Ana Sayfa | Eski Sayılar

SÜLEYMAN NUMAN, TEVFİK  SALİM,
ŞEFİK İBRAHİM


...Genç hoca önünde oturan hastaya "Geçmiş olsun efendim, neniz var?" diye hitap ediyor. "Hemşeri nen var? Baba neren ağrıyor?" gibi sözlere alışmış  olan talebe için bu yadırgatıcı bir şey. Bir  köylüye veya bir süprüntücüye "siz" diye hitap eden Hocanın bu nazik muamelesini talebe istihzalı bir işmizaz (olumsuz yüz ifadesi) ile karşılıyordu… Bu arada Türkçe terimler kullanışı, mesela "hufrei fevk - tahtterkoviye" yerine "üst-alt köprücük çukuru" deyişi talebeyi güldürüyordu…
Dr. H. Zafer Kars

   "Gülhane Hocalarından Binbaşı Süleyman Numan Bey, 25 Şubat 1902 tarihinde Askeri Tıbbiye dahiliye polikliniğine muallim olarak tayin edilir. Talebe o zamana kadar tanıdığı, alıştığı tiplerden büsbütün başka bir şahsiyetle karşılaşır. Genç, dimdik, dinç bir vücut, zarif, kusursuz bir giyiniş. İnce bıyıklı, temiz, sevimli fakat ciddi, biraz titiz bir çehre. Hele asker elbisesi içinde o zamanki asker hekim tipinden ziyade bir kurmay subay örneği. Talebede yeni hocaya karşı sıcak bir karşılama yerine soğuk ve meraklı bir davranış. Genç hoca önünde oturan hastaya "Geçmiş olsun efendim, neniz var?" diye hitap ediyor. "Hemşeri nen var? Baba neren ağrıyor?" gibi sözlere alışmış  olan talebe için bu yadırgatıcı bir şey. Bir  köylüye veya bir süprüntücüye "siz" diye hitap eden Hocanın bu nazik muamelesini talebe istihzalı bir işmizaz (olumsuz yüz ifadesi) ile karşılıyordu… Bu arada Türkçe terimler kullanışı, mesela "hufrei fevk - tahtterkoviye" yerine "üst-alt köprücük çukuru" deyişi talebeyi güldürüyordu. Bu yepyeni Türkçe tabiri muhit hazmedecek zihniyette değil. Birkaçı müstesna talebede umumi bir beğenmemezlik. Talebe yeni hocanın ne kıyafetini, ne tavrını, ne lisanını ve ne de teşhis ve tedavisini beğenmemişti. Hele muamelelerindeki dürüst titizlik talebeyi daha ziyade sinirlendirmişti."
"Meşrutiyeti müteakip… Selanik'ten gelen bir cereyan (Ömer Seyfettin'in başını çektiği Genç Kalemler akımı kastediliyor) Arap ve Fars terkiplerini yavaş yavaş dilden çıkarır. Tıp dilimiz bu inkişafa layikiyle ayak uyduramaz." Bu durum Süleyman Numan'ın öğrencisi ve asistanı, dahiliye uzmanı Dr. Tevfik Salim'i Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye'de 1914 senesi  Martının ikinci günü "Osmanlı Tıb Lisanı: Tekemmül  ve Hali Hazır" başlıklı bir bildiri sunmaya yöneltir. Bildiride özetle şunlar önerilmektedir: "1. Türkçe mukabilleri bulunan kelimeler yerine Arapçalarını kullanmamak,  2. Arapça Farsça terkip yapmamak, 3. Türkçe mukabili bulunmasına rağmen… aramızda konuşurken kullandığımız kelimeleri yazmaktan çekinmemek, … 6. Reçeteleri ya Türkçe veya Latince yazmak. "Kısacası (bir istisna ile: madde 3) oniki yıl önce Süleyman Numan'ın yaptığını yapmak. Meşrutiyet ve Genç Kalemlerin Türkçecilik akımı Süleyman Numan'ı haklı çıkarmıştır.
Bundan yirmibeş yıl sonra Dr. Tevfik (Salim) Sağlam, Türk Tıp Encümeni'nin 12 Nisan 1939 tarihli toplantısına "Türk Tıb Dilinin İnkişafı Hakkında" yeni bir bildiri sunar. Aradan geçen zaman içinde Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet ve Dil Devrimi gerçekleştirilmiştir. "Yazı inkılabıyla birlikte Arapça ile rabıtamızı gevşetmek bir zaruret haline geldi. Istılahlarını (deyimlerini) Latince ve Rumca'dan almış olan garp lisanlarına yanaşmak icap ediyordu…  Bazıları… garp dillerinden alacağımız kelimelerin imlasını aynen alıp kendi dilimize göre okumak şeklini teklif… ettiler… Bu aykırı teşebbüs tutunamadı… Bu aralık müfrit Türkçülük cereyanı meydana çıktı. Güya Türkçe olan bu dil ile yazılmış metinlerin tercümesi için biz Türkler'in de elde lugat çalışması icabetti. Bittabi bu da tutunamadı… Herkes bildiği gibi yazdı ve bugünkü anarşik hal meydana geldi."
