Ana Sayfa | Eski Sayılar

SİSTEMATİK DUYARSIZLAŞTIRMA
Dr. FUAT TORUN
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı


Psikiyatride korkuların (fobiler) tedavisinde sistematik duyarsızlaştırma olarak adlandırılan bir yöntem kullanılmaktadır. Sistematik duyarsızlaştırmada amaç, korkulan ya da endişe duyulan nesne ile kişiyi kademeli olarak karşı karşıya getirmek ve korkulan nesneyi sıradanlaştırarak kişiyi duyarsızlaştırmaktır. Bu durum genelleştirildiğinde kişinin bazı konularda duyarsızlaşması isteniyorsa kişi sık sık duyarsızlaştırılmak istenen nesne ile karşı karşıya getirilir ve böylelikle kişinin o nesneye duyarsızlaşması sağlanır.
Aynı yöntemi yönetenler de halkı duyarsızlaştırmak amacı ile kullanmaktadır. Sıcağı sıcağına türü programlarla başlayan ve halkı kan ve gözyaşına maruz bırakıp, ölümü bile sıradanlaştırarak toplumun duygusuzlaşması hedeflendi. Artık yanı başımızda bir insan ölse bile hiçbir şey hissetmiyoruz. Duygusuz bir toplum olduk. Ağlayamıyoruz, sevinemiyoruz bile doyasıya.
İnsanı insan yapan en temel özelliklerinden biri tepkidir. Ancak fiziğin en temel yasalarından biri olan  'etki-tepki' yasasının toplumbilimlerde çok geçerli olmadığı anlaşılıyor. Toplum üzerindeki onca etkiye rağmen beklenen tepkiler ortaya çıkamıyor. Bunun nedenlerini ortaya koymada sosyal bilimcilere büyük görevler düşüyor kanısındayım. Soframızdaki ekmek her geçen gün küçülüyor, develüasyonlarla servetimiz bir gecede yarıya düşüyor, özelleştirmelerle milyonlarca emekçi işsiz bırakılıyor, yüzlerce insan cezaevlerinde ölüme terk ediliyor. Hastalar parasızlıktan hastaneye bile ulaşamıyor. İnsanın en temel haklarından biri olan sağlık hakkı hiçe sayılıyor 'paran kadar sağlık hizmeti' deniyor. Bütün bunlara karşı toplumda herhangi bir refleks yok.
Dün "IMF'ye Hayır" diyorduk, şimdi IMF politikaları nedeni ile işsiz kalanlar dahil olmak üzere, IMF'ci olduk. 1968 yılında yaygınlaşan toplumsal hareketler de öne çıkan "Yankee go home" sloganı, şimdilerde "Yaşasın Amerika"ya dönüşmüş durumda. "Türk'ün gücü"nden bahsedenler, çıkaracağı yasaları bile ABD'ye sorar oldu. Kurtuluş savaşı veren, emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi yapan bir halkken, emekçilerin deyişi ile 'sömürge valimiz' bile var. Duyarsızlaştık, duyarsızlaştırıldık. "Alışırsınız her şeye alışırsınız'' dediler, haklı çıktılar. Alıştık! Kurt ağzında kuzu gibiyiz.
Ölümler yaşanıyor ancak duygular aynı yoğunlukta yaşanamıyor. Şizofrenik bir süreci hep birlikte yaşıyoruz. Başkaları tarafından yönetiliyor, başkaları tarafından yönlendiriliyoruz. Kişisel olarak yaşanan şizofreni tedavi edilirken, toplumsal olarak yaşanan şizofreniden kurtulamıyoruz.
Duyarsızlaşma birdenbire olmadı kuşkusuz. Yaşamımızda kan ve gözyaşı eksik olmadı . Bir iç savaştan başka bir iç savaşa geçtik, arada yaşadığımız darbeyi saymazsak. Her gün onlarcasının ölümüne tanık olduk. O kadar çok ölüm gördük ki kanıksamaya başladık. Bir süre sonra ölenler bizim için hiçbir şey ifade etmez oldu. Adeta 'ölü sayar' bir toplum olduk. Bir çatışma haberini izlerken, bizi ölenler değil sayılar ilgilendiriyor artık. Ölenlerin yaşamı, sevdikleri ve geride bıraktıkları karşısında hiçbir şey hissetmiyoruz. "Ölen ölür kalan sağlar bizimdir" deyişi daha bir önem kazandı hayatımızda.
İç savaş döneminde duyarsızlaştık. Şimdi kendimize gelemiyoruz. Cezaevlerinde ölmek üzere olan insanları yaşama döndürmek için yaprak bile kıpırdamıyor. Ölenlerin sayısını bile bilmiyoruz. Sahi kaç kişi ölmüştü? Kaç kişi ölüm sınırında? Adları ne idi?
140 gün ölüm orucu yaptıktan sonra, hafıza kaybına uğramış bir hastama yaşını soruyorum "bilmiyorum" diyor. Geçmiş anılarını soruyorum hatırlamıyor. Bir insanın neden 140 gün aç kaldığını kimse sorgulamıyor (şu anda ölüm orucu 240'lı günlerde). 140 gün aç kalmak insanlarda hiç etki yaratmıyor. Hiçbir duyguyu harekete geçirmiyor. Duyarsızlık had safhada, 'kim kime dum duma'.
Kokuştuk, çürüyoruz.
Ölenlerle birlikte biz de ölüyoruz, farkında değiliz. Çocuklarımıza daha duygusuz bir gelecek bırakacağız farkında mısınız? Teknoloji çağında bunun ne önemi var diyebilirsiniz. Aşkları bile sanal yaşıyoruz , karşıdakini görmeden hiçbir duygu yaşamadan. Gittikçe makinalaşıyoruz, davranışlarımız otomatikleşiyor, beynimiz programlanıyor duygularımız yok oluyor.
Yarın çok geç olacak, bugünden farkına varıp süreci tersine çevirmek elimizde. Yeter ki isteyelim. Bilge Karasu bir yazısında "İnsanlar, düşünüp tartmayı, ölçmeyi, olanı biteni görmeye çalışmayı yavaş yavaş bir yana ittiklerini daha farketmiyorlardır belki de. Bunun farkına varmaya başladıklarında ise ortalık iyice kararmış olacak. Sabahları güneş yeniden doğar gibi olsa da, gecenin karanlığı bütün bütün dağılmayacak hiç" diyordu.
Fark etmenin zamanı geldi, geçiyor bile.