Ana Sayfa | Eski Sayılar

Dokuz Eylül Olayı:
Akademik Ortamda Kabul Edemediklerimiz
Prof.Dr. Faik Sarıalioğlu


3826 Sayılı Yasa ile değişik 2547 Sayılı Kanunun 13/a maddesi uyarınca 19 Haziran 2000 tarihinde Dokuz Eylül Üniversitesi'nde rektör aday adayları seçimi yapılır. Prof. Dr. Emin Alıcı 449 oy, Prof. Dr. Fethi İdiman 389 oy, Prof. Dr. Faik Sarıalioğlu 142 oy alırlar. Birer oy alan üç adayın eklenmesi ile liste altıya tamamlanır ve Yükseköğretim Kurumu (YÖK) 'na gönderilir. Yükseköğretim Akademik Teşkilat ve Çalışma Usulleri Yönetmeliği'nin 42. Maddesine uygun olarak 7 Temmuz 2000 tarihinde toplanan YÖK Genel Kurulu 22 üyenin gizli oyla yaptığı sıralamada Prof. Alıcı ve Prof. İdiman beş ve birer oy alarak liste dışı kalır.  Seçim yapılan diğer 21 üniversitenin 19'unda üniversitelerden gelen sıralama üzerinde önemli bir değişiklik yapılmaz. İnönü ve Atatürk Üniversitelerinde de üniversitelerindeki seçimlerde en çok oyu alan adaylar liste dışı kalmıştır. YÖK listesi D.E.Ü.'nin bir kısım öğretim üyesi tarafından sistematik bir şekilde protesto edilir. Cumhurbaşkanlığı Makamı kendisine yürürlükteki yasaların amir hükümleri gereğince atanmak üzere gönderilen listeyi yasalarda ifade edilmemiş bir şekilde  iade eder. En önemli gerekçe ''üniversitelerin demokratik iradesine saygı gösterilmesidir''.  Ülke gündemini günlerce meşgul eden uzun tartışmalardan sonra Sayın Alıcı D.E.Ü. rektörlüğüne atanır.

Dokuz Eylül Üniversitesinden %80'i yardımcı doçent 70-80 öğretim üyesinin örgütlü eylemleri sonucun alınmasında etkili olmuştur. Dr. Ata Soyer  Tıp Dünyası Dergimizin 1 Eylül 2000 tarihli sayısında bu eylemleri kendi bakış açısı ile anlatır.  Üniversitemizdeki seçimlerde rektör aday adayı, YÖK listesinin birinci sırasındaki D.E.Ü. rektör adayı olarak olayların merkezinde bulundum.  Olaylar bakış açınıza göre farklı anlamlar kazanır. Üniversitelerimiz tarihinde çok önemli bir yeri olacağına inandığım bu olayları farklı bir pencereden görmeniz gerektiğine inandığım için bu yazıyı kaleme aldım.

Tıp Dünyası'nın 1 Eylül 2000 tarihli 67.Sayısının 2.sayfasında Dr. Ata Soyer'in yazısının başlığı '' Dokuz Eylül'de neler oldu / neler oluyor?'' şeklindeydi. Dr. Soyer'e ; bu yazıyı yazmama sebep oluşturduğu için ve dışındaki insanların  inanamayacakları olayları (bazı rakam hataları dışında)  doğru bir sıralama ile açıkladığı için teşekkür borçluyum.
Dr.  Soyer'e yanıttan önce Türk Tabipler Birliği ve bağlı kuruluşları Ankara ile İzmir Tabip Odaları'na birkaç soru sormak istiyorum. Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) olayları konusunda neler biliyorsunuz? İzmir Tabip Odası Eylül 1999'da Dokuz Eylül Tıp Fakültesi dekan adayları seçimi yapılmamasını demokrasi ayıbı görmüş, başkanının ağzından verilmiş demeçlerle şiddetle eleştirmişti. TTB, Ankara ve İzmir Tabip Odaları Temmuz 2000 üniversite rektörleri atamasının Yükseköğretim Kurulu'ndaki aşamasında Cumhurbaşkanlığı'na sunulan Dokuz Eylül Üniversitesi Listesine adeta isyan etmişti. Yükseköğretim Kurulu'nun benzer sıralama değişikliklerini  Erzurum Atatürk ve Malatya İnönü Üniversitelerin de yapmıştı. TTB ve bağlı kuruluşlarından bu konuda bir tepki gelmedi. Daha da öte Cumhurbaşkanı'nın rektörleri atama aşamasında Samsun Ondokuz Mayıs ve Diyarbakır Dicle Üniversitelerinde yaptığı dört ¼ oranında oy alabilen adayları atama işlemlerinde de  sessiz kalındı.  Anlaşılan ''Üniversite öğretim üyelerinin tercihine saygı gösterilmeli. Bir oy 449 oyla nasıl eş tutulur ?'' gibi süslü  sözler Dokuz Eylül gibi kendine yakın adayların söz konusu olduğu durumda geçerli idi. O günlerde basının saygın kalemlerinden birinin Sayın Cumhurbaşkanımızın tercihleri konusunda dediği gibi ''DOKUZ EYLÜL DEMOKRASİSİ'' meslek kuruluşumuzun  iliklerine işlemişti. Sahi TTB, Ankara ve İzmir Tabip Odalarında olayı nasıl tartıştınız? Hakkı yenildiği iddia edilen Dokuz Eylül Rektör adayının tıp kökenli olması mı tepkilere gerekçe gösterildi.  Soruma dönüyorum Dokuz Eylül olayları hakkında ne biliyorsunuz?

Bunları biliyor musunuz? Biliyorsanız da yetmez.
1. 1996-2000 arasındaki dört yıllık dönemde D.E.Ü. akademik kadrosuna 474 öğretim üyesi katıldığını, dört yıllık artışın %90'ı bulduğunu;
2. Kasım 1999 ve Mart 2000 tarihlerinde yapılan ilanlarda 830 dolaylarında öğretim üyesi olan bir üniversite için toplam 207 yardımcı doçent kadrosunun ilan edildiğini;
3. 19 Haziran 2000 seçiminden bir önceki hafta içinde onlarca yardımcı doçentin alel acele tayin edildiğini 16 Haziran Cuma öğleden sonra 16.15'de tayini yapılan yardımcı doçentlerin iş yerlerini görmeden kimlik kartı alıp seçime koşturulduğunu;
4. Seçimlerde aday olan rektörün rektörlük makamının tüm yetkisini kullanarak fakülteleri, bölümleri, anabilim dallarını toplantıya çağırdığını, toplantıları kalabalık göstermek amacı ile oy hakkı olmayan öğretim görevlilerine ve uzmanlara elden imzalı çağrı mektupları ile sayısız defa seçim toplantılarına çağrıldığını;
5. Kurban bayramında bir adayın Bodrum, diğer adayın Marmaris'te kalabalık gruplar halinde tatiller planlayıp yaptıklarını, seçim süresince 5 yıldızlı otellerde kokteyller verdiklerini;
6. Tıp Fakültesi'nden onlarca öğretim üyesinin aylar boyunca Üniversitenin diğer birimlerinde dolaştırıldıklarını, birimler için profesör kadrolu sorumlular yanında doçent ve yardımcı doçentlerden ekipler oluşturulduğunu, bu elemanların kapı kapı dolaşıp bildiri dağıttıklarını,çağrı yaptıklarını biliyor musunu?

Bunları da bilmeniz gerekir.

1. Haziran 1996'da 29 yardımcı doçenti olan Tıp Fakültesi'nin bugün fiili olarak 123 yardımcı doçenti vardır. Bunlardan 121'i geçen dört yıl süresince kadroya atanmışlardır.
