Ana Sayfa | Eski Sayılar

Bursa'da elimi tut
Mustafa SÜTLAŞ

Bursa'da cezaevi / Kapatmışlar bir devi.
Ellerini ısıtsın / Yüreğimin alevi

Eller olmalı önce. Abidin'in elleri gibi. Sonra eller birbirini tutmalı. Bir söylemeli bir susmalı. Eller olmalı sonra. Dili ayrı, konuştuğu farklı, dört bir yandan, yetmiş diyardan, yetmişyedi milletten. Eller elleri duymalı.  Bursa'da bir haziran sıcağında eller elleri tutarken, eller elleri duymalı. Hem de artık olmayan "Bursa Kalesi" de tarihin derinliklerinden duymalı sesimizi.

Memleket toprağındadır kökü / Bedrettin gibi taşır yükü / Yatar "Bursa Kalesi"nde.
Yüreği delinip batmadan / şarkısı tükenip bitmeden / cennetini kaybetmeden / yatar Bursa Kalesi'nde

"Bursa Kalesi" değil artık orası ultramodern bir "Adliye" binası olmuş. Ama yolları aynı yol, insanları aynı insan. Mekan aynı mekan..

ben, hapiste açlık grevinde değil de / bir kırda yatıyor gibiyim bu mayıs ayında geceleyin
ve gözleriniz ışıl ışıl yıldızlar gibi başucumda; / ve elleriniz tek bir el / anamın eli gibi
yârimin eli gibi / Memed'in eli gibi / hayatın eli gibi avucumda.

1950'de açlık grevinin 5. gününde Nazım "Bursa Kalesi"nde yatarken bunları söylemiş.
Artık "Bursa Kalesi" yok. Ama ülkede "Bursa Kalesi" gibi kanla, canla yıkanan kaleler çok. Daha yeni 24 insan can vermiş o kalelerde. Hem de Nazım'dan 52 yıl sonra . Hem de onurları için, suçlu bile olsa insanca ve onurla yaşamları için.

Günler ağır. / Günler ölüm haberleriyle geliyor. / En güzel dünyaları / yaktık ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı:/ bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp /
gözyaşlarımız gittiler / ve bundan dolayı / biz unuttuk bağışlamayı

O "Bursa Kalesi"nin yerine yapılan Adliye binasının merdivenlerini kaplamış 100'ü aşkın hekim. Her biri ülkenin bir yanından. Mesleklerine, onurlarına sahip çıkmak için. Mesleğinin değerlerini korumak için belki elleri kelepçeli değil ama kelepçelenmeye aday sayılan dört meslektaşının yanlarında olduklarını göstermek için...

Kardeşim / sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana/ uçak sağ salim inebilsin meydana
doktor gülerek çıksın ameliyattan / kör çocuğun açılsın gözleri
delikanlı kurtarılsın kurşuna dizilirken
birbirine kavuşsun yavuklular / düğün dernek yapılsın hem de
susuzluk da suya kavuşsun / ekmek de hürriyete

Otomatik arama cihazının yanında duran polislerden birisi bu kalabalığın ne olduğunu sordu. Ben "doktorlar" dedim. Yüzüme bir baktı; "Haaa" dedi. Anladı mı? "Neden geldiniz" dedi. "Yargılanmaya" dedim. Yine "Haa!" dedi.  İşte iki "Ha" ile bir "Hu"nun arasındaki yaşamdır bizim yaşadığımız. Belki elli belki yüz yıldır. "Benim oğlum bina okur, döner döner bi da okur." Biz de dönüp dönüp "bi da" okumak istemiyoruz ama okutuyorlar.. Okuyacağız çaresiz.. Madem ki bu ülkedeyiz. Vazgeçmeyeceğiz. Onurumuzdan, sağlığımızdan ve haklarımızdan...
ümitten korkuyorlar, ümitten / korkuyorlar, kartal kanatlı kanaryam /
türkülerimizden korkuyorlar

"Hücre öldürür" , "Tecrit öldürür" demişiz önce, insanın biyolojisine, fizyolojisine, psikolojisine, sosyolojisine aykırı olduğuna ilişkinler kanıtlar sunmuşuz. Anlamamışlar.  Sonra "biz hekimiz" demişiz. Yine anlamamışlar. "Biz mesleğimizin kurallarını yerine getiririz, kimseden emir almayız" diye üstelemişiz. Bakışlarında söylediklerimize inanamamanın, direnmek nedir  bilmemenin şaşkınlığı oturmuş. Anlatamamışız aykırılığımızı. "Kararınıza saygı duyarız ama sürdürürseniz şunlar olur, sağlığınızı yitirirsiniz" demişiz, anlatmışız her şeyi, yolundan dönen olmamış. "Eğer siz istemezseniz size müdahale edemeyiz" demişiz. Bir üstümüze çullanmadıkları kalmış. Sorunu ve çözümü tüm sorumluluklarını bir yana bırakıp bize ihale etmeye yeltenmişler. Dinlememiş bildiğimizi mesleki kurallarımızın dışına çıkmadan yerine getirmişiz bir dava açıp suçlamışlar da...

