Tüberküloz Insanligi Tehdit Etmeye Devam Ediyor

Eski çaglardan beri insan sagligini tehdit eden bir hastalik olan tüberküloz, günümüzde etkili antibiyotiklerin kullanimda olmasina ragmen halen ciddi bir halk sagligi sorunu olarak karsimiza çikmakta. Türkiye’de 1950’li yillarda yürütülen etkin mücadele ile kontrol altina alinan hastalik, son yillarda özellikle dirençli vakalarin ortaya çikmasi nedeniyle potansiyel bir tehlike haline gelmistir. Verem Savas Baskanligina ulasan verilere göre ülkemizde yillik yeni vaka sayisi 22.000 ile 27.000 arasinda degisse de ihbar sisteminin iyi islememesinden dolayi gerçek sayinin 35.000-40.000 oldugu tahmin edilmekte. Resmi rakamlara bakildiginda son 15 yilda yeni vaka sayisinin stabil seyrettigi izlenebilir. Bu durum hastaligin toplum içinde önemli bir artis göstermedigini düsündürebilir. Bu kismen dogrudur. Vaka sayisinin artmamasinin nedeni hastaligin epidemiyolojik olarak plato dönemine erismesi, hastalarin basili etrafa fazla bulastirmadan bir saglik kurulusuna ulasabilmesinin kolaylasmasi olabilir. Ancak bugün tüberkülozu sorun olarak karsimiza çikaran, hastaliga karsi kullanilan ilaçlara direnç gelismesidir. Dirençli hasta orani giderek artmaktadir ve antibiyotikler öncesi döneme dönüs söz konusudur.

Direnç gelismesinin en önemli nedeni baslanan tedavinin yarim birakilmasi ve anti tüberküloz tedavinin uygunsuz yapilmasidir. DSÖ bir ülkede tüberkülozun toplum düzeyinde kontrolü için, saptanan vakalarin en az %85’inin tedavi edilmesini ve yeni tüberküloz vakalarinin %70’inin saptanmasini hedef olarak belirlemistir. Ülkemizde bu rakamlarin çok gerisinde bulunmaktayiz. Ankara bölgesi dispanserlerinde tedavi sonlandirma orani %95’e ulassa da Türkiye’nin her yerinde bu basari izlenmemektedir. Zira yapilan çesitli çalismalarda bu oran %20’ye kadar düsmektedir. Ülkemizde 80’lerden beri uygulanan, koruyucu hekimligi ve birinci basamak saglik hizmetlerini yok sayan, toplum sagligindan çok kar etmeyi önceleyen merkezi planlamadan yoksun saglik politikalari sonucunda ortaya çikan tablo, tüberküloz açisindan da korkutucudur. Primer Izoniyazid (INH) direnci ortalama %9.1, primer Rifampisin (RIF) direnci ise ortalama %10.8’e ulasmistir. Çok ilaca dirençli tüberküloz (ÇIDTB:en az RIF + INH’a direnç olmasi) orani ise %3.6 ile son derece yüksektir. Dirençli tüberküloz, tedavi basari sansi düsük, yeni vaka tedavisinden 100 kat daha pahali ve uzun süre tedavi gerektirdiginden ilaç yan etkileri çok daha fazla olan bir hastaliktir. Dirençli tüberküloz orani ulusal kontrol programinin iyi islemediginin, bakteriyolojik takip yapilmadiginin, hastanin tedaviden yarar görme derecesinin takip edilmediginin, tedavinin hekimlerce yeterince yapilmadiginin bir göstergesidir. Daha açikçasi malpraktistir.

DSÖ 1000’den fazla ÇIDTB saptanan ülkeleri riskli ilan etmektedir. 1997 yilinda sadece Ankara Atatürk Gögüs Hastaliklari ve Gögüs Cerrahisi Merkezi’nde ÇIDTB nedeniyle saglik kurulu raporu çikarilan hasta sayisi 220’dir. Tek basina bu rakam bile karsi karsiya oldugumuz tehlikenin boyutlarini göstermekte. Gerekli önlemler alinmazsa, eski Türk filmlerinin, sevenleri ayiran kötü aktörü tüberküloz hastaligi, daha nice insanimizi aramizdan alacaktir.

Peki nedir bu gereken önemler? 1)Tüberküloz koruyucu hekimlik ve birinci basamak saglik hizmetlerinin konusudur. Bu nedenle bu alana gereken önem verilmeksizin, gerekli kaynak (insan, para, araç-gereç vb.) ayrilmaksizin tüberkülozla basetmek mümkün degildir. Saglik hizmeterine genel bütçeden yeterli kaynak (en az %10) ayrilmalidir.

2) Hastaligin tanisi ve takibi bakteriyolojik olarak yapilmalidir.

3) Iyi bir ihbar ve kayit sistemimiz bulunmalidir.

4) Tip fakültelerinde ve hizmet birimlerinde yeterli egitim verilmelidir.

5) Her seyden önemlisi tani konan hastalarin en az %85’inin tedavisinin tamamlanmasidir. Bu hedefe ulasmak için anti tüberküloz ilaçlarin kontrollü reçeteyle satilmasi yaninda dünyada gittikçe daha yaygin uygulanmakta olan Dogrudan Gözetimli Tedavi temeline dayanan bir ulusal tüberküloz tedavi programi olusturulmalidir.

Tüm bunlarla birlikte tüberkülozun etkeninin insanlarimizin içinde bulunduklari toplumsal ve ekonomik kosullar oldugu unutulmamali. Asil çözümün bu kosullarin düzeltilmesinden geçtigi bilinmelidir.

 

mail9.gif (17469 bytes)                    buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜSbuton1.jpg (1100 bytes)