2. Yardımcı doçent atamalarında akademik başarı son tercih nedenidir. Sayın ALICI'nın döneminde atanan 99 yardımcı  doçentten 39'unun Pubmed veri tabanlı kaynaklarda HİÇ yayını yoktur. 8'inin BİR, 11'inin  İKİ 9'unun ÜÇ sadece üç yayını vardır. Yayını olan 60 kişiden sadece 25'inin birinci isimle yayınlanmış yayını bulunmaktadır.
3. Eğitim, hizmet ve araştırma yönünden o güne kadar hiçbir sorun yaşamamış Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı'nda mevcut 3'ü profesör toplam 7 öğretim üyesinin yanına BİR profesör 7 yardımcı doçent alınarak Anabilim Dalı Başkanı'na idari görevden alma cezası verilerek yönetimi ele geçirilmiştir.
4. Genel Cerrahi'de Anabilim Dalı Başkanı seçimlerine 12 saatten az bir süre kalan bir profesörün 13/b görevlendirmesi sona erdirilmiş seçimde 4/4'lük eşitlik sağlanmış, dekan tarafından istenilen aday atanmıştır.
5. 50'den az yatağı olan Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı'na 7 yardımcı doçent bir doçent atanması yapılmıştır. Bugün bu bölümün öğretim üyesi sayısı 15'e  ulaşmıştır.
6. İç Hastalıkları İnfeksiyon Ünitesi, Ürolojinin Litotripsi Ünitesi bölüm sorumlularının pozitif raporlarına karşın kapatılmıştır.
7. Fakülte'nin 10-12 elemanına 50'den fazla soruşturma açılmış, akla ziyan cezalar uygulanmıştır. Fakültenin en başarılıları arasında sayılan ÜÇ DOÇENT asılsız raporlarla üniversiteden uzaklaştırılmıştır.
8. Mahkeme kararlarına karşı yardımcı doçent kadroları uzatılma döneminde ilan edilmiş; 5 yıllık doçent üçüncü kez atanmak üzere tek aday olarak başvurduğu yardımcı doçentlik kadrosu için yetersiz bulunmuş, bu arkadaşımız aynı dosya ile bir başka üniversitemize profesör olarak atanmıştır. Mahkeme atılma kararını iptal etmiştir. Yardımcı doçentlikten atıldıktan hemen sonra profesör kadrosuna atandığı için Fakültemize dönüş kadrosu mahkemelik olmuştur.
9. Onüç yıllık iç hastalıkları uzmanı bir bayan iki kurucusundan bir olduğu ve 5 yıl görev yaptığı İlk ve Acil Yardım Anabilim Dalı'ndan eşinin yönetimce sevilmeyen birisi olması nedeni ile sözleşmesi yenilenmeyerek  uzaklaştırılmıştır  (8.Maddedeki profesörün eşi) . Bu Anabilim Dalı'nda halen mevcut 40'a yakın araştırma görevlisinin eğitimi üç yardımcı doçentle yürütülmektedir.
10. Fakültemizde ''aktif eğitim'' adı altında uygulamaya konulan probleme-dayalı öğretim ne başlatılma ne de uygulama esnasında Fakültenin yetkili kurullarında tartışılmamış, tüm ülkede başlatılan propoganda da bilimsel gerçekler saptırılmış, program büyük sorunlarla karşılaştığı halde sorunlar göz ardı edilmiştir.
11. Dekanına öğretim üyelerine hakaret etmekten cezalar verilmiş, Rektör ve Dekanı görevi kötü kullanmaktan mahkemelerce mahkum edilmişlerdir.
12. Tüm bu işler %37 oyla yönetime gelmiş ''DEMOKRATİK PLATFORM'' adını verdikleri bir grupça yapılmıştır.

D.E.Ü.'ndeki seçim ortamı
Dokuz Eylül Üniversitesi'nde rektör adayı seçimlerine bu ortamda gidildi. 1996'nın ortakları  rektörlük kavgasına tutuşmuş ve  üniversite bir yıldan daha uzun bir süre seçim ortamında tutulmuştur. Tıp, Eğitim ve Hukuk Fakültelerinde öğretim üyeleri gruplara bölünmüş, koridorlarda selamlaşamaz bir masada oturup yemek yiyemez hale getirilmiştir. Bu ortamda rektör adayı olmak bile cesaret işi olmuştur.
