Benim Doğan Abim...
Dr. Ata Soyer

Yıl 1972. Bize göre biraz kalınca sayılabilecek, dağınık görünümlü, şişe camı gibi gözlüklü ve sürekli sigara içen bir adamı bize göstererek, "İşte Kaplan'a silah çeken adam bu" dediklerinde, ona saygı duymuştuk. Çünkü, "Kaplan" denilince, he-pimiz tir tir titriyorduk.

Yıl 1974. Mithatpaşa Caddesi'nde, eskiden MİT binası olduğu rivayet edilen-sanıyorum 3 katlıydı- binaya bizi götürdüğünde, henüz binada çok eksik vardı. Orası, bizim derneğimizin ilk binasıydı. İlk toplantılar, eğitim çalışmaları, ilk kavgalar, ilk seçimler, hep o binada ve onunla yaşandı. Halen bile tanımaktan mutlu olduğum ilk "abilerimi" orada tanıdım; Kürşat, Alper, Sait, Salim... Ve de arkadaşlarımı; Adnan, Yusuf, Sedat, Jale... Hatta, sırf Kız Teknik'in derneği orada diye, derneğe gelmeye başlayan arkadaşlarımızı da...

Yıl 1978. Biz Mardin'e giderken, onun Ağrı'ya gittiğini öğrendim. Orada köylülerle "satranç" oynamış. Başka konulardaki sabırsızlığının tersine, satrançtaki sabrı şaşırtıcıydı.

1980 sonrası, askere gitmişti. Şans eseri, Etimesgut Tank Taburu'nu çekmişti. Babamın "iş arkadaşı" olmuştu. Bu "arkadaşlık", abi-kardeş iliş-kisini pekiştirdiği gibi, ilişkiye hoş bir renk de getirmişti; zaman zaman bana kızdığında, "seni döveceğim ama, askerlik arkadaşımın oğlusun" derdi. Bir sürü sürgün tehdidi, baskı vb. altında askerliğini tamamladı.

Yıl 1983. Bu arada, birlikte uzmanlık sınavlarına çalıştık! Özellikle, arkadaşları arasında "Katil" diye bilinen İhsan abinin de yönlendirmeleri ile, Radyoloji sınavını kazandık. Birlikte Numune Hastanesi'nde ihtisasa başladık. Güvenlik soruşturmamdaki sorunları aşmadan, tayindeki sıkıntıların çözülmesine kadar yardımcı oldu.

1986'da bir yasa değişikliği gündeme geldi. Girdiğimizde "4 yıl" olan ve Radyoloji adı altında Radyodiagnostik ve Radyoterapi olarak birlikte verilen ihtisas, ikiye ayrılıyordu ve isteyen bu değişiklikten yararlanarak birini tercih edebiliyordu. O da, 3 yılı ve Radyodiagnostik'i tercih etti. Ben devam ettim. 1986'da ihtisas alıp, Belediye Hastanesi'ne tayin yaptırdı.

1988'e doğru, ATO'daki işler nedeni ile bir süre küstük. Zaten, onunla kavga etmeden, iyi dost olunamayacağını öğrenecektik. Böyle bir ortamda, Nisan 1988'de yapılacak seçimlere girecek liste konuşuluyordu. 1986-1988 ekibinden Selim abi ile benim devam edeceğim, yeni arkadaşlarla yeni bir ekibin çıkması fikri gündemdeydi. O tartışmalar sırasında, Selim abi, eleştirilere tepki olarak adaylıktan çekildiğini açıkladı. Ben de, onunla çekildim; iş ki-litlendi. Bir grup arkadaş da, bu ki-litlenmeyi çözmek için çaba harcıyordu. O da, bu çabayı harcayanlardandı. Küslüğümüz sürüyor, ama bu konu önemli diye konuşuyorduk. Tartışmanın bir noktasında, bana kızarak "ulan amma p.ştluk yapıyorsun" dedi. Ben de, "senin talebenim, senden öğrenmişimdir" diye yanıtladım. Taşı gediğine koydu; "Ben öğrettiğimde, bu kadarını öğretmemiştim. Sen sonradan öğrenmişsin" dedi. Bu tartışma, barışmamızı da sağladı. Kilidi de çözdük.

Yıl 1988, Kasım'ın 6'sı. Kılıç'larımızdan Cengiz'i bir trafik kazasında yitirdik. Cenazesini birlikte İstanbul'a götürdük. Yeniköy Mezarlığı'na defnettik. Sonra birlikte gidip- Şükrü Güner ve İstanbul'dan da arkadaşlarla- Yeniköy'deki bir meyhanede, Cengiz'in anısına içtik. Yine hep beraber trenle döndük. Döndüğümüzde öğrendik ki, o ve iki arkadaşı Belediye Hastanesi dışına sürülmüştü. Neden-bahane desek daha doğru olur-Cengiz'in cenazesinde benim yaptığım konuşmaydı. Can Yücel'in Deniz'ler için yazdığı şiiri okumuş, mezarının başında kendisini anmak için içeceğimizi söylemiştim. "Kınalı" Mehmet buna sinirlenmiş, arkadaşlarımızı sürmüştü. Ona karşı, Ankara Tabip Odası olarak bir kampanya başlattık. "Kınalı" başını oldukça ağrıtmıştı. 1989 seçimleri sonrası, Karayalçın, onları geri hastaneye aldı.

1989'da başhekim oldu, Belediye Hastanesi'ne. Üstelik, Orhan Aybers'in başhekim olması için çabalarken. Çok sayıda insanın işe alınmasında emeği geçti.

Ankara Tabip Odası ve Türk Tabipleri Birliği'nde yönetici görevi almadı ama, hep işlerin içinde oldu. Sonra, Doğan Röntgen. Muayenehanenin TTB'ye yakın binaya taşınması, SSK macerası. Giderek, daha az görüşmek. Hatta bir keresinde, telefonla birbirimize hastalıklarımızdan söz ediyorduk. Benim diyabetim. Onun kolesterolü. "Ulan" dedi, "tıpkı babalarımıza benzedik". "Neren ağrıyor, neren hasta. Bu yaşta, bu kadar hastalık lafı edilir mi?

1997 yazında, İzmir'e giderken vedalaştık. Yaklaşık bir yıl sonra, hastalık haberini duydum. 1999 Ekim'inde de anısına bir yazı yazıyorum. Evet, ben "Kıvılcım"ın "mızıkçı amcası", her zaman "abiliğini" hissetttiğim Doğan abiyi, yukarıdaki öznel notlarla anımsıyorum. Biliyorum ki, onu anlatmak, bir yazıya sığacak kadar kolay değil. Ben sadece, onunla kurduğum iyi dostluktan bazı satırbaşları aktarıyorum. Mutlaka, onun diğer dostlarının, çok daha fazla anıları vardır. Ve biliyorum ki, insanların öyküsü, onların kurdukları dostlukların, dostlarında bıraktıkları öznelliklerin toplamıdır. Doğan Abi'nin, bu toplamının epey büyük olduğunu biliyorum.