Görevzede Ordusu İstemiyoruz!

TTB’nin deprem bölgesindeki koordinasyon merkezlerinde değişik dönemlerde görev almış hekimler, TTB Merkez Konseyi ve Merkez Yürütme Kurulu üyeleri 2 Ekim 1999’da İzmir’de biraraya gelerek deprem bölgesindeki son durumu değerlendirdi. TTB’nin Marmara depremi sonrası yürüttüğü çalışmalar, bölgedeki sağlık alanında yaşanan sorunlar, sağlıkçıların içinde bulunduğu koşullar ve gelecek dönem faaliyetlerinin tartışıldığı toplantı İzmir Tabip Odası’nda gerçekleşti.

tp51-9.GIF (25043 bytes)                                   tp51-2.GIF (22270 bytes)

İzmir Tabip Odası başkanı Suat Kaptaner’in giriş konuşmasının ardından toplantı açılış konuşmasını yapan Füsun Sayek sağlığa ayrılan yerin Başbakanlık Kriz Masası rapor kitapçıklarında bile 1 sayfa ile sınırlı olduğu bir ortamda TTB’ne düşen sorumluluğun çok fazla olduğunu belirtti ve ekledi “bize bu kadar ağır bir görev düşmese çok mutlu olurduk. Keşke bize ihtiyaç kalmasaydı” Salondaki herkesin paylaştığı bir duyguydu bu. Keşke bize, TTB ve bağlı odalara üye hekimlere, bu örgütün aktivistlerine bu kadar iş düşmeseydi. Keşke bu ülke, devleti kamusal sorumluluklarından “arındırmaya” çabalayan hükümetler yerine, devletin varlık nedeninin ülke insanlarının sağlıklı, mutlu, geleceğe güvenle bakan insanlar olmalarını sağlamak olduğunu bilenlerce yönetilseydi. Keşke bu ülkenin sağlık bakanlığı, sağlığı alınır satılır bir meta haline getiren uygulamalar yerine herkese eşit, ücretsiz sunulur hale getirmeye yönelik uygulamalarda bulunsaydı. Keşke özel (kişisel) sağlık sigortasına kafa yordukları kadar, darmadağın olmuş, örgütsüz sağlık hizmeti yerine; planlı, toplumsal yaşamın her alanında o alanın gerekleri doğrultusunda örgütlenmiş ve işleyen bir sağlık sistemi için kafa yorsalardı. Bu “keşke”leri uzatmak mümkün. Ama iş “keşke”lerle olmuyordu, olmazdı. Yapılacak şey bu “keşke”leri gerçeklere çevirmek için birlikte mücadele etmek, hükümetleri devletin asli görevlerini yerine getirmeye zorlamak olmalıydı. O gün İzmir’de o toplantı salonundaki insanlar, bu mücadelenin haklı gururu yanında deprem bölgesinde yaptıkları özverili çalışmaların övüncünü yaşıyorlardı. Çok önemli rtesbitler yaptılar ve çok önemli çözümleri karara bağladılar.