Rektör adayı seçimlerinden sonra iki aday arasındaki çekişme Ankara kulislerine taşınır. Yükseköğretim Kurulu Kararı öncesi yoğun tartışmalar gazete sayfalarına yer alır. Ve Yükseköğretim Kurumu belki de kuruluşundan bu yana en olumlu kararını verir.

ÜNİVERSİTEYE DÖRT YILDA BİR ÜNİVERSİTE KADAR DAHA ÖĞRETİM ÜYESİ ALAN, REKTÖR ADAYLIĞI SEÇİMLERİNİ SİYASAL SEÇİMLERE ÇEVİREN,  TIP, HUKUK VE EĞİTİM FAKÜLTELERİNİ KAMPLARA BÖLMÜŞ, ARALARINDA KAVGALI İKİ ADAYI YİRMİ İKİ KİŞİLİK YÜKSEKÖĞRETİM KURULUNDA KULLANILAN 64 OYDAN BİRİNE BEŞ VE DİĞERİNE BİR OY VEREREK LİSTE DIŞI BIRAKIR
.
Sayın ALICI'nın liste dışı bırakılması, aslında kendi yakın çevresini de fazla şaşkınlığa uğratmaz. Dekanlık görevini yürüttüğü üç yıldaki icraatlarına bakarak bu olasılığın çok yüksek olduğunu herkes bilmektedir. Sayın Alıcı da bunu bilir ve Yükseköğretim Kurulu Listesini yakından izler. Gizli oylamanın sonuçlarını anında öğrenir ve örgütlü gücünü harekete geçirir. Dr. Soyer bundan sonraki olayları TIP DÜNYASI'nın 1 Eylül tarihli sayısında kronolojik olarak verir. Eylem planları yapılmış bir örgütlü hareketi tüm çıplaklığı ile bir marifetmiş gibi itiraf eder.

1. 7 Temmuz 2000 Cuma öğleden sonraki saatler içinde Cumhurbaşkanlığı iletişim adresleri öğrenilir, Ankara'ya ilk fakslar gönderlir.
2. İLK 24 SAAT: Aynı akşam 70 öğretim üyesi (İzmir'de, okullar tatil, yaz ve sıcak 35 derecenin üstünde bir Cuma gecesi) toplantı yapar. Eylem için, koordinasyon kurulu kurulur.
3. BİRİNCİ GÜN: 8 Temmuz Cumartesi İzmir Tabip Odası eylemcilere kapılarını açar. Basın açıklaması ve Postaneye kadar izinsiz yürüyüş eylemlerinin yasal sorumlulukları da tartışılır. Açıklama Öğretim Elemanları Sendikası üyesi yardımcı doçentlerce yapılır. Tabip odası yönetiminde Sayın Alıcı yanlısı daha üst düzey öğretim üyeleri bulunduğu halde açıklama gençlere yaptırılır.
4. İKİNCİ GÜN: Gazetelere milyarlarca liralık ilan verilmesi kararlaştırılır ve verilir.
5. ÜÇÜNCÜ GÜN: Cüppe bırakma eylemi yapılır. Katılan öğretim üyesi sayısı 80-90 dolayındadır. Basına yüzlerce diye yansıtılır. Basın bu görüntüleri olayların bitimine kadar sayısız kez yayınlayacaktır.
6. DÖRDÜNCÜ GÜN: Gösteri Tıp Fakültesi Amfiler Grubu önünde tekrarlanır. Gösteriye Dr. Soyer'in övündüğü  gibi öğretim üyesi olmayanlar da katılacaklardır.
