Ana Sayfa | Eski Sayılar

DEMOKRASİ, HERŞEYE RAĞMEN YİNE DEMOKRASİ

Dr. Osman Elbek

"Ortalığı kan gölüne çevirip adına barış diyorlar"
Tacitus'un bu sözü herhalde ülke ve dünya gündemimize en uygun sözcük.
Her alanda ortalık kan gölü ama barış adı altında...
Özgürlüğün zapturapt altına alındığı, yoksulluğun-yoksunluğun kaçınılmaz "kader" haline getirildiği toplumlarda ilkel benliğe yönelen, 'içe' yöneldikçe dışa taşan sarmal; 'şiddet'.
Evde, okulda, hastanede, stadyumda, kamusal ve özel alanda, toplumsal gözeneğin en iç helezonuna sinmiş, herkesi sarıp sarmalayan, herkesi teslim almaya kalkışan görünmez dürtü; 'şiddet'.
Herkesi korkutan, sindiren ve susturan, sustukça bir giz perdesi altında sinsice boy veren, serpilen, sınır tanımayan toplumsal histeri hali; 'şiddet'.
İşte bu nedenledir ki; tüm sorunlarımızın yanı sıra TTB'nin önümüzdeki gün ve aylardaki ana gündemi kanımca 'şiddet' ve 'demokrasi' olmalı.
Küçükten büyüğe, basitten karmaşığa, ulusaldan uluslararası alana kadar, her toplumsal yapıya damgasını vurmuş olan bu 'şiddet' güdüsü, bugünlerde kendisini afişe ediyor, meşru ve haklı yüce bir ideal adına; barış adına, adalet adına...
'İmparatorlukta barış vardır, İmparatorlukta bütün insanlar için adalet garantisi vardır. İmparatorluk kavramı tek bir şefin, toplumsal barışı idame ettiren ve onu etik hakikatlerini üreten birleştirici bir gücün yönettiği küresel bir konser olarak tasavvur edilir. Ve bu tek güç sözü edilen amaçlara ulaşmak için, mecbur kalındığında, sınırlarda barbarlara içeride de asillere karşı 'haklı savaşlar' yürütmek için gerekli kuvvetlerle donatılmıştır.'
Hardt ve Negri, yaşadığımız 'savaş hali'nden hemen önce dünyayı böyle tanımlamış ve peşi sıra eklemişler;
'Postmodern dünyamızda... savaş bir yanda politik eylem statüsüne indirgenmiş öte yandan ise savaş yoluyla etik işlevlerini meşru olarak yerine getirebilen yeni güce onay verilmiştir... Günümüzde düşman, tıpkı savaş gibi, aynı anda sıradanlaştırılır... hem de (... etik düzene mutlak bir tehdit olarak) mutlaklaştırılır.'
Ve bir kez düşman sıradanlaşınca, mutlaklaşınca amacınız için önünüzdeki tüm engeller yok olur, sizin onayınızdan geçmeyen, size boyun eğmekte sorun çıkaran her ses "düşman" ilan edilir, bizzat sizin tarafınızdan;
Afgan halkı "düşman" ilan edilir, Filistin halkı, Irak halkı "düşman" ilan edilir, TTB Merkez Konseyi, Bursa Tabip Odası, TTB Yüksek Onur Kurulu "düşman" ilan edilir, Güçlükonak, Lice, Şırnak "düşman" ilan edilir, Bülent Tanör, Nadire Mater, Fikret Başkaya, Erol Özkoray, Asiye Zeybek, Şanar Yurdatapan ve yüzlercesi "düşman" ilan edilir...
İşte tüm bu nedenlerden dolayı, TTB, bugün, yüzünü Türkiye ve dünya toplumlarına dönüp; 'Hiçbir etnik, dinsel, cinsel, ulusal fark gözetmeksizin 'düşmanlık' değil kardeşlik, 'savaş' değil barış istiyoruz' diyebilmeli ve 'barış' kavgasını ülke geneline yayabilmelidir.
Ve tabi ki 'demokrasi'.
Biraz önce tanımlamaya çalıştığım karanlığın tek panzehiri; 'demokrasi'.
82 Anayasası; faşist darbenin karanlıklar yazıtı.
Tüm maddeleri yeni baştan yazılsa ne olacak, fikri yapısı toptan ilga edilmedikçe.
