TTB Genel Yönetim Kurulu 4 Aralık’ta Toplanıyor

GYK, 57. HÜKÜMETİ DEĞERLENDİRİYOR

Sağlık Bakanlığı gerek mevcut bütçesi ve gerekse de özellikle hükümetlerin politik tercihleri ile halkın sağlığı adına olumlu iş yapma kapasitesi çok sınırlı bir bakanlık, tıpkı diğerleri gibi. Geçmiş 6 aylık sürede Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatı da bu anlamda öncekilerden farklı olmadı, farklı bir seyir göstermedi. Ama hakkını vermek gerekirse, olumsuz adımlar konusunda diğerlerini aratmayacak tarz ve icatları sığdırma becerisi göstererek “güven” verdi.

Sağlık Bakanının en “başarılı” olduğu konulardan biri de kadrolaşma faaliyeti. Başta merkez teşkilatı olmak üzere Türkiye ölçeğinde önemli sayıda personelin yerleri değiştirildi. GYK bu tabloyu değerlendirerek, önüne görevler koymak üzere toplanıyor. Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının içinden geldiğini söyleyip de onları “içinden geldiği” kötü koşullara mahkum etmeye çalışanlar da hakettikleri şekilde değerlendirilecekler

18 Nisan seçimlerinden sonra kurulan DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümeti, Hükümet Programında sağlıkla ilgili olarak “Genel ve Kişisel Sağlık Sigortası kuracağını” yazmıştı. Hükümet programında bunun dışında doğrudan sağlıkla ilgili çok fazla bir politika yoktu. Haziran başında hükümetin kurulmasından bu yana yaklaşık 6 ay geçti. Hükümet bu süre içerisinde 99 bütçesini ve 2000 bütçesini Meclis’e sundu. Her iki belge de hükümetin mevcut sosyoekonomik sorunlara yaklaşımını göstermeye yeterli. Sonuç olarak çalışandan toplanan vergilerle faizler/borçlar ödenecek, yatırımlar yok denecek kadar az noktada sürdürülecek, büyük olasılıkla da işsizlik artacak. Çalışanlar ve halk enflasyona ezdirmiyoruz diye diye ezdirilecek. Genel olarak Türkiye’de yaşayanların sağlıklılık durumlarını olumsuz etkileyen/etkileyecek olan bu ekonomik politikanın yanı sıra Türkiye’de sağlık alanında politikayı “oluşturan” ve en fazla sağlık çalışanı istihdam eden Sağlık Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yaptıkları dikkate değerdir.

Sağlık Bakanlığı gerek mevcut bütçesi ve gerekse de özellikle hükümetlerin politik tercihleri ile halkın sağlığı adına olumlu iş yapma kapasitesi çok sınırlı bir bakanlık, tıpkı diğerleri gibi. Geçmiş 6 aylık sürede Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatı da bu anlamda öncekilerden farklı olmadı, farklı bir seyir göstermedi. Ama hakkını vermek gerekirse, olumsuz adımlar konusunda -6 aylık süreye- diğerlerini aratmayacak tarz ve icatları sığdırma becerisi göstererek “güven” verdi.

Özlük Hakları:

