ADANA'DA CEZAEVLERİ SEMPOZYUMU

Soğuk bir Ankara gününün akşamı, bir otomobil, hüznün ve acının burukluğunun ortasında neşe içerisinde yolculuk eden beş kişi, Adana’ya gidiyorduk. Hüzün, gerilim, öfke ama mutlaka neşe, insan hakları toplantılarının vazgeçilmezleri arasındadır. Olağanüstülükleri her gün (olağan) yaşayan bir ülkenin çocukları olarak, başka türlüsü de yaşanamazdı sanıyorum. Cezaevleri Sempozyumu, Ankara’dan katılan bizler için bu akşam yolculuğu ile başlamıştı. Yorucu ama keyifli bir yolculuk sonunda Adana’da misafir olacağımız otele ulaştığımızda, sıcak bir hava ve temiz odalarla karşılaştık. Bir kamu kurumunun misafirhanesi olarak, doğrusu beklentilerimizin çok üstünde bir konfor sunuyordu. Farklı illerden gelen arkadaşlarımızla, uzun bir zaman sonra karşılaşmış olmanın keyfini, gece karanlığında ılık Adana sokaklarında yaşamayı seçtik.

Sempozyum, 70 ile 100 arasında değişen katılımla yapıldı. Ortalama 70 kişi büyük bir sabır ve ilgiyle sonuna kadar izledi. Adana Tabip Odası ve TTB İnsan Hakları Kolu adına yapılan açış konuşmalarının arkasından, CMUK 399. maddesi uygulamalarının tartışıldığı oturum başladı. Konuşmacılar maddenin keyfi yorumlanması sonucu ortaya çıkan çelişkileri örneklerle vurguladı. Yaşamı tehdit etmeyen, ancak sekeller yaratan bir çok hastalık ve sendromun bu madde kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin altı çizildi. Standardizasyonun sağlanması keyfiliğin önlenmesi için hekim ve hukukçular olarak çalışma yapma kararı alındı. Cezaevlerinde tedavi olamayan bir çok kişinin sağlığında telafi edilemez sonuçlara yol açan bu keyfiyet, ortamının tedavi olabilmek için tahliye edilmeyi bekleyen insanlar açısından yarattığı dramatik sonuçların hüznü, sanıyorum bütün salonu etkiledi.

“Cezaevlerinde sağlık hizmetleri sorunlar ve çözümler başlıklı oturum, cezaevleri toplumun kanayan yarasıdır” cümlesi ile başladı. Hemen arkasından, hep birlikte toplumda kanamayan hiçbir alanı olmadığını hatırladık. Bir çok konuda olduğu gibi bu alanda da sorunlar bir kez daha dile getirildi. Çözüm önerileri peş peşe sıralandı. En dikkat çekici konu cezaevi sağlık çalışanlarının mesleki bağımsızlıklarının sağlanması idi. Sağlık çalışanlarını önce memur gören anlayışlarla hiçbir yol alınamayacağı dile getirildi. Önce sağlık, insan ve tıp mesleği diyen bir bakış, çözüm için temel koşul olmalı idi.

Cezaevlerinde güncel sorunlar ve çözüm önerileri oturumunda, ağırlıklı olarak F Tipi Cezaevi ( Hücre Tipi Cezaevi ) modeli tartışıldı. Hukukçu ve hekim kimliği, ile hücre tipine evet demenin mümkün olamayacağı, bilimsel dayanakları ile açıklandı. Sosyal izolasyon ve tecrit uygulamasının tıbbi sonuçları tebliğler ile sunulduğunda, bu konuda sanıyorum herkes yeterince aydınlanmıştı. Cezaevleri tartışılırken yalnızca güvenlik sorununu çözmeyi düşünen anlayışların, sorunları çözmede yetersizliğin temel nedeni olduğu bir kez daha vurgulandı.

Adli hekimlik uygulamalarında standardizasyon konulu konferans, adli hekimlik uygulamalarında yeterli bilgi, beceri ve standardizasyonunun önemine bir kez daha dikkat çekerken, tüm meslek uygulamalarında olması gerektiği gibi standartları sürekli olarak geliştirme hedefine sahip olma konusunun altı çizildi. Uluslar- arası platformlarda yeni bir gelişme olarak değerlendirilebilecek İstanbul Protokolu çalışmalarının sunumu da ilgi odağı olmuştu.

Sempozyum sonrası Adana Tabip Odası’nın yeni lokalinde yenen akşam yemeğide, keyifli sohbetler yapıldı. Farklı illerden gelen katılımcıların birer ikişer ayrılmaları ile sona erdi. Adana, Mersin Hatay ve Mardin Tabip Odaları’na özel olarak teşekkür edildi. Bilgiler tazelendi, dostluklar geliştirildi, yeniden buluşmak üzere veda edildi.

Sevgi ve dostlukla.

Dr.Ümit Erkol

    mail9.gif (17469 bytes)                buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)