DEPREMİN FATURASI EMEKÇİLERE ÇIKARILAMAZ!

 

Marmara depreminden sonra ortaya çıkan durumun doğal afet değil, “siyasal cinayet” olduğunu söylemiştik. Çünkü insanlar neredeyse geliyorum diyen depremin insafına, önlemsiz, savunmasız ve plansız bir şekilde terk edilmişlerdi.

Depremin “yaralarını sarmaya” bir türlü yanaşmak istemeyen siyasal iktidar, bununla da kalmayarak, toplumun depremzedelere yönelmiş olan ilgisini istismar etmiştir. Depremin yıkıntıları arasından hala insan haykırışlarının yükseldiği bir dönemde, Meclis’ten “Sosyal Güvenlik Yasası”nı çıkarmaları, fazla söze gerek bırakmayan tipik bir örnektir.

Önümüzdeki dönemde, “deprem istismarı”nın artarak süreceğine ilişkin ciddi veriler bulunmaktadır. Kamu çalışanlarına ocak ayında ücret artışına “bütçenin en fazla %15 izin verdiği şimdiden telaffuz edilmeye başlanmıştır. Özelleştirmelerin hızlandırılacağı, “Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı”nın yasalaştırılacağı, KDV oranlarının ve dolaylı vergilerin arttırılacağı, Devlet Personel Yasası değişikliği ile kamu çalışanlarının işgüvencesinin ortadan kaldırılacağı, yıllardır karşısında mücadele yürüttüğümüz “Genel Sağlık Sigortası”nın yasalaştırılacağı, ardı ardına açıklanmaktadır.

Açıklamaları yapanlar, sanki yıllardır bu değişiklik niyet dosyaları koltuklarının altında değilmiş gibi, “Ne yapalım? Depremin yaralarını sarmak için bunlara mecburuz!” diyerek, iki yüzlü bir yüce gönüllülük sergilemektedirler.

Ocak ayında ücretlerimizin arttırılması isteğimizin karşısında, duyacaklarımız kesindir: “Deprem, bundan daha fazlasına izin vermiyor!”

Depremin faturasını, istismarla katlanmış bir biçimde, emekçiye ödetme konusunda sınır tanımayan siyasi iktidar sermaye ve rant çevrelerini kollama konusunda sınırsız bir şefkat göstermektedir.

Başbakan Bülent Ecevit’in ABD ziyaretinin önemli bir boyutu, şefkat gösterisinin ulusulararası sermayeyi de içerecek şekilde genişletilmesidir. Depremin insani kayıtlarının gizlenerek ekonomik kayıplarının abartılması, Dünya Bankası ve IMF’den alınacak kredilerin sermayeye aktarılmasının sağlanması niyetini taşımaktadır. Ecevit, ABD ziyaretinde, “Tahkim Yasası”nın çıkartılmış olmasını vurgulayarak özellikle enerji alanında yatırım yapmak üzere çok uluslu şiriketlere davetiye çıkarmıştır. Bütün bu kredi ve yatırımların, “hayırseverlik” niyetiyle yapılmadığı, bunun bir faturası olduğu açıktır. Fatura ödetmek istedikleri adres emekçiler... Emekçiler, bu faturanın hangi gerekçeyle kendi önlerine sürüldüğünü sorduklarında alacakları yanıt, “deprem yaralarının sarılması” olacaktır.

Sağlık Bakanlığı da, depremi istismar etme konusunda hiç boş durmamış depremin hemen sonrasında kadrolaşmaya gitmiştir. Kadrolaşma, Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un akrabalarına Bakanlık içinde koltuk icat etmeye kadar uzanmıştır. Sağlık Bakanı Osman Durmuş, 29 eylül 1999’da düzenlediği basın toplantısında, “Genel Sağlık Sigortası” olarak bilinen tasarıyı, ismini değiştirerek “Sağlık Sandığı Yasa Tasarısı” açıklamıştır. İsim değişikliği biriyana, tasarıyla, 13 milyon, sosyal güvencesi olmayan insanın da sosyal güvenliğe kavuşturulacağı söylenerek, tasarıyla asıl hedeflenen devletin sağlıkalanından çekilme niyeti de gizlenmektedir. Önümüzdeki dönemde SSYT’nin TTB ve odalarımızın önemli uğraşlarından biri olacağı anlaşılmaktadır.

Kendi alanımızdan bir de iyi haberimiz var. Bu, sürece ilişkin, yukarıda çizilen tabloda, bizim de sözümüzün olacağına ilişkin bir umut haberidir. Şef ve şef yardımcıları kadrolarına sınavsız atama uygulamasına karşı açtığımız davayı kazanmış durumdayız. Bu kazanım, bunca toz duman ve istismar ortamında mücadele edildiğinde pek çokişin başarılabileceğine dair moral kaynağı olmuştur. Ama bu moral, ancak daha umut yüklü yoğun bir çalışmaya dönüştüğü oranda anlamlıdır.

 

 

mail9.gif (17469 bytes)                    buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)