Tıpta uzmanlık eğitimi üzerine düşünceler
"Bir tüzüğü bile değiştiremedik"

Dr. Cem Terzi

Bazı hatırlatmalar:

* 1958 yılında Avrupa Tıp Uzmanları Birliği (UEMS) kuruluşor. O günden bu güne, Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde tıpta uzmanlık eğitiminin standartlarının yükseltilmesi ve üye ülkeler arasında koordinasyon sağlayarak, asgari müştereklerin standartlaşması için çalışıyor.

* 1993 yılında TTB UEMS'e üye oluyor.

* 1994 tarihinde TTB çatısı altında Uzmanlık Dernekleri Koordinasyon Kurulu (UDKK) kuruluyor.

* 1973, son Tababet Uzmanlık Tüzüğü'nün çıkarıldığı tarih.

* 1994-1999 yılları arasında TTB-UDKK yeni bir Tababet Uzmanlık Tüzüğü aracılığıyla mezuniyet sonrası tıp eğitimi alanında UEMS ile asgari standartlarda müşterekleşmek, bu alanı çağdaşlaştırmak çabası veriyor.

* 2000'e çeyrek kala tüzüğümüzü tüm çabalarımıza rağmen değiştiremiyoruz.

Sonuçtan yola çıkarak neden başarısız olunduğunu anlayabilmek için Türkiye tıp ortamına bir göz atılmalıdır.

Yeni bir yüzyılın eşiğinde Türkiye'de birinci basamak sağlık hizmetleri, koruyucu hekimlik bilinçli ve sistematik olarak tedavi edici hekimlik ile ikame edilmiş, sağlık ortamı "can pazarı"na dönüştürülmüştür. Böyle bir ortamda, "uzmanlaşmak" binlerce pratisyen hekim için bir sabit fikir haline gelmiştir. Altı ayda bir Ankara'nın sevimsiz binalarında yapılan, bilgi ve beceri ölçmekten çok "atları yarıştıran" tıpta uzmanlık sınavına hazırlanmak üzere kurgulanmış ve bu nedenle de mesleklerine yabancılaşmış onbinlerce hekim, bu kısır döngüye terk edilmiştir. Uzmanlaşma saplantısına, birinci basamağın tahammül edilemez çalışma koşulları ile felç edilmiş olması ve tıp fakültelerinde verilen yetersiz tıp eğitiminin uzmanlaşılarak aşılma çabası da katkıda bulunmaktadır. Sağlığın metaya dönüştüğü böylesi bir ortamda, uzmanlaşarak tıbbi teknoloji olanaklarını kullanma becerisine kavuşmak "rant"tan payına düşeni almak anlamına gelmektedir. Bu haliyle, bir nevi "kutsanma" süreci olan tıpta uzmanlık eğitiminin bu eğitime talip olanlar tarafından sorgulanması olanaksızlaşmıştır.

Uzmanlık eğitiminin amacı, basıtçe ülke gereksinimlerini karşılamaya yönelik yetkinlikte uzman hekim yetiştirmek olarak tanımlanabilir. Oysa uzmanlık eğitiminin tarihsel sürecine bakıldığında temel ilkenin hiç değişmeksizin sürdüğü görülmektedir; tıpta uzmanlık öğrencileri kliniklere/anabilim dallarına eğitim verilmek üzere değil, varolan işleri yaptırmak üzere kullanmak amacıyla alınmaktadır. Bu çarpık ancak temel nitelik değişmediği için de, ne iyi planlanmış bir eğitim programından ne de kurumsallaşmış ciddi geleneklerden sözedilebilir. Usta-çırak ilişkisinin olumlu anlamını da içermekle birlikte, bundan çok öte bir kapsamı olması gereken tıpta uzmanlık eğitimi ne yazık ki, hizmet verme temelinde bir "köprüden geçme" sürecidir. Eğitim hakkı tanımlanmamıştır. Görev ve sorumluluk sınırları iyi çizilmemiştir. Yeterlilik koşulları çok tartışmalıdır. Eğitim kurumlarının nitelikleri, eğitici özellikleri ve sayısı, eğitim programı bir standarttan yoksundur.

