e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

7 Mart 2002  Sayı: 87

 

Hekimlere mecburi hizmet uygulaması

  • Ülkemizde yönetimin başına geçenlerin büyük yanılgısı, bir ülkenin sağlık sorunlarının öncelikle hekimler tarafından çözüleceğini sanmaktır. Hiçbir ülkede, genel sağlık sorunları yalnızca hekimlerce çözülmemiştir ve çözülemez de.

9.gif (58076 bytes)12 Eylül 1980 askeri rejiminin önemli yanlışlarından biri olan zorunlu hizmet yasası çıkmadan önce, belki bir yararı olabilir düşüncesi ile 1981 Haziran’ında, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Org. Haydar Saltuk’a şu alıntılar ile özetlenebilen bir yazı göndermiştim: “... Temel Sağlık Bakımı’na yönelik bir sağlık politikası ve buna dayalı bir altyapıyı ve örgütlenişi planlamadan ve başlatmadan, her bölgede birbiri ile bağlantılı olması gereken sağlık kurumlarının zorunlu gereksinimleri sağlanmadan, tıbbıyeyi yeni bitiren pratisyen hekimlere ve uzmanlık eğitimlerini yeni tamamlayan uzman hekimlere ülke gerçeklerine uygun temel sağlık bakımı ilkelerine göre uygulamalı eğitim verilmeden ve görev içinde denetimli eğitim sürdürebilecek bir sistem kurulmadan her yıl, bini aşkın genç hekim ve yüzlerce uzman zorunlu görevle yurdun değişik bölgelerine gönderilirse, korkarım ki, tam gün yasasında olduğu gibi milyarlar harcanacak, sağlık hizmetlerine önemli bir katkı yapılamayacak, yetersiz ve denetimsiz koşullarda uzun süre kalan hekim körelecek, hekimlik mesleği de derinden zedelenecektir...

... Ülkemizde yönetimin başına geçenlerin büyük yanılgısı, bir ülkenin sağlık sorunlarının öncelikle hekimler tarafından çözüleceğini sanmaktır. Hiçbir ülkede, genel sağlık sorunları yalnızca hekimlerce çözülmemiştir ve çözülemez de. Hekim, çok yönlü bir sağlık politikasının ve sağlık hizmetleri veren geniş bir sorumlular zincirinin önemli bir halkasıdır. Ülkemizde etkin bir sağlık politikası oluşturulmadan çıkarılacak bir zorunlu hizmet yasası yarardan çok zarar getirecektir...”

Tarihe geçecek sayısız yanlışlar yapmış olan 12 Eylül askeri yönetimine bu yazının kuşkusuz bir etkisi olmayacaktır. Yasa birçok duygusal söylevlerle bir kamuoyu oluşturularak çıkarıldı ve yıllarca uygulandı. Bu süre içinde ülkenin sağlık sorunlarını çözmeye yönelik ciddi bir adım atılmadı, devlet bütçesine ağır personel yükü bindi, sorunlar çığ gibi büyüdü, sorumluluk tümden hekimlik mesleğine yüklendi. Bu arada çok sayıda hekim yetiştirme politikasının da katkısı ile hekimler ağır sorunlarla baş başa bırakıldılar, üstelik temel hakları kısıtlanmış ucuz işçi durumuna sokuldular.

8.gif (89815 bytes)Zamanla bu zorunlu hizmet uygulamasının ülkenin sağlık sorunlarına hiçbir yarar sağlamadığı, tersine genç hekimlerin insan haklarını acımasızca kısıtladığı, onları bedensel rahatsızlıklara ve ruhsal bunalımlara sürüklediği, yıllarının yitimine yol açtığı iyice görüldü ve bu zorunlu hizmet uygulaması 1994 yılında kaldırıldı. Kuşkusuz, ülkenin sağlık sorunlarına bir çare olsaydı ne hekimler bu uygulamadan yakınırdı, ne de yönetimdekiler bu uygulamayı kaldırmak gerektiğini düşünürlerdi. Uygulama kaldırıldı ama yasa kaldırılmadı. Şimdi Türk Tabipleri Birliği Başkanı’nın TV konuşmalarından ve gazetelerden anlıyoruz ki sağlıklı bir sağlık politikası oluşturamayan Sağlık Bakanlığı 12 Eylül’ün bu insan haklarına aykırı yasasını yeniden uygulamaya sokmak için hazırlanıyor.

Zorunlu hizmet yasasının ülkenin sağlık sorunlarına hiçbir katkıda bulunmadığı gerçeğinin yanı sıra insan haklarına aykırılığını da açıklamak gerekir. 12 Eylül anlayışı ile Cumhuriyetin ilk yıllarından 1950’lerin ortalarına dek sürdürülmüş olan zorunlu hizmet yasasındaki anlayışı kısaca  karşılaştırmak isterim. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki zorunlu hizmet yasasına göre isteyen tıp öğrencisi Sağlık Bakanlığı ile bir sözleşme yapıyordu. Bu sözleşmeye göre altı yıllık tıp eğitimi boyunca devlet öğrenciyi yatılı tıp öğrenci yurtlarında barındırıyor, yediriyor, giydiriyordu. Öğrenci de devletin sağladığı destek süresinin dörtte üçü oranında bir zorunlu hizmeti kabul ediyordu. Yani öğrenciyi devlet altı yıl okutursa dört yıllık bir zorunlu hizmeti oluyordu. Öğrenci tıbbiyeyi bitirmeden önce ya da bitirdikten sonra istediği zaman devlete borcunu taksitle ya da tümden ödeyerek bu zorunlu hizmet yükümlülüğünden çıkabiliyordu. Tümüyle kişisel isteğe bağlı, demokratik, insan haklarına saygılı bir anlayışla ve öğrenci ile devlet arasında yapılan bir sözleşme ile 1920’lerden 1950’lere dek başarıyla yürütülmüş olan bu uygulama ülkeye çok sayıda hekim kazandırmıştır.

12 Eylül yönetimi ile getirilmiş olan yasaya gelince tümüyle antidemokratik ve insan haklarına aykırı olduğu görülür. Birinci temel ayrılık yatılı tıp öğrenci yurtları kaldırıldığından beri tıp öğrencilerinin parasız yatılı okutulması diye bir olanak söz konusu değildir. Böyle olmasına karşın, 12 Eylül yasası ile fakülteyi bitiren her hekim iki yıl ve uzman olan her hekim ek iki yıl devlet hizmetine zorlanmaktadır. Bu süre içinde hekim ne yurt dışına gidebilir, ne diplomasını alabilir, ne de herhangi bir biçimde zorunlu hizmetini kaldırabilir. Çok iyi anımsıyorum, 12 Eylül askeri rejiminin başkanı Kenan Evren bir gün şöyle konuşmuştu: “Devlet öğrenci başına altı milyon masraf ediyor, onlar da gitsinler devlete hizmetle borçlarını ödesinler”. Böyle söyleyen bir kişiye herhangi bir vatandaş “al altı milyonunu, ver bana özgür çalışma hakkımı” diyebilmeliydi.

Bütün olumsuz geçmişine karşın bu zorunlu hizmet uygulamasını yeniden hortlatmak ile Sağlık Bakanlığı neyi başarmak isteyebilir? Umuyorum ki bir hekim olan Sağlık Bakanı 12 Eylül zorunlu hizmet yasası ve YÖK’ün çok hekim yetiştirme politikası ile zaten ucuz işçi konumuna getirilmiş olan meslektaşlarını ucuz köle işçi konumuna sokmak gibi ağır bir vebali yüklenmeyecektir.

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön