MARMARA SALLANIRKEN...

Dr. Bülent Aslanhan

Beş yıl sonra ilk kez memleketteyim. Tarihin derinliği Kapadokya, geleceğin umudu geçmişin uygarlığında olabilir mi diye düşünürken gelen haber: MARMARA SALLANIYOR.

Önce, acaba Bursa sorusu. Önemli bir tahribat yok sonucuna ulaşmak, saatler alıyor. Tatil düşünecek zaman değil, yoldayız.

112 AYKH Komuta Merkez bahçesinde, 13 ambulans, onlarca sağlık personeli; ambulanslarımız ilk yardım malzemeleri ve gıda, kişisel hijyen malzemeleri, su vs. ile dolu. Cesetler yollarda kalmış haberi. Hemen formaldehit bulunmalı. Nasıl uygulanır? Öğreni-yoruz. 112 gönüllü ambulansları, resmi ambulanslarla birlikte deprem bölgesinde. Ceset torbalarını unutmadık.

Yalova'dayız, bir kısmımız kalıyor. Bir kısmımız Çınarcık'a devam ediyoruz. Ortalık TV filmlerindeki bombardıman sahneleri gibi. Tavanı, tabanı birleşmiş onlarca ev. Bazı enkazların başında kurtarma ekipleri, izliyoruz. Fransız ve Malezya ekibi, yan yana iki enkazda "canlı" kurtarmaya çalışıyor. Yüreğimiz kıpırdıyor. Ne olur, yaşıyor olsunlar. Malezyalılar, olağanüstü çabadalar. "Türk'ün, Türk'ten başka da dostu varmış" daha iyi anlıyorum. Daha sonra tanışacağım "Sınır Tanımayan Hekimler" (MSF) bunu bana daha iyi hatırlatıyor. (Nobel ödülü daha bir yakıştı onlara, dostluğumuz gururlandırdı beni.)

Bir yandan enkaz çalışmaları, diğer yanda Çınarcık'ta hiçbir şey yokmuş gibi denize girenlerin sayısı, hiç de azımsanmayacak kadar. "Bazen, Türk'ün Türk'e hayrı yok" galiba, canımız sıkılıyor. Gölcük'e doğru devam ediyoruz.

Yalova Gölcük arası, çok sayıda sağlık ekibi ama bir de o oranda karmaşa. Anlıyoruz ki, gerekli koordinasyon yapılmazsa, bir yandan ihtiyaç duyan insanlar, öbür yandan "Gönüllüler felaketi..."

Hava kararırken Gölcük'teyiz. Gece. Her yer karanlık. Bazı enkaz-lar başında projektörler ve kurtarma ekipleri. Enkazlardan artık canlılardan çok ölüler çıkıyor. O kadar çok ki, hemen gömülecek olanlara dokunmuyoruz bile. Transport edileceklere formaldehit uygulu-yoruz. İlk defa yapıyorum ama çok zor bir uygulama. Her yer çok kötü kokuyor. Burnumda yakıcı bir koku, yüreğim yanıyor. Aklıma Beyrut geliyor, TV görüntüleri. Bir şehir gece bombalansa, böyle olmaz sanırım.

BİR SABAH KALKTIM, EY ŞEHİR SEN YOKSUN...

Her ne kadar en yetkili ağızlar, var olan geç müdahale, koordinasyon bozukluğu ve beceriksizliklerini "olayın boyutunu anlayamadık"diye açıklasalar da, biz gözlemlerimizi aktarınca, "daha az yetkili" 112. Şube Müdürlüğü ve Sağlık Müdürlüğü hemen anlıyor. Artık, Gölcük'te kalıcı bir hizmet için hareket ediyoruz. Seviniyoruz. Heyecanlıyız. "Daha az yetkililerin" duyarlılığı memnunluk verici. Artık gönüllü felaketinin bir parçası değil, trafik karmaşasının bir aracı değiliz. Bu deneysel yan resmi, yarı gönüllü sağlık hareketimize Bursa Tabip Odası da destek olacak. Ne güzel.

MARMARA SALLANDI

Acı çok büyük. Ne kadarını sarabilirsek artık. Türkiye ağlıyor. On binlerce can kaybı, on binlerce yaralı, büyük ekonomik kayıp, etkilenen milyonlarca insan. İlk günlerle birlikte, gönüllüler ordusu, sivil toplum örgütleri, yabancı dostlarla el ele, hep birlikte yardıma koşma zamanıdır.

GÖLCÜK-GÖZLEMENTEPE

Enkazlardan umut kesildi. Canlı kalanlar dağlık bölgelere çekili-yor. Çadırkentler. Çadırdan kent olur mu? Vallahi oluyor. Hatta oldurmak için biz de çok uğraştık.

Gölcük'ün en büyük çadırkenti, GÖZLEMENTEPE. Adı gibi bütün körfezi gözleyen bir tepe. Kızılay'ın herkesin bildiği "külah" tipi çadırlarıyla kurulan bir kent.

Bursa 112 gönüllülerinin önce 3 çadırla başlayan sonra desteklerle 6 çadır, 1 kabin, 1 konteynırla devam eden sağlık merkezi, eczane, yardım malzeme dağıtım deposu, lojman, mutfak vs. güçlenen merkezi. Bursa'dan yaklaşık 300 sağlık çalışanının emeği ile binlerce insanın sağlık umudu haline gelen iddiası büyük, söylemi mütevazı bir merkez.

