Türk Tabipleri
Birliği Merkez Konseyi "Savaş ve Sağlık" konulu bir basın toplantısı düzenledi. 18
Mart 2005 tarihinde, Ankara’da TTB Merkez Konseyi binasında düzenlenen basın
toplantısında savaşın sağlıkla ilişkisi ve yol açtığı sorunlar basın
mensuplarına iletildi.
ABD ve müttefiklerinin
Irak'a saldırısının ikinci yıldönümünde düzenlenen basın toplantısında Türk
Tabipleri Birliği Halk Sağlığı kolu ve Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri
kolu tarafından planlanan ve İzmir tabip odası Halk Sağlığı Komisyonu
üyeleri Feride Saçaklıoğlu, Hür Hassoy, Esin Kulaç, Canan Kaynak, Reci Meseri, Işıl
Ergin, Ahmet Soysal, Banu Döner, Nuriye Ergül Karakaş ve Zeliha Öcek tarafından
hazırlanan "Irak'ta Savaş ve Sağlık" konulu çalışma hakkında bilgi verildi.
Çalışma, Türk
Tabipleri Birliği tarafından kitap olarak da basıldı.
SAVAŞ
VE SAĞLIK
Savaş, doğrudan ve dolaylı onarılamaz
etkileri olan bir halk sağlığı sorunudur. Ölümler,
sakatlıklar, hastalıklar… Savaş, aileleri, toplumları, kültürleri yok etmektedir.
Kısıtlı kaynakların sağlık hizmetleri için kullanımını engellemekte, sağlık
hizmetlerini ve alt yapıyı tahrip etmektedir. Çatışmalar insan hakları ihlallerine
yol açmakta, insan hakları kavramının tümüyle ortadan kalkmasını getirmektedir.
Savaş, çatışmaları çözmenin tek
yolunun şiddet olduğu düşüncesini egemen kılarak gündelik yaşamımızda şiddetin
meşrulaşmasına hizmet etmektedir. İçinde nefes aldığımız doğal ve kültürel
çevreyi yok etmektedir. Hekimlik mesleği savaşın doğası ile bağdaşamaz. İnsanın
yaşatılması, iyileştirilmesi, yaşamının daha nitelikli bir duruma getirilmesi için
çaba harcayan bir mesleğin savaş karşıtı olması kaçınılmazdır. O nedenle savaş
halk sağlığının ve halk sağlıkçıların ilgi alanına girmektedir.
Savaşın Sağlık Etkileri
Doğrudan
Etkileri: Yaralanmalar, sakatlıklar, ölümler.
Dolaylı
Etkileri: Artan hastalık maruziyeti, tıbbi bakım koşullarının kötüleşmesi,
halk sağlığı müdahalelerinin olanaksızlaşması, sosyo-ekonomik koşullarda kötüleşme
DSÖ ve Dünya Bankası’nın verilerine göre 2002’de savaşlar en fazla öldüren ve
en fazla sakat bırakan ilk on neden arasında yer almaktadır.
1990 yılından bu yana olan çatışmalarda;
2 milyon çocuk
öldürülmüş, 4-5 milyon çocuk ciddi
yaralanmaya maruz kalmış ve sakatlanmıştır. Yine bu çatışmalarda çocukların 12 milyonu evsiz kalmış, 1 milyonu ebeveynlerini yitirmiş, 5 milyonu mülteci kamplarına gönderilmiş,
yaklaşık 10 milyonu da psikolojik travmaya uğramıştır.
Son yıllarda savaşta ve savaş sonrası dönemlerde
ırza geçme ve cinsel şiddet sıklığının arttığı rapor edilmektedir. Sistematik
tecavüz günümüz savaşlarında sivilleri sindirmek, yerinden etmek, direncini kırmak
için de kullanılan bir savaş taktiği ve stratejisi haline gelmiştir.
Dünyada 78 ülkede 200-215 milyon kara mayını
bulunduğu bildirilmekte ve her yıl mayınların %80’i
sivil, üçte biri çocuk olmak üzere 20-25 bin kişinin ölümü ya da yaralanmasına
neden olduğu bilinmektedir. Mayın yaralanmalarının sadece %10’u sağlık hizmetine
ulaşabilmekte, 300 binden fazla insan mayın
yaralarıyla yaşamaktadır.
Dünyadaki çocuk ölümlerinin 3/4’ü
yenidoğan dönemindeki sorunlar ve tedavi edilebilir bulaşıcı hastalıklar nedeni ile
olmaktadır. Bunların da yaklaşık yarısının beslenme yetersizliği veya düşük
kiloluluk nedeni ile geliştiği söylenebilir.