Bildiride birçok tıbbi metinden örnekler verilir ve irdelenir. Müfrit Türkçülük akımına örnek de Dr. Şefik İbrahim İşçil ve edebiyat öğretmeni Ali Ulvi Elöve'nin çalışmasıdır. "Bu iki zat büyük bir himmet sarf ederek binlerce terimin Türkçe mukabilini bulmuşlardır… Mesela anizometropiyi 'gördüm eşitsizliği', …karaciğeri 'bağir', …peritonu 'çevre gerer' diye tercüme etmek istemişlerdir.   Teşrih (anatomi) ordinaryusu Prof. Nureddin Ali de şiryan yerine 'atardamar', …verid yerine 'karadamar', …sathi yerine 'yüzgün'… gibi yeni bir takım kelimeler kullanmışlardır ki bunların büyük bir kısmının tutunamayacağı aşikardır. Istilah bulmada bu icat yoluna gitmenin doğru olmadığı kanaatindayım."
Birçok hekimin katıldığı tartışma sonunda Dr. Tevfik Sağlam tıp dilimizin tam bir anarşi içinde olduğunda herkesin mutabık olduğunu tespit eder ve bazı çekincelere rağmen varılan ortak teklifleri özetler. "A. Anatomi terimleri için imlaları ile beraber Latinceleri kabul etmek, yeni Türkçe tabirler icadına gitmemek, B. Diğer terimler için ilerlemiş milletlerin müşterek kelimelerinden almak. Bunlar arasında talaffuzu  dilimize en uygun olanını alıp Türk imlası ile yazmak, …F. Terkipleri  (tamlamaları) Türkçe kaide üzere yapmak." Yani esas olarak yirmibeş yıl önceki önerilerini tekrarlar ve devam eder: "…Tıb dilini kurarken yabancı diller arasında büyük bir fark gözetmemeli, hepsini yabancı sayarak hangisinden işimize gelirse ondan almaktan çekinmemeli, çok kuvvetli bağlarla bağlı olduğumuz Arapça ve Farsça'dan gelmiş güzel kelimeleri muhafaza etmekte tereddüt etmemelidir."
Meşrutiyet sonrası Genç Kalemler akımı ile Cumhuriyet sonrası Dil Devrimi'nin tek kazancı anatomi ve kimyadaki Osmanlıca terimlerin terk edilmesi olmuştur. Anatomi ve biyokimya terimlerinde Latince ve Latin/Avrupa dillerindeki uygulama kabul edilmiş ancak klinik tip dili hemen hemen tamamen yabancı dillerden alınarak  "Türkçe" söylenen sözcüklere bırakılmıştır. Tevfik Sağlam'in deyişiyle "diğer terimler için ilerlemiş milletlerin ortak kelimelerinden alınmış, …yabancı diller arasında büyük bir fark gözetilmemiş, …Arapça ve Farsça'dan gelmiş güzel kelimeleri muhafaza etmekta tereddüt edilmemiştir." Sonuçta tıp dilimizde 1939 yılında saptanan anarşi, ilerlemiş (!) milletlerin artmasıyla günümüze kadar şiddetlenerek devam edegelmiştir.
Dr. Şefik İbrahim İşçil'in Deneme'sinde önerilen onbini aşkın Türkçe tıp teriminin pek çoğunun kullanım alanı bulamadığı doğrudur. Buna rağmen tıp dilimizi özleştirme çabaları aralıklarla 1990'lara kadar devam eder. Gene de bu alandakı anarşinin hala sürdüğü, hatta artık kültürel sömürgeleşme (kibarca küreselleşme deniyor) düzeyine yükseldiği açıktır. Peki, bizler bu süreci  tersine çevirip arı Türkçe bir tıp dili yaratamayacak mıyız?
Bu iş mutlaka yapılacaktır. Mutlaka yapılacaktır çünkü yüz yıl önce "infraklavikuler fossa"ya  "köprücük alt çukuru" diyen Dr. Süleyman Numan'ı izleyen, onun iyi hekimlik ilkelerine, vatanseverlik duygusuna bağlı hekimler yaşamaktadır hala ülkemizde.