Ana Sayfa | Eski Sayılar

BOZAN'I KAYBETTİK

Onu tanıdığımızda, sınır köylerine Suriye'den kaçak gelen, kalın, kırçıllı ve kısacık paltosunun içinde; suskun ama hırçın, kederli ama öfkeli bir delikanlıydı. Kaybettiğimizde ise; daha yirmi gün önce meme kanseri olduğunu öğrendiği eşine yaşama sevinci aşılamak için, onu Mersin'e götüren yine kederli, yine suskun ama hırçınlığını ve öfkesini törpülemiş, biçimlendirmiş bir hekimdi.    Arabada eşi ve çok sevdiği kızı Beri vardı. Bir kamyonla çarpıştılar ve artık yoklar...
1973 yılında Suruç'un Piminali köyünden çıkıp Diyarbakır Tıp Fakültesi'ne gelmişti. Yoksul bir ailenin çocuğuydu. Kürt'tü. 12 Mart faşizminin aşılıp demokratik kazanımların yükseldiği yıllarda öğrenci hareketinin en aktif önderlerinden biri oldu. Mezun olduğu yıla kadar öğrenci hareketinin sorumluluğunu taşıdı. Öğrenci temsilciliği, Dicle Üniversitesi Öğrenci Derneği (DÜÖD) başkanlığı yaptı. Bu yıllar aynı zamanda siyasal örgütlenmelerle tanıştığı yıllar oldu. Ve tabi gözaltılar, karakollar, cezaevleri, işkencelerle de..
Sonra mezun oldu. Evlendi. Bir oğlu oldu. Serhat. Ve ülkeye 12 Eylül karanlığı çöktü. Bozan yeniden cezaevindeydi. Faşizmin en aşağılık, en zalim, en iğrenç yüzünün sergilendiği Diyarbakır cezaevinde. Yıllarca insan onurunu yok etmeye çalışan zulme, şiddete, ihanete direndi. Ve cezaevinden yine bir "İNSAN" olarak çıktı. Sakıncalı er olarak yaptığı askerlikten sonra kamu hizmetlerinden ömür boyu men edilmiş olduğu için Urfa-Suruç'ta muayenehane hekimliği yapmaya başladı. Bu yıllar Kürt toplumuna şiddetin dayatıldığı yıllardı. Aldığı tehditlere, yıldırmalara, ölüm tuzaklarına karşı doğrularından vazgeçmedi. Ta ki yıllardır yan yana yaşadığı ölüm onu, bir trafik kazasında ele geçirinceye kadar.
Bozan sosyalistti; ama sosyalizmi hiçbir zaman kaba bir düzen değişikliği olarak anlamadı. O sorunun merkezine insanlığın binlerce yıldır biriktirdiği "insani değerleri " koymuştu. Sosyalizme de bu yüzden gönül vermişti. Onu insanlığı sevgiye, dostluğa, eşitliğe, kendisi olabilmeye, insan olmaya bir yol olduğuna inandığı için savunuyordu. Ne ekmek umurundaydı, ne de iktidar. İsteseydi herhangi bir kurumda güç ve iktidar sahibi olabilirdi. Ama o ne ölülerin üzerine basarak bir kariyere tırmandı ne de geçmiş birikimini düzenin emrine verip bir gücün talibi oldu. Hayatının her döneminde durduğu mütevazi yerdi "insani değerler için" birşeyler yapmaya çalıştı. Öğrenci derneğinde siyasi yapılanmasında ve tabip odasında da aynı içtenlikle bunu yaptı. Tabip odasında uzun yıllar Urfa delegesi olarak, Diyarbakır'da yapılan bölgesel eğitim günlerinde ve Antalya'da yapılan 6. Pratisyen Hekimlik Kongresi'nde düzenleme kurullarında görev aldı. Duruşu çok yalın çok net, çok bilinçli ve çok zor bir seçimdi. Her koşulda insandan yana olmak...
Bu taze ölüm haberinin yakıcılığında; duygularımızı zapt etmeye çalışarak bu satırları yazarken anlıyoruz ki; o ruhumuzun, bizi biz yapan çok büyük bir parçasıydı.
Şimdi hepimizde koca bir boşluk bırakarak, yüreklerimizin yarısını kopararak; acılarını, sevinçlerini, umutlarını sessizce toplayıp gitti. Geride yüreklerimizde yankılanan bir sözü kaldı. "MÜHİM OLAN İNSANLIK DEĞERLERİDİR DOSTUM".
Biliyoruz bu yazı sana yakışmadı, ama sensiz çok eksiğiz BOZAN!
Dr. Korkut CANPOLAT, Dr. İsfendiyar EYÜBOĞLU, Dr. Hüsnü ŞAHİN