Sağlık Bakanlığı 6 aylık sürede sağlık çalışanlarının artık dayanılmaz hale gelen özlük hakları için anlamlı hiçbir somut adım atmadı; sanki “bir meslek örgütü” gibi sadece sorunlar olduğunu dile getirdi. Hatta yer yer de Sağlık Bakanı Osman Durmuş tarafından “Eylem yapın ki, ben de Hükümetten daha ısrarla talep edebileyim” tarzında ifadeler de kullanmaktan geri kalınmadı. Sık sık hekimlerin içerisinden geldiğini ve sorunları bildiğini söyleyen Osman Durmuş’un özlük haklarının tahammül edilemez boyutta olduğunu bilip hissederek buna uygun bir ısrar göstermesi söz konusu olmadı. Eylemler konusuna gelince; hekim ve diğer sağlık çalışanlarının da yer aldığı Türkiye’nin yakın tarihinin en büyük ve katılımlı eylemleri Temmuz başından Ağustos’da deprem olana kadar “Sefalet Ücretlerine Hayır” başlığını da içererek Temmuz’taki zamlara yönelik olarak da yapıldı ve bu başlık tüm açıklamalarda da yeraldı. Ama Ankara’daki mitinge beşyüzbinlerin katıldığı, ülke çapında milyonlarca insanın yeraldığı bu etkinlikleri hükümet görmedi, duymadı. Sağlık Bakanı da anlaşıldığı kadarıyla bu etkinliklerin yetersiz ücret zamları içerisinde yapıldığını anlayamadı. Türk Tabipleri Birliği 23 Haziran’da Sağlık Bakanı ile yaptığı görüşmede konuyu dile getirmişti. Sağlık Bakanlığı son günlerde SB Personel Kanunu Taslağı diye bir taslak hazırladı. Ekim 99 tarihini taşıyan Taslak Metni, Kasım ayı sonuna kadar Türk Tabipleri Birliği ve diğer ilgili sendika vb. örgütlere resmen ulaştırılmamıştı. Bu taslağa da bakıldığında (olumlu olup olmadığı ayrı bir konu) özlük hakları ileriye havale ediliyordu. Sağlık Bakanlığı genel olarak sağlık personelinin özlük hakları için olumlu bir şey yapmadığı gibi, deprem bölgesinde çalışanların özlük haklarına yönelik ısrarla dile getirilen taleplere de kayda değer bir yanıt vermedi ve somut bir adım atmadı. Yine de buna rağmen, 17 Kasım 1999 tarihinde Sağlık Bakanı 2000 yılı bütçe sunuşunda “bölgede daha evvelce görev yapan personelin izin, atama ve özlük haklarında yapılan iyileştirmeler yanında bazı sosyal imkanlar da sağlanmıştır” deme cesaretini gösterebildi. Bölgedekiler yaşadıkları için bunun anlamını biliyorlar.

Sağlık Bakanlığı geçmiş 6 ay içerisinde hazırlıkları bitmiş olan Tababet Uzmanlık Tüzüğü’nü halen Başbakanlığa gönderememiştir. Oysa ki 16 Haziran 1999’da Osman Durmuş yaptığı bütçe sunuşunda “Tababet Uzmanlık Tüzüğü de günümüz koşullarına göre değişiklik çalışmaları sonlandırılmış olup, Danıştay Başkanlığınca incelenmek üzere Başbakanlığa gönderilecektir” demişti. 17 Kasım 1999’da yaptığı 2000 yılı bütçe sunuşunda ise “çalışmaların yürütüldüğünü ve son aşamaya geldiğini” ifade etti. Tababet Uzmanlık Tüzüğünü geciktirmek bir yana önemli bir kazanım olan ve üniversitelerdeki akademik yükseltmelerde de -kimi eksikliklerine karşın- örnek alınacak bir uyulama olan Şef-Şef Yardımcılığı Sınavlarını “by-pass” etti. Her ne kadar hukuki süreç Sağlık Bakanlığı’nın aleyhine seyretmekte ise de, Osman Durmuş’un keyfi bir yönetim tarzı yürütmekteki ısrarının belgesi oldu. Deprem ile birlikte Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatının gösterdiği performans başta bölgede çalışan sağlık çalışanları olmak üzere herkes tarafından görüldü, hissedildi. Bölgede çalışan sağlık çalışanlarının bakanlığa rağmen özverili çabalarıyla bugünlere kadar gelindi. Sağlık Bakanlığı bir kuru teşekkürün dışında bölgedekilerin özlük hakları için anlamlı bir adımı atmadı; anlaşıldığı kadarıyla deprem bölgesinde sağlık çalışanlarının da eylem yapmaları durumunda konunun üzerine eğilmeyi tercih etti. Yetmedi, Sağlık Bakanlığı başta eğitim hastaneleri olmak üzere ikinci hatta üçüncü basamak sağlık kurumlarında vardiya uygulamasını başlattı. Vardiya uygulaması aslında bakanlığın ve başta da Sağlık Bakanı’nın bütünlüklü bir sağlık sistemi bilgisinden yoksun olduğu ama işletmecilik konusunda yönlendirilmeye yatkınlığını gösterdi. Bu arada muayenehane hekimlerini rahatlatmayı da unutmadı. Bir televizyon görüşmesinde “bu uygulama muayenehane hekimlerinin de yararınadır. Çünkü daha fazla hasta ile tanışacaklardır ve muayenehanelerine çağırabileceklerdir” dedi. Vardiya uygulamasının akibetini hep birlikte izleyeceğiz.

