Ana Sayfa | Eski Sayılar

İşverenler işyeri hekimini niye istemiyor?
Dr. Bülent Aslanhan*

Artık herkes tarafından kabul gören çağdaş sağlık yaklaşımı "koruyucu hekimlik uygulamaları"dır. En azından teorik olarak, tartışılmaksızın doğruluğu tüm dünyada onay görmektedir.
Çok yönlü sürdürülmesi düşünülen koruyucu sağlık hizmetlerinin "çalışma hayatında" karşılık bulduğu uygulama ise "işçi sağlığı ve iş güvenliği"dir.
Değişik SSK yasaları ve yönetmelikleri kapsamında yer alan işçi sağlığı, iş güvenliği uygulamalarının muhatapları arasında farklı taraflar vardır. Bu taraflar işverenler, işçiler ve hizmeti sunan hekimlerdir.
Geçtiğimiz günlerde "İşyeri hekimliği uygulamaları"ndan rahatsızlık duyan işveren örgütü BUSİAD (Bursa Sanayici ve İşadamları Derneği), bir "sosyal taraf" olma gerçeğiyle tabip odamızı ziyaret ederek, bu rahatsızlıklarını dile getirdiler. Diyalog ortamlarının demokratik zeminlerde geliştirilmesi açısından olumlu olan bu görüşmelerde, taraflardan birisi olan işçi örgütlerinin olmaması bir eksiklik gibi görünse de, "işyeri hekimliği" konusunda karşılıklı bir görüş alış-verişi zemini oluştu.
Ama, görüşmenin daha başında gördük ki, işçi sağlığı, iş güvenliği konularını iyi anlaşılır bir hale getirememişiz. Koruyucu işçi sağlığı uygulamalarının yararlarını anlatmak Bursa Tabip Odası'nın işi midir, yoksa bir bütün olarak çalışma hayatının önünde geliştirilmesi gereken bir hizmet olarak mı durmaktadır?
Görüşmede daha tanımda takılıp kalmıştık. İşçi sağlığı ve iş güvenliği "çalışanların bedensel ve ruhsal iyilik durumlarının sürekli olarak en üst düzeyde tutulması, işyerlerinde sağlığa zararlı, fiziksel ve kimyasal etkenlerin etkisizleştirilmesi, bu amaçla koruma önlemleri alınması, kişinin bedensel ve ruhsal yeteneklerine uygun işlerde çalıştırılması, işin insana, insanın işe uyumunun sağlanması ve çalışanların işyerlerindeki tehlikelerden korunması konularıyla uğraşan bilim dalıdır.
Tanımdan da anlaşılacağı üzere işçi sağlığı ayrı bir disiplin ama ülkemizdeki üniversitelerde henüz bir "bilim dalı" olma düzeyine erişemedi.
Peki bu durumda, ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği kimin sorumluluğunda? Tabii ki SSK'nın. Peki SSK bu sorumluluğunu nasıl yerine getirmekte? İlgili yasa ve yönetmelikler işyeri hekimi eğitim ve atama yetkisini TTB'ye görev olarak vermiştir. TTB düzenlediği "İşyeri Hekimliği Eğitim Kursları"na katılan hekimlere işyeri hekimliği formasyonu sağlayarak, sertifika vermektedir. 60 saatlik bir eğitim sonrası bu sertifikayı alan hekimler de, yerel tabip odaları aracılığıyla işyeri hekimliği yapmak üzere görev almaktadırlar. Bu uygulama sadece 50'nin üzerinde sigortalı işçi çalıştıran işyerleri için zorunluluk, diğerleri içinse isteğe bağlıdır.