tohumdan ve topraktan korkuyorlar / akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar
ne iskonto, ne komisyon, ne vâde isteyen bir dost eli
sıcak bir kuş gibi gelip konmamış ki avuçlarının içine

Davanın iddianamesinden: "Sırdaş Hekimler çalışmalar sırasında  "Malta ve Tokyo Bildirgelerine katılıyoruz" görüşlerini beyan etmişlerdir, tutuklu ve hükümlülere yönelik olarak "sizlerin ölmesini  istemiyoruz" şeklinde ifadelerde bulunmuşlardır, uzun süreli açlığa dayalı oluşabilecek tıbbi sorunların yaşanmaması için "B1 (tiamin) vitaminini mutlaka içmelisiniz" yolundaki öneriler getirmişlerdir...."
Eğer bunlar suçsa biz hepimiz işledik. Biz mesleğimizin kurallarını yerine getirdik. Kimseden emir almadık. Şimdi de öncesinde de gelecekte de geçmiş bilgi ve deneyimlerin ışığında kaleme alınan uluslar arası bildirgelere sadığız. Biz yaşamdan yanayız. Kimsenin ne şekilde olursa olsun ölmesini istemiyoruz. Biz bir kişinin bir saat bile daha uzun ve insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşaması için günlerimizi gecelerimizi harcayabiliriz. Biz bu amaçla sadece mesleğimizin gereklerini değil, aydın ve insan olmanın gereklerini de yerine getirmeyi yeğlemişiz. Sizin bedel dediğiniz bizim için emeğimizin meyvesidir. Bu meyve kimi kere acı da olsa içinde yaşamı, geleceği barındırır.
Vaatler vardı havada,
Verilmiş sözlerle yüklüydü toprak.

Bizler Bursa'daydık. Bursa Cezaevinde ölüm orucu ve açlık grevini sürdürenleri Adalet Bakanlığı'nın talebi üzerine Tabip Odasınca muayene etmek üzere görevlendirilen dört hekim bu fiillerinden dolayı yargı önüne çıktıklarında oradaydık. Çünkü meslektaşımızın şahsında bağımsız hekim tutumunun yargılandığını düşünüyorduk. Gerçekten de öyle oldu.
Bursa Tabip Odası'nca, oda Genel Sekreteri Dr. Bülent Aslanhan koordinatörlüğünde kurulan hekim heyetinde Bursa Tabip Odası Onur Kurulu üyesi Nöroloji Uzmanı Dr. Hamdi Uğur, Adli Tıp Uzmanı Dr. Şule Akköse ve Psikiyatri Uzmanı Dr. Arif İsmet Adanur yer almışlardı.
Aralık 2000 başından, cezaevlerine müdahalenin gerçekleştiği 19 Aralık 2000 tarihindeki Cezaevleri Operasyonuna kadar Başsavcılık izniyle toplam beş kez cezaevine gitmişlerdi. Bu "tıbbi bakım" uygulama süreçlerinde hekimler gereken en üst düzeyde özeni göstermişlerdi.
19 Aralık 2000 tarihinde, Bursa dahil, 20 cezaevinde gerçekleştirilen operasyon sırasında Bursa'da izlemesi yapılan iki tutuklu yaşamını yitirmişti. Şimdi yargılananlar o ölümlere neden olanlar değil, onları yaşatmaya uğraşanlardı.

Ölüm bir karabulut / Bir alıcı kuş gibi tepemizde döner
Çığırır durur: Unut, sen yaşamı unut

"Sırdaş Hekimler"ce tutuklu ve hükümlülerle yapılan tüm görüşmeler ve muayeneler tutanaklar ve tıbbi gözlem formları ile tespit edilerek sağlık ekibi ve cezaevi görevlileri ile birlikte imzalanarak ilgili makamlar bilgilendirilmişti. Bursa F Tipi cezaevinde bu ziyaretlerin ikisinde diğer tutanaklara imza koyan cezaevi görevlileri tarafından aynı günler için tutulan ve imza altına alınmış farklı iki tutanak daha ortaya çıkmıştı. Dahası tutulan bu tutanaklar cezaevindeki jandarmaya teslim edilmişti. Sonra da bu tutanaklar dayanak gösterilerek  "Sırdaş Hekimler"in  açlık grevindeki tutuklu ve hükümlülere destek verdikleri ve onları cesaretlendirdikleri iddiasıyla bir dava açılmış ve bu davanın ilk celsesi, isnatta bulunulan sanıkların yokluğunda gerçekleştirilmişti.

Yaşam bir tarla kuşu / Küçücük kanatları ölüme karşı siper / Bağırır durur :Umut, ölümü unut
Hakim daha sonra iddianameyi kısaca özetledi ve sanıklara bir diyecekleri olup olmadığını sordu. 6'şar ay hapis cezası istemiyle yargılanan doktorlardan Dr. Bülent Aslanhan ilk sözü aldı ve mesleğinin gereklerini yerine getirdiği için suçlandığı ve yargılandığı için üzüntülü olduğunu belirtti. İddianamedeki suçlamaları kabul etmediğini kaydeden Dr. Aslanhan; " Hekimlik, kendine ait bilimsel değerler içerir. Yetkili mercilerin emrinin uygulanması anlamlı değildir. Hekimler görevlerini yerine getirirken herhangi bir makam ve merciinin emirlerine göre değil, mesleğin gereklerine ve vicdanlarının sesine uyarak bunları gerçekleştirir" diyerek iddianamede yer alan; Adalet Bakanlığı'nın emirlerine uymak gibi bir fiilin hekimler için söz konusu olamayacağını vurguladı.
Dr. Aslanhan, ölüm orucunda olan tutuklu ve hükümlüleri hasta olarak gördüklerini ve bu çerçevede yaklaştıklarını sözlerine ekledi. Dr. Arif İsmet Adanur, Dr. Hamdi Uğur ve Dr. Şule Akköse de kendilerine söz verildiğinde aynı noktalara dikkat çekerek vicdanlarının rahat ve suçsuz olduklarını yinelediler. Mahkeme yargıcı daha sonra savunma avukatlarına bir diyecekleri olup olmadığını sordu.
Umut bende, umut sende umut hepimizde / gel elimi tut

Duruşmada Cezaevi Müdürü Cihanşah Karakoç'la birlikte cezaevi tabiplerinin de aralarında bulunduğu 7 cezaevi görevlisi tanık olarak dinlendi. Hakim tanıklara biri hekimlerle birlikte imza altına alınan aynı tarihli iki farklı tutanakta yer alan ibarelerin birbirleriyle çelişip çelişmediği üzerinde durdu. Tanıklar hekimlerin açlık grevindeki tutuklu ve hükümlüleri muayene ettikleri, gerekli uyarı ve önerilerde bulunduklarını belirttiler. Bununla birlikte; hekimlerin düzenlediği ve kendilerinin de imzaladığı tutanaklarda yer almayan bazı noktaları Cezaevi Savcısı ve Cezaevi Müdürü'nün de imzalarının bulunduğu ikinci bir tutanağa kaydettiklerini her iki tutanakta bir çelişki olmadığını, hekimlerin açlık grevindeki tutuklu ve hükümlülere "Açlık grevine son verin biçiminde bir telkin ve öneride bulunmadıklarını, eğer kendi istek ve rızaları olmazsa herhangi bir şekilde müdahalede bulunmayacaklarını söylediklerini kaydettiler."

şafaktan korkuyorlar / görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar
yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan
sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar

Duruşma yargıcı Sıgbatullah Gültekin mevcut tanıklar dinlendikten sonra dosyada isimleri yazılı olduğu halde gelmeyen tanıkları da dinlemek istediğini belirterek duruşmayı 4 Temmuz tarihine ertelediğini belirtti. Savunma avukatlarının, ikinci tutanakta imzası bulunan Cezaevi Savcısı'nın da dinlenmesini talep etti. Bunun üzerine hakim bunun gerekip gerekmeyeceğine sonraki duruşmada karar vereceğini belirtti.
Boşlukta çürür kelâm / topraktan gelmemişse
toprağa dalmamışsa / kökünü salmamışsa

Tecrit ve hücrede yaşamaya  karşı ölüm oruçları ve açlık grevleri sürerken, onların talebi ve ilgili yöneticilerin uygun görmesi üzerine onlara hekimlik hizmeti veren  "Sırdaş Hekimler" yargılandılar. Bir hafta önce buna karşı beyanda bulundukları için meslek örgütümüzün yöneticileri görevden ayrılmak için yargılanmışlardı. O zaman oradaydık. Bu kez de Bur(s)a'da. Yarın?Yarın nerede olacağımız belli değil. Belki Urfa'da belki İzmir'de belki Çorum'da, Manisa'da ya da Çankırı'da.
O kadar ki Sevgili Mustafa Vatansever adliyede uyulacak kurallar yönergesini yazmayı düşünmeye bile başladı.
kardeşim / onu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana
onların dedikleri çıkacak / eninde de sonunda da..