Hükümet programında Genel ve Kişisel Sağlık Sigortası diye geçen “hibrid yapı” MHP Parti Programında yeraldığı biçimde Sağlık Sandığı Kurumuna dönüştü. 55. Hükümetin “Türkiye halkına hediyesi” diye sunulan Kişisel Sağlık Sigortası artık Sağlık Sandığı Kurumu adı altında 57. Hükümetin Türk Halkına hediyesi olmaya aday. Bu hediyenin çalışanlara ek bir vergi olarak yansıyacağı herkesçe biliniyor. Hükümetin Yeşil Karta ayrılan paraları kıstığı bir ortamda, parası olmayanlara vereceği desteği de bizlerin sırtından çıkartacağı ortada. Dolayısıyla bu sandıktan da hayırlı bir şey beklemek mümkün değil. Zaten mevcut hükümetin de çalışanların talepleri ve lehine bir uygulama yapmama konusundaki ısrarı Temmuz-Ağustos aylarında sınanmıştı. Çalışanlar Türkiye’deki insanlar deprem enkazlarının altında iken, onlar çalışanların aleyhine yasayı çıkartmakla ilgilenebilmişlerdi.

Sağlık Bakanının en “başarılı” olduğu konulardan biri de kadrolaşma faaliyeti. Başta merkez teşkilatı olmak üzere Türkiye ölçeğinde önemli sayıda personelin yerleri değiştirildi. Müsteşardan başlayıp, sağlık müdür yardımcılarına ve hastane başhekimliklerine kadar uzanan bu sarkıntı sonrası büyük ölçüde kadrolaşma faaliyeti olarak yürütüldü.

Sağlık Bakanının 6 aylık süreye sığdırdığı bu başarılar son günlerde “kalorifer tutma” cezası gibi özgün yöntemlerle de renklendi.

Çalışma Bakanlığı ise, Ağustos’ta Meclis’ten geçen yasa taslağının sağlıkla ilgili başlıklarından farkedileceği gibi, çalışanların ve özel olarak da sağlık çalışanlarının aleyhine uygulamalar konusunda Sağlık Bakanlığını aratmayacak bir çizginin sorumlusu oldu. Kadrolaşma konusunda her ne kadar Osman Durmuş’la yarışamasa da SSK bünyesinde de gerek merkez teşkilatında, gerekse de başhekimlikler düzeyinde işe yarar unsurlar uzaklaştırıldı, uzaklaştırılıyor.

İşte GYK, kısaca özetlediğimiz bu tabloyu değerlendirerek, önüne görevler koymak üzere toplanıyor. Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının içinden geldiğini söyleyip de onları “içinden geldiği” kötü koşullara mahkum etmeye çalışanlar da hakettikleri şekilde değerlendirilecekler.

 

GÜNEY İLLERİ TABİP ODALARI TOPLANTISI

Ekim ayında İçel’de yapılan toplantıda bir sonraki toplantının Kahramanmaraş’ta Tam Süre Uygulamasının tartışılması şeklinde yapılması kararlaştırılmıştı. Kahramanmaraş Tabip Odası’nın evsahipliğinde 20 Kasım’da Adana, İçel, Hatay Tabip Odaları ile Kahramanmaraş’tan hekimlerin katıldığı toplantıda tam süre uygulaması ele alındı. Merkez Konseyi adına Dr.Yavuz Üçkuyu sunuş yaptı. Tam süre çalışmanın değişik boyutlarıyla ele alındığı ve bir tasarı taslağı üzerinden de tartışmanın yürütüldüğü toplantı diğer bölgelerde ve daha geniş katılımlarla da değerlendirilmesi dileğiyle sona erdi.

 

mail9.gif (17469 bytes)                    buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)