“İŞKENCE YASAĞI KARŞISINDA HEKİM VE HUKUKÇULARIN SORUMLULUĞU”

Konulu Panelin Sonuç Bildirgesi

4 Aralık 1999 tarihinde Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Tabip Odası ve TİHV Diyarbakır temsilciliğince, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 51. yıldönümü vesilesiyle “İşkence Karşısında Hekimlerin ve Hukukçuların Sorumluluğu” konulu bir panel düzenlendi.

Diyarbakır’daki hekim ve hukukçulara yönelik olarak düzenlenen panele konuşmacı olarak, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı bölümünden Prof. Dr. Şebnem Fincancı, Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu üyesi Av. Tahir Elçi ve TİHV Diyarbakır Temsilciliğinden Avukat Muhsin Bilal katılmışlardır.

Diyarbakır Tabip Odası bağlı doktorlar, Diyarbakırda görevli yargı mensupları ile Diyarbakır Barosundan avukatların yoğun ilgi gösterdikleri panelde, Türkiye’deki işkence uygulamaları, işkence ile ilgili adli süreçler, adli tıp uygulamaları, işkence mağdurlarının tedavileri ve işkence karşısında hekimlerin ve hukukçuların sorumluluğu tartışılmıştır.

Toplantı sonucunda varılan ve kamuoyuna duyurulması kararlaştırılan sonuçlar, özetle şunlardır:

İşkenceyi önlemek ve faillerini adalet önüne çıkarmak, en başta devletin görevidir. Bu yükümlülük, iç hukukumuzun bir gereği olduğu gibi, taraf olduğumuz uluslar arası sözleşmelerin da bir gereğidir. Tüm insanlığa karşı işlenmiş sayılan bu insanlık dışı suça karşı, kesin tutum almak, insan yaşamı ve savunma hakkı ile ilgili iki mesleğin mensupları olan biz hekim ve hukukçuların mesleki etik değerlerinin de gereğidir.

Yılardır işkenceyi diğer insanlık dışı uygulamaların önlenmesi gerekçesiyle bir çok yasal düzenleme yoluna gidilmiş, ancak uygulamada yapılan değişiklikler amacına uygun ve gereği gibi yaşama geçirilmemiştir. Ceza Muhakemeleri Usul Yasasında yapılan ve zanlı haklarının korunmasında ciddi bir takım değişiklikler öngören düzenlemeler uygulamada, işkence faillerini koruyan, neredeyse işkence mağdurlarının aleyhine bir mekanizmaya dönüşmüştür. İşkence, zanlıların kovuşturulmasında temel bir sorgulama yöntemi ve ikrar elde etme aracı olarak yaygın bir uygulamadır. İşkence, daha çok devlet aleyhine işlenen suçların soruşturulması sırasında yakınma konusu yapıldığından, 3842 sayılı yasa ile, başta müdafiinin ifade sırasında hazır bulunması olmak üzere, genel suçlardan farklı olarak bir çok konuda getirilen ayrımcı ve işkenceyi teşvik edici hüküm yürürlükten kaldırılmalıdır.

Gözaltı süreçlerinde yapılan sağlık kontrolü sonucunda düzenlenen Adli Tıp raporları, işkencenin önlenmesinde ve işkence faillerinin kovuşturulmasında önemeli bir delil niteliğindedir. Uygulamada işkence bulgularının kayıtlara geçirilmemesi için hekimlere çeşitli şekillerde baskı yapılmakta, gerçek dışı raporlar düzenlenmektedir. Ülke genelinde mevcut Adli Tıp uzmanı yetersizliği nedeniyle fiilen bu görevi adli tıp konusunda uzman olmayan pratisyen hekimler yerine getirmektedir. Aynı zamanda, bir devlet memuru olan hekimler, çoğu kez görevlerini gereği gibi yerine getirememektedir. Adli tıp uzmanı sayısı arttırılmalı, her türlü baskıya karşı özerk olabilecekleri bir statüye kavuşturulmalıdır.

Genel olarak insan haklarının tüm alanlarında, özellikle de işkence yasağı ihlalinin önlenmesinde, işkence mağdurlarına hukuki ve tedavi hizmetlerinde, insan hakları örgütü ve savunucularının rolü son derece önemlidir. İnsan hakları örgütleri ve savunucularına yönelik baskılara son verilmelidir.

 

mail9.gif (17469 bytes)                    buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)