7. Cumhurbaşkanı'ndan hatırlı kişiler aracılığı ile kolaylıkla randevu alınır. Dördü Tıp Fakültesi'nden dokuz profesör 13 Temmuz günü Makam'dadırlar. Grup sözcüsü, daha önce iki üniversitemizin rektörlüğünü yapmış Hacettepe'li hocamız (!) kendi deyişi ile ''Hayatının konuşmasını yapar''. Sanırız bir gün bile ders vermediği, çoğunun yüzünü hiç görmediği, sorunlarını bilmediği öğrencilerin aktif eğitimdeki başarılarından söz eder. Tıp Fakültemiz Sayın ALICI döneminde bilinmeyen bir ölçekle 19.ncu sıradan üçüncülüğe yükseldiğini de söyler. Gerçek, 1994-1997 döneminde üç büyük şehrimizdeki büyü dokuz tıp fakültesi içinde Pubmed veri tabanlı yayınlar ölçeğinde YEDİNCİ sırada yer alan Fakültemiz 1997-2000 Sayın ALICI döneminde SEKİZİNCİLİĞE düşecektir. (Not: Aynı Cumhurbaşkanlığı Makamı iki grup halinde randevu isteyen diğer 20 profesörün talebine yanıt vermez. Çok tartışmalı günlerde benim faks ve mektupla randevu taleplerime de yanıt vermeyeceklerdir).
8. Sonunda yürürlükteki yasaları hiçe sayan Cumhurbaşkanlığı'nın iade kararı, yasal dayanaktan yoksun YÖK'ün yeni adaylar listesi ve  iade yazılarındaki gerekçelere yüzde yüz ters Cumhurbaşkanlığı atama kararı ile 31 Temmuz 2000 tarihinde Üniversitemize rektör ataması yapılır.
9. Olaylar burada bitmez. Gazetelerden birinde 53x13 cm'lik bir ilanla başta CUMHURBAŞKANI SAYIN AHMET NECDET SEZER olmak üzere pek çok kuruluşa - yurt dışından destek olan vatandaşlarımız dahil- pek çok kişiye teşekkür edilir. Devlet hiyerarşisi içinde atananın kez bu olayda görülür.
Dr. Soyer ''Peki, bunların anlamı ne? Ne oldu şimdi Dokuz Eylül'(DE'de?'' diye soruyor.
1. ''Üniversite öğretim üyelerinin %85'i oylarına sahip çıkmıştı
'' diyor. Abarttığı sayıyı bile 200-250 diye yazarken nasıl 838 oyun sahibinden bahseder. Cüppe bırakma eylemi ve Tıp Fakültesi eylemine katılan 8-10 Fethi İdiman taraftarı dışında Sayın İdiman'ın grubundan destek mi görmüşlerdi ?
2. '
'Temel çıkış noktası, öğretim üyelerinin kendi rektörlerini seçme hakkıydı'' diyor. Sayın Alıcı seçime girerken yasayı bilmiyor muydu?  Mevcut yasaya göre üniversitelerin seçtikleri sadece aday adayları değil miydi? Yasaya karşı iseniz neden bu tepkinizi yasanın yürürlükte bulunduğu 8 yıldır göstermediniz? 1996 seçiminde de YÖK üniversitenin sıralamasını değiştirmişti. O zaman neden reaksiyon vermediniz. Alıcı listeye girdikten sonra İdiman'ın liste dışında kalmasına neden itiraz etmediniz? Sayın İdiman taraftarlarının size sembolik olarak verdikleri desteğe neden hiç yanıt vermediniz? YÖK'ün İnönü ve Atatürk Üniversitelerinde  Cumhurbaşkanı'nın Ondokuz Mayıs ve Dicle Üniversitelerinde yaptığı aynı tipteki uygulamalara neden tepki göstermediniz?
3. ''
..etkinliklere katılanlarla, çoğunlukla yaşamlarının hiçbir döneminde bu tür etkinliklere katılmamışlardı'' diyor. Doğrudur. Ama, kendisi ve  bazıları bu eylemlerde tam bir profesyoneldiler. Dokuz Eylül'ü son dört yılda ''kurtarılmış üniversite'' yapmış olmaktan bile söz edenler vardı.
