Ey sivil ruh, geldiysen kapıya iki kere vur!...

Dr. Hakan Ţen

Önündeki cam kırıklarını görünce, ani bir fren yaparak sağa yanaştı Metin. Birdenbire geliş ve gidiş yönüne iyice yanaşmış ve orta hattı tamamen boş bırakmış halde tek sıra bir konvoya girdik. Yol boyunca gitgide cam kırıkları artıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, orta şeritte birden karşımıza çıkan ve elindeki kalınca sopayı tehditkar bir şekilde sallayan delikanlının "sağ yanaş sağa" diye bağırdığını duyduk. 20-30 m. kadar sonra elinde bir levye demiriyle aynı işi tekrarlayan birini daha gördük. Kocaeli'nden Adapazarı'na varıncaya kadar bu zincir devam ediyordu ve tek bir polis görünmüyordu. Kocaeli-Adapazarı arasında, yol civarındaki yerleşim birimlerinin gençleri, kendi bildikleri bu yöntemle (aslında hiç de yabancı olmadığımız) orta şeridi boşaltarak, yardım konvoylarının ve ambulansların geçişini sağlıyordu. Aslında çok yaşamsal bir işlevi inanılmaz bir uyum ve disiplin ile yerine getiriyorlardı. Yardım konvoyları ve ambulanslar rahatlıkla ilerliyorlardı. Bu trafikle Adapazarı'na ulaşmamız, Adapazarı Devlet Hastanesi'ni bulmamızdan daha kısa sürdü. Adapazarı'nı bildiğim halde yıkılan binaların yolları kapatması ve ekibimizde bu görüntülerin yarattığı şok nedeniyle Devlet Hastanesi'ni bulmamız bir hayli uzun sürdü.

"Duyar duymaz atladım geldim" diyordu, bizi Adapazarı Devlet Hastanesi'nin bahçesinde karşılayan intern doktor. Gelir gelmez, morgun başına oturmuş ve en zor görevlerden birini üstlenmişti. Bahçeye koyduğu masasında, elinde ölenlerin listesi, cesetleri sahiplerine teslim ediyordu. Masanın yanıbaşındaki soğutucu tırların kapıları açıldıkça, ölümün soğukluğu, o katlanılması zor kokuyla üzerimize siniyordu. Aynı gün İzmir'den gönüllü gelen bir halk sağlığı uzmanı, çeşitli illerden gelen ambulanslara yardım malzemeleri koydurarak, ayakta kalan sağlık ocaklarına ulaştırmaya çalışıyordu. Tamamen gönüllü olarak gelen, sayılarını ve uzmanlık alanlarını bilmediğimiz bir çok hekim Devlet Hastanesi'nin bahçesine gelen hastalara müdahale ediyordu. TTB acil durum tespit ekibi olarak bölgeye gittiğimizde yaşadığımız Adapazarı kesitleriydi bunlar. Daha sonra TTB Merkez Konseyi bu bölgelerde; TTB Deprem Bölgesi Koordinasyon Merkezleri açmaya karar verdiğinde, Adapazarı bölgesinde çalışmak istedim.

TTB Deprem Koordinasyon Merkezi'nde bir kaç gün aralarla değişen 5 hekim çalışıyorduk. Biri koordinasyon görevini üstlenmek üzere, çadırkentler ve sağlık ocakları dolaşılıyor, kriz masasında temsil ediliyor, diğer sivil toplum örgütlerinin kurduğu il koordinasyon toplantılarına katılıyorduk.

Bir gün, il koordinasyon toplantısı sırasında yorgunluktan sandalyesine yığılan mimar isyan ediyordu. 7 gündür tek başına gönüllü hasar tespitinde gece yarılarına kadar çalıştığını ve 338 binaya oturulamaz raporu verdiğini anlatıyordu. Gönüllü olarak gelmiş ve 7 gün olmasına rağmen ikinci bir mimar ya da mühendis bulunamamıştı. Elinde hasar tespiti olmayan bina sahiplerinin enkazları temizlendikten sonra tazmin için bir hak iddia edemeyeceklerini düşünerek, tüm tükenmişliğine rağmen direniyordu. Ertesi gün karşılaştığımızda yüzünde muzip bir gülümsemenin izleri vardı. Israrla sağlam olduğu iddia edilen vilayet binasının boşaltılmasını sağlamıştı.

Zor bir günün akşamında, çadırımızın önünde değerlendirme toplantısı yaparken, henüz yağmış yağmurun kapladığı puslar arasında, yıkıntıların içinden sarı puanlı elbiseleri ve kırmızı burunlarıyla iki palyaço çıkageldi. Masalda yaşıyor gibiydik. Yorgunluğun getirdiği bir yanılsama olmadığını, biraz daha yaklaşınca anladık. Amatör tiyatrocu gençler İstanbul'dan gelmişler, örselenmiş çocukları biraz olsun eğlendirmeye çalışıyorlardı.

Şu sivil ruh denen şey uyanmıştı galiba. Ey sivil ruh geldiysen kapıya iki kere vur!...

 

 

mail9.gif (17469 bytes)                    buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)