Eğitim kurumlarında bir değer olarak "dayanışma" yerine "yarışma" egemendir. Bu yüzden kurumlar eğitim olanaklarının paylaşılmasına yanaşmamaktadır. Eğitim kurumlarının "afiliasyonu" büyük balığın küçük balığı yuttuğu ve tüm küçük balıkların bir gün büyük balık olma düşüne yattığı bu ülkede "aspirasyon" olarak algılanmakta ve her dile getirildiğinde kimilerinin ağzını sulandırmakta, kimilerinin de tüylerini diken diken etmektedir. Paylaşmanın bir irade olarak konulmadığı ve dayanışmanın bir kültür olarak benimsenmediği bir ortamda eğitim kurumlarının afiliye edilebilmeleri bir çare olarak makul görenmemektedir.

Çağdaş erişkin eğitimi anlayışı çerçevesinde eğiticilerin eğitimine gerek duyulmaktadır. Oysa eğiticilerin tıpta uzmanlık eğitimine ayırdıkları süre giderek azalmaktadır. "Surtime", özel muayene/ameliyat katkı payı, mesai içi özel, mesai dışı özel gibi uygulamalar eğitim ortamını yozlaştırmaktadır. Eğitim kurumları bir işletme, hatta özel bir işletme mantığı ile idare edilmekte ve öncelikler sıralaması değişmektedir. Hizmet, araştırma, eğitim evrensel üçgeninin yerini beş kenarlı sapkın "yamuk"lar almaktadır. Akademik ünvanlar eğitim kurumlarının dışında kullanımakta, nitelikleri dışında amaçlara alet edilmektedir.

Akademik yükseltme standartları oluşturulmamaktadır. Uluslararası dergilerde yayınlanmış makale sıralamasında Türkiye'nin Yunanistan'ı geçmiş olmasıyla övünülmekte ama Türkiye'nin patent başvurularında kaçıncı olduğu ya da ne kadar buluş niteliğinde çalışma yapıldığı ile ilgilenilmemektedir. En önemlisi bilimsel çalışmaların ne kadarının topluma döndüğü ile ilgilenilmemektedir. Amaç Yunanistan'ı geçmek olursa ufku nitelik değil, nicelik belirlemektedir.

Uzmanlık eğitiminin düzenlenmesi ve yürütülmesinde bir çok kurum, YÖK'e bağlı tıp fakülteleri, Sağlık Bakanlığı'na bağlı eğitim hastaneleri, Çalışma Bakanlığı'na bağlı SSK eğitim hastaneleri, uzmanlık dernekleri ve TTB rol oynamakta ve sorumluluk almaktadır. Uzmanlık belgesi Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmaktadır. Bu yüzden Tababet Uzmanlık Tüzüğü'nü tartışarak iyileştirmek, tıpta uzmanlık eğitimi alanını iyileştirmek için atılmış önemli bir adımdır. Ancak sanıldığının aksine bunun sadece yasal bir düzenleme olmadığını sürecin kendisi bize öğretmiştir. Sürece katılan kurumların ciddi nitelik ve olaylara yaklaşım farklılıkları sözkonusudur. TTB, bir demokratik kitle örgütüdür. Geçmişiyle toplumcu özünü ve demokrasi geleneğini öne çıkarmıştır. UDKK sürecinde uzmanlık derneklerinin niteliklerinin kendilerinden beklenen işlevlere yanıt vermeye uygun olmadığı anlaşılmıştır. Uzmanlık derneklerinde alanların temsiliyetleri açısından yaşanan sorunlar, her bir grubun etrafına bir tel örgü çekip ortaya da bir bayrak dikerek o alanı savunma refleksinden kaynaklanmaktadır. Bu yaklaşım alanın kamusal niteliği ile örtüşmemektedir. Ego-dernek-santrik tutumlar yüzünden çok sıkıntılar yaşanmıştır.