Barış zamanlarında çocuklarda
malnütrisyona yol açan, hanedeki gıda güvencesizliği durumu, yetersiz ve dengesiz
beslenme, yetersiz sağlık hizmetleri, hijyenik koşulların kötü olması ve yetersiz
anne ve bebek bakımı gibi etmenler savaş koşullarında daha da ağırlaşmakta ve
önemi artmaktadır.
Tarımsal üretimdeki azalma, tarımsal
girdilerin ve nakliye olanaklarının kaybı, gıda üreten , depolayan ve dağıtan
birimlerin ve yolların zarar görmesi ve gelir kaybı, gıda güvencesizliğinin
şiddetle tırmanmasına yol açar. Kırsal bölgede tarımla uğraşabilen nüfusun
azalması, hayvanların kaybedilmesi ve kara mayınlarının tehdidi o topraklarda gıda
üretimini imkansız hale getirir. Hanelere girebilen gıdaların hem niteliği hem de
miktarı giderek azalır.
Irak’ta 1990’lardan beri tüm dünyanın
gözleri önünde devam eden süreç bölgedeki bebek ve çocukların beslenme durumu açısından
ele alınacak olursa, oluşan tablo insanın en temel ihtiyacına, gıdaya erişiminde ne
boyutta bir sorun yaşandığını ve bunun bebek ve çocuk ölümlülüğüne nasıl
yansıdığını netlikle ortaya koymaktadır. Irak’taki besin yetersizliğine üretilen
çözümler ise “insani yardım” adı altında güzelleştirilmekte ancak sorunun gerçek
nedenlerini sorgulamayan bir indirgemeciliğe zemin hazırlanmaktadır.
1. ve 2.
Körfez Savaşlarının Irak’a etkileri
Ocak-Şubat 1991 tarihleri arasında yapılan Birinci Körfez Savaşı
ile Mart-Nisan 2003 tarihleri arasında yapılan İkinci Körfez Savaşı’nın Irak,
Basra Körfezi bölgesi ve çevre ülkelerde insan ve çevre sağlığı açısından;
bazı bölgelerde halen devam eden yıkıcı
etkileri olmuştur.
Birinci ve ikinci körfez savaşları
sırasında Irak’ın başta temiz su sistemleri, kanalizasyon ve atık su arıtma
sistemleri olmak üzere tüm alt yapısı koalisyon güçleri tarafından tahrip
edilmiştir. Birinci Körfez Savaşında Irak’ta 15 bin km² yi aşkın verimli tarım
alanı sülfirik asit, petrol, askeri araçlara ait mineral yağlar ve diğer atıklar,
radyoaktif maddeler, katı atık maddeler, uçucu küller ve tuzlarla kalıcı zarara
uğramıştır. İkinci Körfez Savaşı’nda ise çok daha geniş verimli tarım alanı
savaştan etkilenmiştir. Bugün bu alanlarda tarımsal üretim yapılamamaktadır ve daha
çok uzun bir süre yapılamayacaktır.
ABD ve koalisyon güçleri Birinci Körfez
Savaşı’nda ilk kez Irak’ta yoğun olarak seyreltilmiş uranyum mermileri kullandı.
Bu mermileri uçak ve tanklarından atan ABD; sadece geride radyoaktif açıdan
kirletilmiş savaş hurdaları bırakmadı; toz şeklinde yayılan radyoaktif kirlilikle
Irak ve Kuveyt topraklarının etkilenmesine neden oldu. Kullanılan miktarın 315-350 ton arasında olduğu tahmin ediliyordu.
Bu mermilerin kullanımına bağlı olarak Irak’lılarda ve ABD askerlerinde çeşitli
sağlık sorunları ortaya çıktı. Dünya ilk kez
seyreltilmiş uranyum mermilerinin neden olduğu radyoaktif
kirliliği ve insan sağlığı üzerine olan olumsuz etkilerini açık
olarak gördü. Buna karşın ABD seyreltilmiş uranyum mermilerini kullanmaktan vazgeçmedi; İkinci Körfez
Savaşı’nda seyreltilmiş uranyum mermilerini 20 günlük bir dönem içinde tanksavar
mermisi olarak 1100 ile 2000 ton arasında
kullandığı tahmin ediliyor.
Körfez Savaşı, savaşı izleyen isyanlar ve Kürt mülteci krizi, Irak’ta 40-80 bin sivilin yaşamına mal olmuştur. Savaş ve ambargonun ardından ülkede eğitim, ekonomi ve doğumda beklenen yaşam süresi açısından tam bir çöküş yaşanmış, İnsani Gelişim İndeksi bakımından 1990’da 130 ülke arasında 50. sırada yer alan Irak,
2000’de ise 174
ülke arasında 126. sıraya düşmüştür.