Bu tesbitlerden birincisi: sağlık personeli her zaman olduğu gibi büyük özveri içinde çalışmaktaydı. Deprem öncesinde bile yanlış uygulamalarla felç edilen, donanımı, personel açığı tamamlanmayan 1. basamak sağlık hizmetleri, depremle tam olarak çökme noktasındaydı. 1. basamak sağlık hizmetlerini ayakta tutan sağlık çalışanlarının özverili çalışmasıydı. Bakanlık kendi merkezi zaafını, bölgedeki sağlık müdürlükleri ekiplerinden, gönüllü giden hekimlere kadar bölgedeki tüm sağlık çalışanlarının özverisi üzerinden giderme telaşındaydı. Sağlıkçıların özverili olmalarının zorunlu olduğu fikrine o kadar kapılınmıştı ki, İzmir’den 400 sağlık çalışanının belediye otobüslerinin bakalit koltuklarında, 5 saatlik yolu 12 saatte aşarak bölgeye gönderilmesi “doğal” algılanmaktaydı. Öyle ya canım, ne vardı bunda! Üstelik bu insanların beslenme, barınma koşulları dahi hazırlanmamış hatta görev yerleri bile kesin olarak belirlenmemişken onlardan özveriyle çalışmaları bekleniyordu. Kimsenin böyle bir uygulama yapmaya hakkı olmamalıydı. Depremzedeleri beceriksiz uygulamalarla hükümetzede yapanlar şimdi de sağlık çalışanlarını görevzede yapmaktaydılar. Buna izin verilemezdi verilmeyecekti. Bölgedeki sağlık çalışanlarının mağdur olamasını önlemek ve sağlık hizmetlerini etkili kılmak için;1) Sağlık çalışanlarının barınma ve beslenme sorunları hemen çözülmeli. Bunun için bölgedeki birimlerimizden gelen raporlar doğrultusunda ihtiyaçlar ve olanaklar belirlenerek TTB tarafından başbakanlık nezdinde gerekli girişimler yapılmalı,

2) Depremzede sağlık çalışanları gönüllü çalışabilenler hariç çalışmak zorunda bırakılmamalı.

3) Sağlık personeli en az kayırılan en çok horlanan kamu personeli olmaktan çıkarılmalı. Sağlık bakanı sağlık çalışanlarına ödeme sözü verdiği tazminatı ödemeli.

4) Odalarımıza depremzede sağlık çalışanlarına yardım etmek için başvuran hekimlerle bu yardıma ihtiyacı olan ları buluşturacak ve yardımları sürekli kılacak mekanizmalar kurulmalı.

6)Olağanüstü bölgelerde hafta sonu çalışma nöbete çevrilmeli, olağan bölgelerde ise kaldırılmalı.

7) Bölgeye gidecek sağlık çalışanlarına adaptasyon eğitimi verilmesi sağlanmalı.

Toplantıda yapılan tesbitlerden ikincisi bölgenin sağlık durumuyla ilgiliydi: 17 Ağustos’tan beri yaşamın pek çok alanında az da olsa bir iyileşme varken sağlıkta durum gittikçe kötüleşmekte riskler artmaktaydı. Bölgedeki insanların sağlıklarını korumak için TTB’nin bu zamana kadar yürüttüğü daha çok denetleyici, yol gösterici, organizasyonu sağlamaya yönelik çalışmalar artırılarak devam ettirilmeliydi. “durumdan vazife çıkaran” tarz yerine bunu da ihmal etmeyen ama daha planl,ı programlı, ileriye dönük çalışmalar yapılmalıydı. TTB, bundan sonraki olağan üstü durumlara hazırlıklı ollabilmek için olağanüstü durumlarda sağlık hizmetleri ekibini ve çalışma alanını genişletmeli ve gerekli kaynağı sağlayarak bu konudaki alt yapı eksikliklerini gidermeliydi. TTB bölgeye ilişkin, Prof. Hamdi Aytekin’in deyimiyle “lafı az, rakamı tablosu bol, ayrıntılı, bilimselliğine kimsenin itiraz edemeyeceği” raporlar hazırlamalı ve bu raporlar aracılığı ile dikkatleri bölgenin sağlık sorunlarına çekmeliydi.

Yaklaşık 7 saat süren toplantıda bölgeye ve TTB çalışmalarına ilişkin pek çok ayrıntı dile getirildi, pek çok görüş paylaşıldı. Esas üzerinde durulan yukarıdaki iki tesbitin gereklerini yerine getirecek somut organizasyonlar planlandı. Toplantı bittiğinde katılanların yüzlerinden yeni görevleri gerçekleştirecek olmanın, ekip çalışmalarına motivasyonla dönüyor olmanın heyacanı okunuyordu.

 

mail9.gif (17469 bytes)                    buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)