Ana Sayfa | Eski Sayılar

Seferberliğe çağrı! Bir kısır döngüye mahkum edilmek isteniyoruz.
ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN?
BİZ DEĞİLSEK KİM?


Sağlık hizmetlerinin Türkiye'de yıllardır sağlık hizmetleri bir öncelik oldu mu? İktidarlar sağlığı önemsediler mi? Hayır. Bütçede sağlığa ayrılan pay %2-3'lerde seyrediyor.

Toplumsal sağlık düzeyimizde bir iyileşmeden söz edilebilir mi? Hayır. Gönül rahatlığıyla(!)  karşılaştırma yapabileceğimiz tek komşumuz  Irak.

"Son krizle" Türkiye'de işten çıkarmalar ve işsizlikte bir artma var mı? Evet. Bunun özel sağlık sektörü için de geçerli olduğu, en iyimser noktanın ücretleri düşürme ya da erteleme olarak yaşandığı biliniyor.

İşsizlikte artış toplumsal sağlık düzeyimizi olumlu etkiler mi? Hayır.

Her halükarda bir iş sahibi olanların alım gücünde düne göre dramatik bir azalma var mı? Evet. Örneğin kamuda çalışan hekim ücretleri ortalama 600 dolardan 330 dolara düştü.

Alım gücündeki azalma insanların hizmete ulaşımını olumsuz etkiler mi?

Öncelikle özel sağlık hizmetlerinden insanların çekilmesi beklenebilir mi? Evet.Bugün insanlar muayenehanelere, özel sağlık kurumlarına daha az başvuruyor. Ancak en dramatik olan gözlem, sağlık ocakları da dahil olmak üzere kamu sağlık kurumlarına da hasta başvurularının azaldığıdır.

Bu tablo sosyal güvenlik şemsiyesi altında olanlar içinde geçerli mi? Evet. Sağlık hizmetinden yararlanırken insanlar giderek daha fazla oranda (şu ya da bu gerekçeyle) cepten harcama yapmakla karşı karşıya kalıyorlar. Bu durumda onların hizmete ulaşımını engelliyor. Ayrıca Türkiye'de 700 binler civarında olan özel sağlık sigortalı sayısının da 500 binlere gerilediği aktarılıyor.

"Yeni" programın yaklaşımı olumlu mudur? Hayır. Aksine programda "sosyal güvenlik kurumlarının sağlık harcamaları disiplin altına alınacaktır" deniyor. Bunun anlamı devletin sağlık alanında vatandaşlar için güvence olma özelliğinin iyice yitirtileceğidir.

Alım gücü azaldığında insanların daha yetersiz beslenmesi-giyinmesi, daha sağlıksız konutlarda yaşaması... sonuç olarak daha sağlıksız olması ve hastalanması beklenmez mi? Ne yazık ki evet. Dolayısıyla hizmete talepte bir artış olmalıdır. Ancak aksinin yaşanıyor olması -maddi gerekçelerle- insanların sağlığı önceliklerinden bütünüyle çıkardığını göstermektedir.

Tek tek bireylerin sağlığı öncelik olmaktan çıkartmalarının bir maddi getirisi olur mu? Hayır. Aksine hem bireysel hem de toplumsal olarak daha pahalıya patlayan bir fatura ortaya çıkar. Çünkü insanlar hastalıkları çok ilerlediğinde ve artık kelimenin bütün anlamıyla zorunlu kaldıklarında başvurduklarında ya tedavileri mümkün olmayan bir aşama ya da çok daha pahalı ve zahmetli bir tedaviyle karşı karşıya kalırlar. Bu durumda hekimlerde hastalarda daha çaresiz olacaklardır. Sonuç olarak öfke ve sürtüşmeler yaşanacaktır. Hasta ve hasta yakınları sorunlarının çözümünü hekimlerden bekleyecek ve "karşı karşıya" geleceklerdir. Oysa hekimde "sosyal güvenlik kurumlarının sağlık harcamalarının disiplin altına alındığı" bir ortamda, ortalama 350-400 milyon lirayla çalışan ve kendisi de "çözüm" arayan bir konumda olacaktır.



