Ana Sayfa | Eski Sayılar

Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Raporu'ndan
Eğitimin sorunları nasıl çözülür?

1. Türkiye'de tıp fakültesi açılmasında hangi otoritenin söz sahibi olduğu açık değildir. Ancak, görünen odur ki, konuyla ilgili yeterli bilgisi olmayan, olaya halk sağlığı açısından değil seçim yatırımı olarak bakan politikacılar en etkin olan gruptur. Politik yaklaşımlarla ve bilimsel olmayan çeşitli gerekçelerle tıp fakülteleri açılmaktadır. Bu yanlış yaklaşımla önce tıp fakültesinin açılması sağlanmakta, diğer olanakların sağlanması ise "istim arkadan gelir" mantığı ile sonraya bırakılmaktadır. Bu arada, kar amacı güden, eşitsizlikleri artıran, adil olmayan biçimde düşük puanlarla öğrenci alan yerleşik tıp fakültelerinin, (özellikle temel birimlerde) insan gücü kaynağını azaltan özel tıp fakültelerinin açılmalarına da onay verilmektedir.
2. Bir ülkede tıp eğitiminin içeriği ve yöntemi ülkenin sağlık politikasından etkilenir. Ülkemizde sağlık ocaklarına dayalı bir sevk sisteminin geliştirilmemiş olması, özel sağlık sektörünün denetimsiz biçimde yaygınlaşması, kamu sağlık sektörünün önemsenmemesi " tıp eğitimini", içerik belirlemeden eğitimin veriliş yöntemine kadar tüm konularda olumsuz etkilemektedir.
3. Sağlık politikalarındaki olumsuzluklar ülkenin gereksinimi olan "hekim modeli"ni belirlemeyi güçleştirmekte, sağlık ocaklarının geliştirilmemesi tıp eğitiminin "uzmanlık yönelimli" olması ile sonuçlanmaktadır. Tıp eğitiminin genel pratisyen yetiştirmeye dayalı olmaması önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.
4. Tıp eğitiminin tarafları olan üniversiteler, istihdam eden kuruluşlar ve hekim örgütleri arasında sinerjist bir faaliyet yoktur. 1997 raporunda önerdiğimiz "ortak bir çalışma grubunun oluşturulması" gerçekleşememiştir. Mezun olan hekimlerin çalışma alanları ile ilgili olarak Sağlık Bakanlığı, TTB ve üniversiteler gibi ilgili kurumlarca ortak politikalar belirlenememektedir.
5. Tıp eğitiminin önündeki en büyük engellerden birisi, "kaynak" sorunudur. Öğrenci başına yapılan harcamalar son yıllarda daha da azalmış ve örneğin OECD ülkeleri ile kıyaslanamayacak düşük sayılara ulaşmıştır. Tıp eğitiminin öneminin kavranması ve fakültelere yeterli kamu kaynağının ayrılması gerekmektedir. Bugün pek çok tıp fakültesinin temel ekonomik kaynak olarak "döner sermaye" yi kullanmak durumunda kalması diğer sakıncası yanında tıp eğitimini de olumsuz etkilemektedir. Bu durumun değişmesi ve fakültelerin gelir artırabilmek için hizmet yerine, eğitim öncelikli ve eğitim için hizmet görüşüyle faaliyet göstermeleri gereklidir.
6. Tıp eğitiminin niteliğini belirleyen bir diğer faktör de "öğrenci sayısı"dır. İstihdam konusu için olağanüstü önemli olan "işsiz hekim" ile sonuçlanacak "gereğinden çok öğrenci" konusunun bir diğer boyutu da tıp eğitimi ile olan ilişkisidir. Öğrenci sayısındaki fazlalık, tıp eğitiminin temeli olan eğitici/öğrenci, öğrenci/hasta/sağlam ilişkisini çok olumsuz etkilemekte, çağdaş eğitim yöntemlerinin kullanımını olanaksız yapmaktadır. Bu sorunun çözümü, "tıp fakültesine alınacak öğrenci sayısını acilen azaltmaktır".Tıp eğitiminin amacını bilmeyen ve TTB'nin görüşlerini yıllardır dikkate almayan DPT uzmanlarının basit nüfus başına düşen hekim projeksiyonları ile tıp fakültelerine alınacak öğrenci sayılarının artırılması önerilmektedir. Oysa sağlık insan gücü planlaması yapılırken sağlık hizmetlerinin kullanımı, hizmet gereksinimi, hekim istihdamı ve hekim dağılımı gibi kriterlere de dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar, yayınlanan raporlar ve üniversiteler, çeşitli akademik kurum ve kişilerle, TTB görüşleri de dikkate alınmamaktadır.
7. Tıp fakültelerinin temel alt yapılarının (eğitim, araştırma bölgeleri, mesleki beceri, temel bilimler ve anatomi laboratuvarları, kütüphaneler, hastaneler) tam olmadan açılmaları engellenmelidir. Bu konuda YÖK'e önemli sorumluluklar düşmektedir. Önerimiz, ilgili tarafların oluşturduğu komisyonların "açılış onayları" vermesi ve belli aralıklarla (gönüllü de olabilir) "ziyaret programları" ile eğitim değerlendirmesi yapılmasıdır.
8. Tıp eğitiminin olmazsa olmaz koşullarından birisi, geleceğin hekimlerinin "çalışacakları" yerlerde eğitilebilmeleridir. Bu anlamda sağlık ocakları ve halk sağlığı anabilim dalları önemlidir. Sağlık Bakanlığı, eğitim sağlık ocaklarını desteklemeli ve eğitim araştırma bölgelerinde üniversitelerle yaptığı protokolleri geliştirmeli ve yaygınlaştırmalıdır.
9. Tıp eğitimi müfredatı dinamik biçimde şekillenmeli, sık sık değerlendirilmelidir. Tıp eğitiminin özünde öğrencilerin mümkün olduğunca eğitimlerinin erken döneminde "pratik uygulama yapmaları" olmalıdır. Tıp eğitiminin temel işlevi (tıbbın hızlı gelişimi karşısında) "öğrenmeyi öğretmek" olmalıdır. Tıp eğitiminde çok görülen olgular yerine, çok az görülen önceliği olmayan ender ve öğretim üyelerine ilginç gelen olguların tıp öğrencilerine öğretilmesi anabilim dallarını kendilerine ayrılan süre içinde tıp öğrencisine gerekli olmayan çok ayrıntılı bilgileri vermesi uygun değildir.
10.  "Tam zamanlı" çalışma tıp eğitimi açısından önemlidir. Hükümetlerin konuya halk sağlığı açısından bakarak, öğretim elemanlarının özlük haklarını iyileştirmeleri ve tam zamanlı çalışmayı özendirmeleri gereklidir. Böylece tıp fakülteleri esas görevleri olan eğitime dönebileceklerdir.
11.  Tıp eğitimi, ülkedeki tüm sosyal, kültürel ve ekonomik ortamdan etkilenir. Doğaldır ki, ilkokuldan üniversiteye "örgün eğitim" sistemimiz soran, sorgulayan "aktif" bir öğrenci yetiştirememektedir. Bu, tıp eğitiminin niteliğini etkilemektedir.