e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

1 Şubat 2003  Sayı: 98

 

SSK, kamusal yaklaşımdan yoksun sağlık politikalarının bir sonucu olarak sistemli bir şekilde yıpratılmaya çalışılıyor

SSK gerçeği

1.jpg (29504 bytes)Neşter operasyonuyla yoğun eleştirilere hedef olan SSK, gerçekte Türkiye’nin iş yükü en fazla olan sağlık kurumu olma özelliğini taşıyor. Elindeki insan gücü ile sigortalılara yeterli hizmet sunması olanaksız hale gelen SSK’nin kaynaklarına da değişik özel sermaye kesimleri tarafından değişik yollarla el konuluyor.
Neşter Operasyonu üzerine...
Hekimliğin değerler ışığında yürütülmesi için çaba ile politikaların değiştirilmesi için çabanın eşzamanlı verilmesi kaçınılmaz. Hedef saptırmadan sorunların tespiti ve çözümü için yoğun çabaya ihtiyaç bulunuyor. Hekimler olarak uğraşmadığımız taktirde suçlu olarak hekimleri göstermeye çalışanlara başarılı olma şansını bizlerin tanıdığını unutmamamız gerekiyor.
Türkiye'de girişimsel kardiyoloji alanında yaşanan sorunlar ve muhtemel çözüm önerileri...

 

Bütün Avrupa ülkelerinde, kamu sağlık sigortalarına devlet bütçesinden parasal destek sağlanmaktadır. Bunun gerekçesi, sigorta kuruluşlarına prim ödeyen sigortalıların, genel bütçeye de vergi vermeleridir. Türkiye’de ise, SSK’ye hemen hiçbir genel bütçe katkısı yapılmamaktadır. SSK’nin yaşadığı parasal sorunların önemli nedenlerinden birisi de budur.

12.jpg (15833 bytes)Tıp Dünyası - ANKARA - Kamusal anlayıştan yoksun sağlık politikalarının bir sonucu olarak yıllardır sistemli bir şekilde yıpratma kampanyalarının hedefi olan SSK, son olarak “Neşter Operasyonu” ile gündeme geldi. Gerçekte SSK, Türkiye’nin en fazla iş yükü olan kurumu olma özelliğini taşıyor ve elindeki insan gücü ile sigortalılara yeterli hizmeti sunması olanaksız hale geliyor. Yıpratma politikalarının bir başka sonucu olarak da SSK’nin kaynaklarına değişik özel sermaye kesimleri tarafından, değişik yollarla el konuluyor.

Türk Tabipleri Birliği’nce yayınlanan (TTB) “Yeni Bin Yılın Başında Türkiye’de Sağlık Sektörünün Durumu” adlı kitapta, SSK ile ilgili olarak yer alan veriler şöyle:

SSK’nin insan gücü yetersiz

1999 yılı itibarıyla Türkiye’de 6.4 milyon aktif, 31 milyon da toplam sigortalı bulunmaktadır. 1991-1999 aralığında aktif sigortalı sayısındaki artış yüzde 77, toplam sigortalı sayısındaki artış da yüzde 61’dir. Toplam sigortalı sayısının toplam nüfus içindeki oranı yüzde 50’yi bulmuştur. Türkiye’de nüfusun yarısı SSK’ye bağlıdır. Buna karşılık, bu nüfusa hizmet verecek sağlık insan gücünde büyük eksiklik vardır. Örneğin 1999 için toplam hekimlerin yüzde 10’dan azı SSK için hizmet vermektedir. Personel sayısındaki eksiklik eskiden beri geçerlidir ve bu sorun yıllar içinde daha da belirginleşmektedir. Toplam SSK’li sayısındaki yüzde 61’lik artışa karşın, aynı dönemde hekim sayısındaki artış yüzde 22, ebe-hemşire sayısındaki artış ise yüzde 40 olarak gerçekleşebilmiştir. Sonuçta 1991-1999 döneminde hekim başına düşen nüfusa yüzde 32, ebe-hemşire başına düşen nüfusta da yüzde 15’lik bir artış olmuştur. SSK’de bir diş hekiminin sorumlu olduğu nüfus büyüklüğü 45 binden fazladır. Bu durumdaki bir kurumun hizmet üretirken ve hasta memnuniyeti açısından sorunlar yaşaması olanaksızdır. Daha doğrusu bir kurumun bu iş yükü ile hizmet üretebilmesi son derece zordur. SSK’li sağlık personelinden bilimsel ve motive tarzda çalışmalarını beklemek akıl dışı olur.

İş yükü en fazla olan  kurum

SSK’nin üstlendiği iş yükü diğer bütün kurumlardan daha fazladır. Örneğin 2000 yılı için, bir hasta yatağında yatan hasta sayısı SSK hastanelerinden 44, özel hastanelerde 40, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde 39 ve üniversite hastanelerinde 29’dur. SSK’nin her bir hastanesinde yılda 279 bin hasta muayene edilirken, bu sayı üniversite hastanelerinde 194 bin, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde 80 bin, özel hastanelerde ise yalnızca 14 bindir. SSK hastanelerinde bir hasta yatağı yılın 254 günü dolu iken, aynı sayı üniversite hastanelerinde 265 gün, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde 214 gün, özel hastanelerde ise 96 gündür. Kaynaklardaki belirgin kısıtlılık, iş yükünün diğer kurumlara göre aşırı derecede artışına neden olmakta, bu da SSK’ye yönelik hoşnutsuzlukların ve yakınmaların kaynağını oluşturmaktadır.

