Sağlık Bakanı, bir yandan bakanlığın tıp fakültesi açacağını, bundan sonra her hekime iş vermek zorunda olmadığını, Yüksek İhtisas, Koşuyolu ve Siyami Ersek başta olmak üzere hasteneleri "bedavaya değil ama ederinin altında" satabileceğini söyleyip, geleceğe yönelik "müjde"ler verirken, bir yandan da Vardiya, Tababet Uzmanlık Yönetmeliği gibi, bugünü belirleyen çalışmalar yürütüyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da, aynı yoldan ilerliyor.

17 Ağustos 1999'da Türkiye'de yaşayanlar depremin acılarıyla boğuşurken, çalışanların büyük bir kısmımın karşı çıktığı Sosyal Güvenlik "Reformu"nu Meclis'ten geçirerek, dizgisini somutlamıştı. Şimdi de, "Gönüllü Çalışma Projesiyle", hekimlerin kesintilerini azaltan/ortadan kaldıran tutumuyla ve Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile gündemde.

SSK Kanunu bilindiği gibi sağlık alanını da içeren ama bunun da ötesinde, sendikaların/çalışanların haklarına ilişkin düzenlemelerde getiren bir bütünlük gösteriyor ve bu da "mezarda emeklilik, düşük ücret zamları" gibi Dünya Bankası/IMF dayatmalarından biridir.Özü, SSK'nın daha da güçlendirilmesi değil, çökertilmesine odaklanmıştır. SSK'nın özerkliği, demokratikleşmesi gibi yıllardır dile getirilen taleplerden uzaklaşarak, SSK'yı sigortacılık ve sağlık hizmetleri gibi görünürde teknik olan iki genel müdürlüğe ayırıp, toplanan kaynakların- geçmişte yaşanan banker faciası gibi- bir trajedi ile sonuçlanmasına yol açacak adımların başlangıcıdır.

Sağlık hizmetlerinin ticarileştirilmesi eksenine oturtulmuş bu kanun, geçmişten bu yana atılan adımların, "Sağlık İşletmeleri" başlığı altında özel sektöre "devrini" ve dolayısıyla içi boşaltılan bir SSK sağlık hizmetini hedeflemektedir.

Kanun, karşısında sendikalar başta olmak üzere çalışanları bulmaya adaydır. Nitekim geçtiğimiz günlerde yapılan Emek Platformu toplantısının önemli bir gündem maddesi de olmuştur. Bu haliyle kabul edilmesinin mümkün olmadığı tartışmasızdır. Görülmesi gereken gerçek ise, Sağlık Bakanlığı'ndan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na ve bir bütün olarak 57. Hükümetin icraatlarının, Türkiye'de yaşayanların/ çalışanların aleyhine kararlı bir Dünya Bankası/IMF politikasının uygulanması hedefine yönelik olduğudur. Ocak ayında enflasyonun yüzde 5'lerde seyretmesi, kıyak emeklilik gibi icraatlar, bu çizginin baştan iflas edeceğini belgelemektedir. Hakların alınması, bizim de içinde olacağımız ortak bir çabayı geretiriyor. Önümüzdeki aylar bu çabaların yaşama geçmesine tanıklık etmeye adaydır.

 

      mail9.gif (17469 bytes)             buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)