O nedenle, bugün bir yandan mevcut 37 maddelik taslağı Meclis'ten deldirmeden geçirmek için ülke genelinde demokratik bir isyanı örgütlerken, öte yandan da 82'yi toptan ilga edecek açılımlara önayak olmak zorundayız bu ülkede.
80'de militarizmi selamlamış TÜSİAD bile bugün 'demokrasi', 'özgürlük', 'yeni anayasa' diye ses veriyorsa, bizim konuşma hakkımız Ondan çok daha önce, onurluca bizi beklemekte.
Ve bir de 'ekonomik kriz', daha doğru bir ifadeyle 'sistem krizi'.
Bu ülkenin muktedirlerince, ülkeyi küresel kapitalizmin istekleri doğrultusunda yeniden şekillendirilmesi sonrasında açığa çıkan; yoksulluk, yoksunluk, açlık, sefalet...
Ve işte bu nedenledir ki; önümüzdeki aylarda bir kez daha yılmadan, usanmadan, ama 'hayata değen' bir yerden tüm meslektaşlarımızla yaşadığımız yanlışlara, sağlık sistemindeki çarpıklıklara 'hayır' demeye çalışmalıyız.
Ama unutmayalım ki, bugün direnebilmek için; örgüt olarak 'gündelik yaşamın' içerisinde olmamız gerekir,  bugün 'hayır' demiş görünmek için değil, ciddi bir 'hayır' diyebilmek için; örgütümüzü, etik ilkelerimizi ve hayata bakış pencerelerimizi, üyelerimizin 'gündelik yaşamı' ile harmanlamış olmamız gerekir.
Geniş zaman dilimlerinde; etkilemek ve etkilenmek için, birbirimizden çoğalmak için, mevcut ön yargılarımızı bir kenara bırakıp, bu örgüt için emek harcamak isteyen herkesle birlikte özgürlük için, eşitlik için, adalet için, barış için, demokrasi için, kısaca insanlık için tabandan tavana giden bir yol dahilinde yeniden buluşmak gerekir, ve başta kendimizi, bu coğrafyanın tarihini ve dünyayı aklın penceresinde tartmak, eleştirmek gerekir.
Ve belki de tüm bunlardan önemlisi; dünyada esen hiyerarşi ve otoriter rüzgarlara inat, örgüt içi demokratik ortamımızı, daha da yetkinleştirmek gerekir.
Sözlerimi iki alıntıyla tamamlamak istiyorum. İlki Venedik'ten, bir gönül dostundan sesleniş;
'Her köyde 'anavatanları için ölenlerin anısına' dikilmiş bize tepeden bakan bütün o gülünç heykelleri yıkmak ve yerlerine kaçakların anıtlarını dikmek istiyoruz. Kaçakların anısına dikilen anıtlar aynı zamanda savaşta ölenleri de temsil edecektir; çünkü onların hepsi savaşa lanet okuyarak ve kaçanların mutluluğunu kıskanarak öldüler. Direniş hareketi kaçaklardan doğdu.'
Ve ikinci alıntım; bir şiir, Nevzat Çelik'ten;
'İtirazın İki Şartı
çok olmadığımız kesin / çok olan tarafta değiliz / çok olan tarafta olmayacağız / türkiye'de kürt olacağız / kürtlerde ermeni / ermenilerde süryani / gidip almanya'da türk olacağız / hollanda'da surinamlı / fransa'da cezayirli / iran'da azeri / amerika'da zifiri zenci olacağız / çoğalan zencide mutlaka kızılderili / israil'de filistinli / köpeğin karşısında kedi / kedinin karşısında kuş olacağız / kuşun karşısında börtü böcek / hakemler hep karşı takımı tutacak / ve biz hep yedi kişiyle tamamlayacağız maçı / çiçeklerden kamelya olacağız / az kolumuzun tarafında / solda olacağız / bu itirazın ilk şartı / solda da az olacağız / devrimi çoğaltırken çünkü / bir başka devrime hızla azalacağız / bu da itirazın ikinci şartı'
Durum buysa, bugün hep birlikte çıkıp haykıralım;
'Bütün Dünyanın 'Hainleri' Birleşin!'