Hekim başına muayene ve yatan hasta sayıları açısından da aynı durum geçerlidir. 1991-2000 yılları arasında bir hekimin yılda muayene ettiği ve yatırarak tedavi ettiği hasta sayısında da yarı yarıya artış vardır.

Bütçeden katkı yetersiz

Bütün Avrupa ülkelerinde, kamu sağlık sigortalarına devlet bütçesinden yüzde 20 ile yüzde 70 oranlarda parasal destek sağlanmaktadır. Bunun gerekçesi, sigorta kuruluşlarına prim ödeyen sigortalıların, doğrudan ve dolaylı mekanizmalarla genel bütçeye de vergi vermeleridir. Türkiye’de ise, SSK’ye hemen hiçbir genel bütçe katkısı yapılmamaktadır. SSK’nin yaşadığı parasal sorunların önemli nedenlerinden birisi de budur.

Bağımlı hale geldi

SSK, sağlık hizmetleri açısından kendi dışındaki kurumlara bağımlı duruma gelmiştir. SSK’nin toplam sağlık harcamaları içinde, kurum dışında gerçekleşen harcamaların oranı 1997 yılında yüzde 26.5 iken, 2000 yılında bu oran yüzde 31.8’e yükselmiştir. Bu gelişme SSK sağlık yatırımlarının azaltılmasıyla doğrudan ilişkilidir. Örneğin 2000 yılı için SSK giderlerinin içinde sağlık tesisi yatırımlarının oranı yalnızca binde 4’tür. SSK’nin sağlık hizmeti kullanımında diğer kurumlara bağımlılık oranının artışı, Türkiye’de sağlık hizmetlerinin bir bütün olarak piyasaya açılması olgusuyla birleşince, ortaya bir de, fason ve/veya gereksiz hizmet karşılığı ödeme yapılması sorunu çıkmıştır.

Kaynakları tırpanlanıyor

SSK kaynaklarının sermaye kesimi tarafından, değişik kanallardan yağmalandığı da SSK tartışmalarında mutlaka dikkate alınması gereken bir noktadır. Bugün, SSK’nin birkaç mekanizmayla kendi kaynaklarını neredeyse yok pahasına özel sektöre aktardığı görülmektedir. Toplan(a)mayan prim alacakları ve bankalara düşük faizle yatırılan mevduat SSK’nin içinde bulunduğu ileri sürülen mali krizinde önemli etkileri olan sınıfsal dinamiklerdir.

Özel sektör işverenlerinin SSK’ye olan prim borcu toplamı 1997 yılı için 104.2 trilyon TL’dir. Bu miktarın SSK’nin toplam geliri içindeki payı yüzde 11.5’dir ve oran 1996’daki düzeyinden yüzde 9.0 daha fazladır. Bu parayla SSK’nin 1.7 yıllık ilaç ve 12.9 yıllık tıbbi malzeme harcamasını karşılamak olanaklıdır. İşveren prim borçlarıyla ilgili bir diğer ilginç gelişme 2000 yılı için kamu prim borçlarının toplamdaki oranının yükselmesi olmuştur.

2000 yılı için, SSK’nin elindeki mevduatı yüzde 26’lık bir faizle bankalarda tuttuğu izlenmektedir. Geçmiş yıllarda da durum bundan pek farklı değildir. Faiz oranındaki düşüklüğün bir nedeni, vadesiz mevduatın çokluğudur. Yıllık enflasyonun yüzde 100’ler düzeyinde seyrettiği bir ülkede yüzde 26’lık faizin SSK kaynaklarının eritilmesi anlamına geldiği açıktır. 1997 yılı için banka mevduatının yüzde 100’lük faizle değerlendirilmesi durumunda, SSK’nin elde ettiği faiz gelirinde 60.5 trilyonluk bir artış olacağı anlaşılmaktadır. Bu parayla SSK’nin 1 yıllık ilaç ve 7.5 yıllık tıbbi malzeme giderini karşılamak olanaklıdır.

SSK’nin yıllara göre gelir ve giderleriyle ilişkili ekonomik veriler

 

1992

 1993

 1994

1995

 1996

1997

2000

Bütçe katkısı/toplam gelir (%)

0.0

0.0

11.5

 21.2

14.2

0.0

7.0

Faiz/toplam gelir (%)

1.8

1.5

11.9

0.9

 1.9

1.9

1.3

Vadeli/vadesiz hesap (%)

2.3

4.7

107.9

25.9

 5.1

4.4

62.8

Faiz/banka mevduatı (%)

12.

15.6

152.0

13.7

19.5

22.1

25.9

İşveren prim borcu/toplam gelir (%)

24.8

32.5

23.8

8.5

9.0

11.5

13.7

Kamu/özel sektör prim borcu (%)

185.5

127.1

105.3

79.4

72.0

69.0

337.5

Sağlık tesis yatırımı/toplam gider (%)

0.8

0.8

1.1

1.1

0.6

0.4

0.4

 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön