Ana Sayfa | Eski Sayılar

Bir Hastane, Bir Başhekim

Prof. Dr.  Şükrü Hatun
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı

Ankara’da Altındağ’dan Çincin bağlarına uzanan yolun kenarında bir tiyatro, bir çocuk hastanesi, bir de doğumevi yan yana dizilmişlerdir. Altındağ Devlet Tiyatrosu, Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi ve Zübeyde Hanım Doğumevinin  tesadüfen mi yoksa, yarıda kalan “batılılaşma” çabalarını, topluma dönük sağlık hizmeti ile birleştirmeye çalışan 1960 sonrası yönetimin bilinçli bir tercihi mi  yan yana getirmiştir bilmiyorum. Bildiğim,  Kızılay’daki bakanlık binalarına benzeyen, bu alçakgönüllü ve  gözden ırak gri yapıların  çok uzunca bir zamandır hem Ankara’nın hem de Anadolu’nun yoksul kesimlerine hizmet verdikleri. Bu hastanelerden Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi aynı zamanda eğitim hastanesidir ve  ben de uzmanlık eğitimimi orada tamamladım. Bizim kuşak tıp fakültelerini 1980’lerin başında bitirmiş, 2-3 yıl süren zorunlu hizmetin biriktirdiği duyarlılıklar ve susamışlıklar ile büyük kentlere dönmüştü. İyi okullarda okumuştuk ve asistan olarak çalışmaya   başlamayı  biraz  da bilim ortamına   yeniden dönüşün heyecanıyla karşılıyorduk. İlk günlerin telaşı geçtikten sonra, birkaç gayretli eğitici dışında susuzluğumuzu giderecek eğitim ortamının olmadığını konuşmaya başlamıştık. Bizden büyükler, “buraya o kadar çok hasta yatar ki, öğrenmek için koridorlarda dolaşmanız yeterli” diyorlardı. Biz bir taraftan bu sözlerdeki iyimserliğe inanmaya kendimizi zorlarken, diğer taraftan hummalı bir okuma ve çalışma dönemine girdiğimizi hatırlıyorum. Bir süre sonra eğitimimizin büyük oranda kendi çabalarımıza bağlı olduğunu kavramıştık ve bu bilinçle bizden büyüklere “ukalalık” olarak görünen bir çalımla hastane koridorlarında dolaşmaya başladık. Önce “çatır çatır” yaptığımız tartışmalarla  hasta vizitlerindeki  sessizliği bozduk, sonra da eğitim toplantılarına yön vermeye çalıştık. Asistanlık, gençken yaşanan öğrenciliktir ve küçük hastanelerde yaşandığında ise bazen yaşamın kendisi oluverir. Biz hem özverili bir çocuk asistanı olarak görevlerimizi yapıyorduk hem de müzikten sinemaya; şiir tutkunluğundan, ev eğlencelerine yaşama bütün hücrelerimizle katılıyorduk. Zaman “Yeni Türkü”nün revaçta olduğu bir zamandı ve her  öğle arasında “ Geçse de yolumuz bozkırlardan, denizlere çıkar sokaklar” dizelerini inançla söyleyip, güne devam ediyorduk.

samiulus.jpg (29769 bytes)Günler böyle geçerken ve bizler asistanlığımızın sonuna yaklaşırken hastaneye yeni bir başhekimin geleceğini öğrendik. Hacettepeli olduğunu, biraz sert mizaçlı ama eğitime önem veren birisi olduğunu duymuştuk. Bir akşam üstü saat 3 sularında hastaneden ayrılırken-bazen hastaneden erken çıkabiliyorduk- Hacettepe’den hocam olan bir kişinin hızla içeri girdiğini gördüm. Heyecanla kendimi tanıttım ve “Hocam hoş geldiniz” dedim. Beklediğimiz başhekimin o olduğunu zihnimden geçirirken “Şükrü, hastanede mesai saat 3 ‘de mi bitiyor?” sözleriyle irkildim. Böylece hastanenin yeni başhekimi Prof.Dr. Tahsin  Teziç’le karşılaşmış oldum. Onun gelmesiyle hastanede yeni bir dönem başladı ve ilk haftalardan sonra, asistan eğitimini Hacettepe Çocuk Hastanesi modeline göre düzenleme çalışmalarına girişildi. Herkesin ne olduğunu anlamaya çalıştığı ilk günlerde yapılan bir toplantıda, hastanenin içinde bulunduğu “rehavet” ortamından, eğitim standardının düşüklüğüne uzanan bir dizi konu tartışıldı ve Tahsin Teziç’in önerdiği hızlı değişim programı biraz tedirginlik yarattı. Ben de o toplantıda “biz asistanlar olarak önerdiğiniz değişim programını tümüyle destekliyoruz, fakat burada adım adım ilerlemek daha doğru olur” anlamına gelen  sözler söylemiştim. Herkes neler olacağını merakla beklemeye başladı. O yıllarda ishal tedavisinde “Ağızdan Sıvı Tedavisi”ne önem veriliyordu ve bir süre sonra UNICEF’in katkılarıyla hastane bahçesine prefabrik bir “ İshal Tedavi ve Eğitim Merkezi” yapıldı. Bu merkezin açılması, hem çocuk hastanesinin kimliği açısından önemliydi hem asistanların eğitimine yeni bir açı kazandırıyordu. Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi bir tedavi kurumuydu ama bakışını yalnızca kendisine başvuran hastaların tedavisiyle sınırlandırmayacak, toplum yönelimli bir çocuk hastanesi olma yolunda bu ilk girişimden sonra adım adım ilerleyecekti. O küçük prefabrik binada ülkenin değişik yerlerinden gelen yüzlerce sağlık personeli  eğitim gördü ve Prof.Dr. Tahsin Teziç sayesinde  Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi bir çok UNICEF projesine katkıda bulundu. Zamanla, asistan eğitimi gelişmiş tıp fakültelerinin niteliğine yükseldi, bir çok genç uzmanın yan dal eğitimi alması sağlandı, yeni bir poliklinik binası yapıldı, hastanenin içine çeki düzen verildi, çoğu ülkemiz sorunlarına yönelik yüzlerce araştırma projesi yürütüldü. Bütün bunların yanında çoğunluğu yeşil kartlı on binlerce çocuğa sağlık hizmeti verildi,  bir kısmı tıp fakültelerinde öğretim üyesi olan yüzlerce nitelikli  uzman yetiştirildi. Değişik zamanlarda ziyarete gelen yabancılar hastanenin şeref defterine , “bilimsel nitelik ile toplum yönelimli çocuk hekimliği anlayışını birleştiren hizmet anlayışını” öven sözler yazdılar. Ben Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi’nden 1995’de ayrıldım ve o günlerde Tahsin Teziç’in en büyük düşü yeni inşa edilen binanın bitirilmesiydi. Hemen her gün inşaatı gezer, işçilerle konuşur ve gelecekten konuşurken heyecanını gizlemezdi. Seyrek de olsa Ankara’ya gidişlerimde hastaneye uğrar ve her defasında hastanedeki gelişmeleri sevinerek izlerdim. Hastaneden bizin kuşaktan kimse kalmasada orayla gönül  bağımı hep sürdürdüm, yenilenmiş koridorlarında eski günlerin kalp çarpıntıları ile dolaşırdım.

Öğrendim ki-aslında bir süredir beklenen bir haberdi bu-17 Mayıs 2001 tarihinde Tahsin Teziç Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi Başhekimliği’nden Sağlık Bakanı tarafından alınmış. Kendisine yöneltilen   suçlama, “vardiyalı çalışma” konusunda yeterli gayreti göstermemesiymiş. Üzüldüm, çünkü dürüstlük ve çalışkanlıktan ibaret bir yaşamı olan ve Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi’nin her yerinde alın teri olan bir hoca emeklerine hürmet edilme nezaketi duyulmadan görevden alınmıştı.  Tanıdığım, hocam olmasından onur duyduğum Tahsin Teziç, iktidar hırsı olmayan, tipik bir Hacettepeli olarak daha çok teknik kapasitesi ile kendini göstermek isteyen, lekesiz, zihni ve kalbi topluma dönük bir çocuk hekimi ve eğiticidir.  Son 12 yılda o hastaneden yetişen her çocuk hekiminde onun emeği vardır. Bizler onu öğrencileri ve asistanları olarak bu emeğin değerini biliyoruz. Başhekim olmayı, başhekim kalmayı hiçbir zaman yaşamının öncelikli bir hedefi olarak görmeyen Prof. Dr. Tahsin Teziç’in  görevden alınması ondan bir şey eksiltmez ama, görevden alanların zihniyeti ve devlet yönetme tarzları konusunda çok şey anlatır. Dileriz, onun oluşturmaya çalıştığı iyi hekimlik ve nitelikli eğitim ortamı harap edilmez ve bizler sevgili hastanemizin koridorlarında sevinçle dolaşmaya devam ederiz.

Ana Sayfa | Eski Sayılar