Savaş ve ambargonun Irak halkının
sağlığı üzerinde damga vuran en önemli etkisi önlenebilir hastalıklar olmuştur.
Beslenme yetersizliklerinin, enfeksiyon hastalıklarının ve sağlık hizmetlerindeki
krizin birleşimi ana ölümlerinde, beş yaş altı çocuk ve bebek ölümlerinde iki
kattan fazla bir artışa neden olmuştur. Yapılan araştırmalar bebek ve çocuk
ölümlerinin tüm ülkeyi eşit biçimde etkilemediğini, anneleri eğitimsiz, anne
babaları akraba, aileleri yoksul çocukların, kırsal bölgede ve Güney/Merkez Irak’ta
yaşayan çocukların ve erkek çocukların daha çok öldüğünü ortaya koymuştur.
Zaten son derece olumsuz sağlık
koşullarına sahip olan Irak 2003 yılında yeni bir savaş ile karşı karşıya
gelmiştir. 2003 saldırısından bu yana yaklaşık 100 bin sivil Iraklının yaşamını
kaybettiği, ölümlerin on katı kadar yaralanma olduğu tahmin edilmektedir. Şiddete
bağlı ölüm olasılığı saldırıların başlamasından 18 ay sonra saldırıdan 15
ay önceki riske göre 58 kat artmıştır. Fakat, savaşın etkileri sadece bombardıman
ve saldırıların doğrudan etkileri ile sınırlı değildir. Savaşta çok ağır
yaralar alan yüz binlerce insan eğer hayatta kalmayı başarabilirlerse yaşamlarına
çok ciddi bedensel ve ruhsal engellerle devam edeceklerdir. Ölü doğumlar, düşük doğum
ağırlığı, gelişme geriliği, malnütrisyona bağlı hastalıklar, kanser epidemileri
ve çok ciddi düzeyde ruh sağlığı hastalıkları kısa ve uzun dönemde beklenen
temel sağlık sorunları arasında yer almaktadır.
Bugün Irak’ta savaşa bağlı büyük
bir çevre felaketi yaşanıyor. Bu ülkenin su kaynakları, toprağı, havası uzun
yıllar temizlenemeyecek ölçüde kirletilmiş durumdadır.
Hemen hemen tüm Irak kentlerinin alt yapıları çökmüştür;
kanalizasyon atıkları hiçbir arıtmadan geçirilmeden doğaya verilmektedir,
sağlıklı içme suyu sistemleri çok az yerleşim bölgesinde var. Savaş artığı ve
birçoğu radyoaktif yönden de kirlenmiş atıklar hiçbir önlem alınmadan terk
edilmiş durumda; hatta bazı atıklar ‘hurda ticareti’ nedeni ile komşu ülkeleri de
tehdit ediyor. Toprak kirliliği ve sulama sistemlerinin çökmesi nedeni ile tarımsal
üretim çok azalmış durumdadır. Her geçen gün seyreltilmiş uranyum silahlarının
yol açtığı sağlık sorunları ile ilgili uluslar arası basında haberler çıkıyor,
Irak’lı bilim adamlarından yardım çağrısı gelmektedir.
Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu (UNICEF)’nun
2003 “Irak’ta Çocukların Durumu” raporunda beş yaş altı çocuk ölümlerinin % 70’nin temel nedeninin diyare ve akut alt solunum
yolu enfeksiyonları olduğu belirtilmektedir. UNICEF 1998 “Irak’ta Çocuk ve Kadınların
Durumu Analizi” raporuna göre, Körfez Savaşı sonrası ilk iki yılda aşılama oranları azalmış, buna bağlı olarak
kızamık olgu sayısı dört kat, çocuk felci 18 kat, yenidoğan tetanozu 20 kat artmıştır. Aynı rapora göre, 1989-1997 yılları arasında kişi başına günlük
su kullanımının yarıya düşmesi ve su kirliliğinin yedi kat artmasıyla tifo on kat, amipli dizanteri iki kat, giardiazis altı kat artmış, kolera
devamlı görülür hale gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2003 “Irak’ta
Bulaşıcı Hastalıkların Profili” raporuna göre, sıtma 90’lı yılların
ortalarında ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir.
Irak’ta belirtilen bulaşıcı hastalıklar ve buna bağlı
ölümlerdeki artışın temel nedenini, 1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgali ile
başlayan Körfez Savaşı, Birleşmiş
Milletlerin yaptırımları (ambargo) ve Mart 2003 ABD Saldırısı ile devam eden süreç
oluşturmaktadır.
Tüm insanlığın ortak mücadelesi savaşları
sona erdirmek ve daha da önemlisi engellemek olmalıdır.
TÜRK
TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