UDKK kandini bir sivil toplum örgütü olarak tanımlamaktadırb Dernekler de işlevlerini kongre düzenlemek, dergi çıkarmak, nihayetinde "bir nüfuz grubu" olmaktan öteye taşırlarsa gerçek anlamda karşılık bulacaklardır. Katılımcılık, şeffaflık, demokratik seçim gibi yönetsel mekanizmalar hayata geçirilmelidir. Alanlarına, veri toplama, arşiv oluşturma, tarihsel döküman biriktirme, insangücü planlaması, ülke sorunlarının saptanması, bunların çözümlerine yönelik çabalar üretilmesi, uygulama kılavuzları hazırlanması, bunların güncelleştirilmesi, etik kılavuzlar hazırlanması, tıpta uzmanlık öğrencilerine ve pratisyen hekimlere yönelik danışmanlık-kılavuzluk hizmetlerinin verilmesi vs. konularında sahip çıkabilmeleri gerekmektedir. Bu da ancak bir demokratik yeniden yapılanma ile mümkün olabilir. Uzmanlık dernekleri toplumsal sağlık sorunlarını öncelemiyorlarsa, bu konularda verileri, çözüm önerileri ve planlamaları yoksa eğitimde de toplumsal ölçekli bir boyutta sorumluluk oynamaya soyunamazlar. Basit bir örnek üzerinden gidersek, Ulusal Cerrahi Derneği bu ülkede kasık fıtığının insidensi ve morbiditesinin saptanmasında, kasık fıtığı onarımı için seçeneklerden hangisinin nüksünün ve maliyetinin en az olduğunun saptanmasında ve bu yöntemin öğretilmesi ve yaygınlaşması çabasında Ulusal Cerrahi Kongresi'nde laparoskopik fıtık tamiri kursu düzenlerse, bu ne akıllara ne vicdanlara sığar.

Yeni Tababet Uzmanlık Tüzüğü yetki ve sorumlulukların yukarıda sözünü ettiğim kurumlar tarafından paylaşılmasını öngördüğü için ve kurumlar değindiğim ve değinmediğim (YÖK ve Sağlık Bakanlığı'nın yetki ve sorumluluk paylaşılmasına nasıl bakabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek) özellikleri nedeniyle böyle bir değişime henüz hazır olmadıkları için bir anlamda ölü duhuldür. Ancak asıl kazanım, sonucu değil, süreci kazanmak olacaktır. Süreç kazanımlarla sürmektedir. Şimdi yapılması gereken sanki Tababet Uzmanlık Tüzüğü değişmiş gibi davranmak, yeni tüzükte öngörüldüğü gibi eğitim alanını düzenlemeye çalışmak olmalıdır. Gönüllü yeterlilik sınavları, yeni rotasyon alanları, uygulama defterleri gibi bir çok konuda eğitim alanını iyileştirecek çalışmalar, yasal düzenlemeye gerek olmaksızın gerçekleştirilebilir. Kurumları işlevsel kılanın insanlar/bizler olduğu unutulmamalıdır. Buket Uzuner'in çok güzel tarif ettiği üzere şimdi "... mış gibi yapmak" zamanı... Çok zorlanacağımızı da sanmıyorum! Sanki özgürmüş gibi yaşamıyor muyuz? Sanki demokratik bir ülkedeymişiz gibi yaşamıyor muyuz?

Sanki bizler gerçeğin peşindeki, kendinden bile tarafsız bilim insanlarıymış gibi yaşamıyor muyuz?!

Bu sefer de iyi bir şey için Tababet Uzmanlık Tüzüğü için "mış gibi yapalım" Ne dersiniz?

* Yrd.Doç.Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı.

 

 

mail9.gif (17469 bytes)                    buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)