar etkili bir biçimde
şiddete karşı koyacak durumda olmayabilecekleri için doktorun kötü muamele
kanıtlarını ihbar etmesi gerektiğine ilişkin güçlü bir ahlaki sav da öne
sürülebilir. Kötü muamele gören kişi(ler) açıklama yapılmasına razı olurlarsa,
etik bir çatışma söz konusu değildir ve doktorun ahlaki yükümlülükleri de
açıktır. Ancak cezaevindeki kişinin açıklama yapılmasına izin vermediği
durumlarda doktor, hastanın karşı karşıya bulunabileceği tehlike ve risklerle,
ihlallerin engellenmesinin cezaevi nüfusuna ve topluma sağlayacağı yararı tartarak
karar vermelidir.
Sağlık çalışanları, hak ihlalinin,
kendi sorumluluk alanında gerçekleştiği iddia edilen
yetkililere bidirilmesinin konuyu açıklayan kişi de dahil olmak üzere
hasta ve başkalarına da zarar gelmesi riskini taşıdığını da akılda
tutmalıdırlar. Doktorlar bile bile kimseyi misilleme tehlikesiyle karşı karşıya
bırakmamalıdırlar. Harekete geçmekten muaf tutulamazlar, ancak sağduyuyla hareket
etmeli ve olayı, ihlalde doğrudan sorumluluğu bulunacak yetkililer dışında yetkili
bir birime bildirmeyi veya bildirim sağlık çalışanları ve hastaları açısından
risk taşımıyorsa, kişilerin kimlik bilgilerini açık etmeden bildirmeyi
düşünmelidirler. İkinci yol izlenirse, sağlık çalışanlarının kimlik bilgilerini
açıklama baskısıyla karşı karşıya kalacakları veya tıbbi kayıtlara zorla el
konulabileceği olasılıklarını da göz önünde bulundurmaları gerektiği açıktır.
Çok kolay bir çözüm olmamakla birlikte sağlık çalışanları her şeyden öte zarar
vermekten kaçınma temel ilkesine uygun davranmalı ve mümkünse, ulusal ya da
uluslararası meslek kuruluşlarının tavsiyelerine başvurmalıdırlar.
|