4. '
' .... basın ve kamuoyundan gelen olağanüstü destekle .. '' diyor. Evet doğrudur Üniversitemizdeki seçimleri çok uzak bir ilin bakkallar derneği başkanı bile protesto etmişti. '' ..siyasi partiler, tek tek milletvekilleri, kamu çalışanları, sendikalar....'' akademik bir kuruma başkan atanmasında etkili olmuştu. Üniversitenin akademik özgürlüğü bu hareketlerle sağlanıyor olmuştu. İşin yanlışlıklar komedisi, ibret alınacak yönü ise; seçim dönemi ve sonrasında şahsımı yakın olmakla suçladıkları ve alehimde propoganda yaptıkları iki siyasal partinin en üst düzey yöneticilerinin Sayın ALICI'yı destekleyen demeçleri olmuştu.
5. '
'Cumhurbaşkanlığı değişikliği, bir diğer avantajdı'' diyor sayın Soyer. Eminim son aşamada istedikleri atama olmasaydı gazetelerde verdikleri teşekkür ilanları yerine Ankara yolarına döktürülen eylemcilerin görüntülerini görecektik. Rektör atamaları Cumhurbaşkanı'nın re'sen yaptığı atamalar değildi. Beğenelim beğenmeyelim yasal rektör adayları listesini iade edebilme diye bir hak yoktu.
6. Sayın Soyer'ın '
'Bu arada, AB süreci, Türkiye'nin yeniden yapılanması, v.b. gibi bahaneler...'' dediği üstü kapalı ifadeler bize göre akademik özgür görüşle bağdaşmazdı. AB yolunda yürürlükteki yasalar çiğnenmiş biz akademisyenler işimize geldiği için bu sürece alkış tutmuştuk.
7. ''... son üç-dört yılda üniversitede, özellikle tıp fakültesinde oluşturulmuş demokratik iklimin çok katkısı var.'' Diyor Sayın Ata Soyer ve ekliyor '' DE öğretim üyeleri ....yurt dışı yayın heyecanı dışında yeni bir olgu ile tanışmışlardı. Aktif Eğitim ile.'' İşte suçun gerçek itirafı burada idi. Aktif eğitimde öğrenciler ve çoğu öğretim üyesi yok sayılmıştı. Plansız ve programsız, alel-acele uygulamaya konulan ve hesapsız-kitapsız gerekli öğretim elamanı hesabı yapılmadan uygulanmaya başlanılan programın yürütülmesi için Prof. Alıcı 3 yıllık dönemde 29 olan yardımcı doçent sayısını 98'e çıkarmıştı. Amaç eğitim değil eylemci bir güç oluşturmaktı. Yukarıdaki eylemlerde görüldüğü gibi oluşturuldu da. ''.... çoğunlukla yaşamlarının hiçbir döneminde bu tür eylemlere katılmamış...'' insanlardan eylemci bir güç oluşturulmuştu.
8. Yazıda,  Ondokuz Mayıs ve Dicle olaylarını analiz etmekten kaçınılır. Tanıdığım  Dr. Soyer,  bu çifte standardı uydurma gerekçelerle açıklayacak birisi değildir.  Yazı '' Aslında her şey yeni başlıyor'' diye bitmektedir. Bu da önümüzdeki dört yıla nasıl bakılması gerektiğinin ipuçlarını vermektedir.
Sonuç
Hepimizi tanıyan binlerce TIP DÜNYASI okuruna bu açıklamaları yapmama fırsat verdiği için Sayın Ata Soyer'e tekrar teşekkür ederim. Yazımın tek virgülüne dokunmadıkları için başta sayın başkanı olmak üzere TTB Yöneticilerine ve Dergi Yayın Kurulu Üyelerine teşekkür ederim. TTB ve ATO'daki eski dostlarıma D.E.Ü. Rektörlüğü atama sürecinde gösterdikleri aşırı taraflı tutumları için sitem etmem gerekir. Ama etmiyorum. ''İyiliğe iyilik her kişinin kârıdır, kötülüğe iyilik er kişinin kârıdır'' özdeyişine inandığım için.