KISIR DÖNGÜYE MAHKUM MUYUZ?

Elbette hayır. Önümüzdeki süreçte hükümet, krizin sağlığa olan bütün yansımalarını özellikle hekim ve sağlık çalışanlarına fatura etmeye çalışacaktır. Oysa ki, sürekli olan ve sistemden kaynaklanan krizlerin sorumlusu biz değiliz. Sağlık herkesin doğuştan kazanılmış hakkıdır ve devlet de bu hakkı korumakla yükümlüdür. Bugün topluma tek çağrımız olabilir: Sağlık kurumlarına başvurmaktan çekinmeyin. Devlet sizin sağlık harcamalarınızı sizden katkı istemeksizin karşılamak zorundadır. Bu sizin hakkınızdır. Bu krizlere ne siz ne biz yol açtık.

Sağlık harcamalarında tasarruf değil aksine artırıma gerek vardır (Kastedilen gereksiz harcamalar ise bu her zaman engellenmesi gereken bir konudur. Yurt dışından giren gereksiz teknolojiden ilaca kadar uzanan bir boyutu olup planlamayı reddedenlerin marifetidir).       

Yukarıda aktarılan tablo biz hekimlerin sorumluluklarını arttırıyor. Söylenecek sözün, gösterilecek tutumların her dönemden daha çok şimdi zamanıdır. Halkın sağlığına sahip çıkmak ve içinde bulunduğumuz koşullara isyan etmek gerekmektedir. Bir süredir yürüttüğümüz özlük haklarını da içeren faaliyetimizi daha da kuvvetlendirmemiz ve hep birlikte bir seferberlik ruhuyla gündeme taşımamız gerekiyor.

17 kez IMF ile anlaşma yapıp kendi adlarına başarılı, ülke adına başarısız olup hepimizi aptal yerine koyarak 18. programı yapma cüreti gösterenlere sözümüz şudur: Bu ülke, bu halk satılık değil. Kalp atımlarımızın döviz kuru monitörüne bağlandığı, ülkeninse -Amerika-AB hastanelerinde- içinin bütünüyle boşaltılmak üzere operasyona yatırıldığı bir hasta olmayı  kabul etmeyeceğiz.

KISIR DÖNGÜ:

1. Halkın alım gücünün düşmesi

2. Daha yetersiz beslenme ve giyinme, daha sağlıksız konutlarda oturma

3. Eskiden hiçbir farkı olmayan ekonomik programlara yeni diyerek aptal yerine konulma ve baskıyla itiraz hakkının bile engellenmesi, psikolojik olarak örselenme, kendine ve ülkeye ilişkin umudunu yitirme

4. 1 ve 2'nin sonucu, 3'ün etkisiyle daha sık hastalanma

5. "Program" gereği "sosyal güvenlik kurumlarının sağlık harcamaları disiplin altına alınacaktır"; bir başka ifadeyle devletin vatandaşı için sağlık harcaması yapmaktan çekilmesi sonucu cepten harcamaların artması nedeniyle insanların "basit" hastalıklarda hekime gitmemesi: Sağlığın öncelik olmaktan çıkması!

6. 5'in sonucu hastaların hekime gecikerek yada hastalıkları çok ilerlemişken başvurması.

7. İlerlemiş hastalıkların tedavisinin daha zor, kimi zaman imkansız ve daha pahalı olması

8. 7'de aktarılan tablo karşısında hekiminde hastanın da çaresiz kalması ve çaresizlik duygusu yaşaması.

9. Hastaların haklı olarak durumda öfkesini hekime yöneltmesi ve çözümü ondan beklemesi.

10. Hekimlerin mesleğe soğuması, profesyonel dayanıklılıklarında azalma, psikolojik çökkünlük