Bursa'da şu anda 560 işyerinde Bursa Tabip Odası tarafından sözleşmesi onaylanmış işyeri hekimliği uygulaması mevcuttur. Bu sayı da gün geçtikçe artmaktadır. Bu bir yanıyla da şuna işaret etmektedir. SSK'nın Bursa'da işyerleri aracılığıyla 560 ilk başvuru merkezi ve koruyucu işçi sağlığı hizmeti sunan birimi vardır. Bu işyerlerinde çalışanlarının sağlık sorunları önemli oranda işyerinde çözüldüğü için de SSK hastanelerindeki poliklinik kalabalığı azalmaktadır. Sadece bu değil, çalışanların sağlık sorunu işlerinde çözüldüğü için SSK hastanelerine gitmelerine gerek kalmamakta, doğal olarak işgücü kaybı azalmaktadır.
Sağlıklı işçi, korunaklı işyeri ortamı "üretim kalitesini ve verimliliğini" artıran bir çalışma ortamı oluşturduğundan dolayı işverenin beklentileri de artar umudunu taşımamıza rağmen, BUSİAD'dan beklediğimiz "memnuniyeti" görmedik.
Görüşme sırasında anladık ki, "temel rahatsızlık" atama yetkisinin tabip odasında olmasında ve tabip odası tarafından belirlenen işyeri hekimliği ücretlerinin yüksek bulunmasında.
BUSİAD'daki "dostlarımızın" kafasında bir YDD (Yeni Dünya Düzeni) ve "serbest piyasa" tanımı ve bütün "sosyal tarafların" bu tanıma uymaları ya da hizada olmayanların "hizaya sokulması" istekleri var. Kısaca bu isteklerini de "biz istediğimiz hekimle, istediğimiz ücretle işyeri hekimliği anlaşması yaparız. Tabip odası buna karışmasın" diye ifade etmekteler.
"Kuralsız serbest piyasa" kurallarının geçerli olduğu ülkemizde bunun sıkıntısını başta işverenler olmak üzere, tüm sosyal kesimler çekmekte iken işyeri hekimliği uygulamalarını tam bir "kuralsızlığa" itecek olan bu düşüncelere katılmak mümkün değil tabii ki.
Tabip odası aradan çıkartılırsa, işyeri hekimliği eğitimlerini kim düzenleyecek? Sağlıksız iş ortamları ve sağlığı bozuk çalışanlarla nasıl bir üretim kalitesi yakalanacak? İşçi sağlığı konusunda temel iki kiriter olan iş kazaları ve meslek hastalıklarındaki kötü tablomuz gelişmiş ülkeler düzeyine nasıl getirilecek? İşçilerin sağlık güvenceleri nasıl nitelikli bir hale getirilecek? SSK poliklinik sıralarında artık bir çileye dönüşen sağlık hakkı, nasıl çağdaş ölçülerde kullanılabilecek? Sadece kötü organize edilmiş sağlık örgütlenmeleri nedeniyle ortaya çıkan işgücü kayıpları nasıl ortadan kaldırılacak?
Bu soruların yanıtları elbette sadece tabip odasının önünde bekleyen konular değildir. İşveren ve işçi örgütlerinin de önünde durmaktadır.
Ancak biz de farkındayiz ki, işyeri hekimliği yıllarca ek gelir getiren bir ek görev olarak algılanmış, her hekimin özel bir formasyon gerektirmeksizin bu işi yapabileceği varsayılmıştır. Oysa ki, işyeri hekimliğinde tedavi edici sağlık hizmetinin öncelikle sürdürülmesi ve koruyucu sağlık hizmetlerinin arka planda kalması uygulamaları hızla değiştirilip, her iki hizmet birlikte yürütülmelidir ki, "sağlıklı işçi", "güvenlikli işyeri" ortamı sağlayabilelim.
İşverenlerin sağlıklı iş ortamı sağlama, işçilerin işyerine kadar taşınmış sağlık hakkı isteme talebi, hekimlerin işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetini çağdaş formatlara uygun bir şekilde sunarak emeğinin hakkını istemesi "temel konsept" olursa adım atmak kolaylaşır sanıyorum.
Yoksa her sosyal çevrenin kendince tanımladığı bir YDD tanımı mevcutken, bu tanımları dayatarak yol almak zor görünüyor.

*Bursa Tabip Odası Genel Sekreteri