Poliklinik merkezleri, tedavi edici hizmetler, gebe takipleri (Zübeyde Hanım Doğum ekiplerine teşekkürler), çocuk izlemleri, 14-59 yaş kadın izlemleri, aile planlaması, eczane hizmetleri (en gelişmiş eczanelerden fazla ve yeterli ilâç hem de ücretsiz), saha çalışmaları, vs. KEŞKE SAĞLIK OCAKLARINI DA BÖYLE ÇALIŞTIRABİLSEK.

Acıları sarmaya çalışırken, Bursa'dan inanılmaz bir dayanışma, Pratisyen hekim, hemşire, sağlık memuru, şoför. Halk sağlığı, psiki-yatrist, kadın-doğumcu, genel cerrah, nörolog. İnanmayacaksınız ama çocuk cerrahı, radyoloji uzmanı vs. I. Basamak ağırlıklı bir hizmet sunumunda bunlar ne ola ki demeyin. Sağlık dayanışma duygusu herkesi sarmış durumda ve hepimize büyük güç veren bir destek oluşmuş bile.

Temel sağlık deyince, ihtiyaçlar ve istekler artıyor. Bir bakıyorsunuz, 150 mm. PVC 400 m boru, 10 tane 100/150, 10 tane 75/100 redüksiyon ve ayrıca 75/100 T bağlantı istiyoruz. Yanıt, "bu ne ya!" "Gönderin işte bulabilirseniz." Atık su sorun oldu. Çadırkenti su bastı, elde kazma kürek çukur kazıyoruz. Atık su kanalı yapacağız. Yapacak başka kimse yok mu? Vallahi yok.

Önümüze gelenden seyyar tuvalet istiyoruz. (Her türlü sahra tuvaleti biçimlerini öğrendik.) Kiminden banyo kabini istiyoruz, çünkü insanlar yıkanamıyor, paraziter hastalıklar aldı başını yürüdü (bit, uyuz). Banyoları kuruyoruz.

Günlük istekler değişiyor. Çünkü çadırkent ihtiyaçları da değişi-yor. (Çadır deyince hergün Kızılay'a küfrediyoruz. Bu dinozorlardan ne zaman kurtulacağız.) Top top bildiğimiz naylon örtülerden istiyoruz. Yağmur yağdı, çadırları su basıyor. Üstüne naylon sermeli. Çadırkent sakinlerinin en büyük serveti, su geçiren bu çadırları sarabilecek kadar naylon örtüye sahip olmak olacak. Lojistik destek artı-yor, naylonlar artık çadırları sarıyor.

Bir yandan sağlık sorunları ile ilgilenirken, diğer yandan kazma kürek elde altyapı çalışmalarını tamamlamaya çalışıyoruz. Sahi "olayın boyutunu anlamayanlar" nerede yahu? Haberi sonradan geliyor, depremi fırsat biliyorlar. "Mezarda emeklilik", "Tahkim Yasası"nı geçirmişler Meclisten. Öfkeleniyorum birden, bak bu delikanlılığa sığmaz. Emek cephesinin o kalabalık eylemleri aklıma geliyor. Biz deprem yarası sarmaya çalışırken, ortalığı boş bulmuşlar, milyonlarca çalışanı afetzede yapacak yasaları Meclis'ten geçirmişler. (Ayıp, ama bunlarda utanma yok) Afet bölgesine neden gelmediklerini anlıyorum.

Neyse, hesahlaşma başka bir bahara. Biz işimize dönelim. Çadırkent çok kirlendi, her taraf çöp. Ekip hazır, ellerimizde eldiven ve çöp torbası, çocuklarla birlikte güle oynaya "mıntıka temizliği" yapıyoruz. Çadırkent pırıl pırıl. Umarım, bu çocuklarla ülkemizi de pırıl pırıl yaparız. Çocuk gözleri gibi ışıl ışıl.

"Mehmetçik, Mehmet" görev başında, haklarını teslim etmemiz lazım. Lk günden bu yana omuz omuzayız. Çakılan çadır kazığında bile emekleri var. Yardım malzeme dağıtım depomuz, büyük bir titizlikle çalışıyor. ÇTF (Çadırkent Tespit Fişi) sadece aşılar için değil, yardım malzemelerinin ihtiyaç sahiplerine ulaşabilmesi için de önemli bir veri tabanı oluşturuyor. Battaniye, iç çamaşırı, kışlık eşofman, elbise, su, süt, tırnak makası, çocuk bezi, mama, kadın bağı, yağmurluk vs. vs. hipermarket gibiyiz ama ücretsiz, hem de dengeli.

Kolektif bir çabayla örgütlenen iki ayın öyküsünü bu yazıya sığdırmak belki de çok güç. Birikmiş, önemli bir çok deneyim başka yazılarla paylaşılabilir sanıyorum. Gölcük'te bir gece yarısı TTB Gölcük Koordinasyon Merkezi'ne merhaba derken, 112 gönüllü hareketinin Gözlementepe Deneysel Sağlık hareketinden çok parçalı, dağınık ve samimi dökebildiklerim karanlıklarda ses bulur mu bilmi-yorum.

Buralarda çok şey öğrendik. Ama belki de en önemlisi, başarı, iktidar, kariyer, para hırslarından hepimiz uzaklaşarak, acımızı, hüznümüzü, sevincimizi, öfkemizi, umutlarımızı ortaklaştırıp, acıları belki biraz hafifletebilme ortaklığını paylaştık. Bu umuda emek taşıyan tüm insanların, tüm dostların ellerine bin kere sağlık. Ne diyeyim. Kolay gelsin arkadaşlar. Gölcük'ten selamlar.

 

 

 

mail9.gif (17469 bytes)                                                buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)