Eskiden "reform" sözcüğü duyulduğu zaman zihinlerde, ilerleme, yenileşme, canlanma vb. kavramları belirirdi. Bugün ise felaketler "reform" sözcüğüyle gelmeye başladı. İnsanlar "reform" sözünü her duyduklarında korku, panik ve telaşa kapılıyorlar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan Sosyal Güvenlik Reform Tasarısı'nda görülen ilk şey- Çalışma ve Bakan'ın, Yaşar Okuyan olması da tarihin cilvesi gibidir- çalışanların "canına okumak" konusundaki niyetin açıklığıdır. İleride bugünlere dönüp bakıldığında "Sosyal Güvenlik Reformu Tasarısı'ndan, Çalışma ve sosyal Güvenlik Bakanı Okuyan'ın halkın canına okuma" denemesi olarak söz edilmesi kuvvetli bir olasılıktır.

Toplumlar, "canlarına okunma" noktasında bir istek duymayacaklarına göre, buna girişmek için bilinen iki yöntemden birisini denenmek durumundadır. Bunlardan birincisi niyetini gizleyerek, "ikna" yoluyla razı etmek; ikincisi açıkça "canına okuma" niyetini ortaya koyarak zorla razı etmek. Birinci yöntem, az çok istikrarlı ekonomik yapıyla ilişkili ideoloji ve siyasetin gücüne dayanırken, ikinci yöntem istikrarsız bir ekonomik yapıyla ilişkili ideoloji ve siyasetin güçsüzlüğünü gösterir. Sosyal Güvenlik Reformu Tasarısı da açıkça toplumun "canına okunma" cüretinde olup, bu nedenle bir çaresizlik ve tükenmitlik de gizlidir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, tasarıyı savunma konusunda son derece uzlaşmaz ve saldırgan bir görüntü çizerek, aynı zamanda "çaresizlik ve tükenmişlik" içinde, "Tasarı uygulanmazsa SSK batar, emekli aylıkları ödenemez" demekte, bir iki gün sonra Başbakan Bülent Ecevit'in tasarı yasalaşmazsa ^devlet çöker" sözüne "benim bu derecesini söylemeye dilim varmıyordu, Başbakan ifade etti" diyebilmektedir.

Ülkemizin Başbakanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, adı "Sosyal Güvenlik Reformu Tasarısı" olan bir yasa hazırlığından devletin batmasına kadar uzanmaktadırlar. "Çaresizlik ve tükenmişlik" daha açık nasıl ifade edilebilecektir? Böyle bir ifadeden sonra "toplumun canına okuma" konusunda aşırı saldırganlık ve gözükaralık daha kolay anlaşılmaktadır.

Sosyal Güvenlik Reformu Tasarısı'nın mimarı kuşkusuz Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan değildir. Ancak Yaşar Okuyan, ortaya konulan eserin gözükara sahiplenilmesi konusunda neredeyse biçilmiş bir kaftandır. Emeklilik yaşı konusunda kendisinden örnek vererek, "Ne yani ben şimdi 50 yaşındayım ve en verimli dönemimi yaşıyorum. Bu yaşta emekli mi olayım" diyerek, acımasızlıkta ölçüsüz olabileceğini göstermektedir. Fransız Devrimi'nden önce kraliçenin "Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" sözünde bilgisizlik ve toplumdan uzak yaşamanın getirdiği bağışlanabilecek bir yan bulunmaktadır. Yaşar Okuyan'ın sözleri ise, konuyu çalışmış ve toplumun sıkıntılarını bilen bir insanın ölçüsüz acımasızlığı ile dolu alay içermektedir. Sosyal Güvenlik, en genel anlamda bir yönetim biçimi konusunda toplumu rıza yoluyla ikna etme aracıdır. Açıklanan "Sosyal Güvenlik Reformu Tasarısı" bu aracın tasfiyesi anlamına gelmektedir ve bu yapıyı daha da zorlayacaktır.

Peki bu görülmemekte midir? Hiç sanmıyoruz. 1980'lerle birlikte sosyal güvenliği tasfiye planının mimarlarından sayılan İngiltere'de bile bugün sosyal güvenliğin genel bütçedeki payı yüzde 40 dolayındadır. Ülkemizde yüzde 10 düzeyine bile ulaşmamış bu paya, göz dikmek bu nedenle de çaresizlik ve tükenmişliğin göstergesidir. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, "Hazine S.O.S veriyor, ekonomi Osmanlı'nın son dönemindeki durumuna düştü" demektedir. Sanayii odalarını, TÜSİAD'ı bile çileden çıkartacak biçimde, zaten genel bütçe içinde çok sınırlı vergilerin indirilmesini savunmakta ve ekonomik denetimin bütünüyle dışında kalmayı istemektedirler.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, SSK açığı 1.5 katrilyon diyerek, avazı çıktığı kadar bağırmakta ve sanki kılıkırk yaran bir bütçe dengesi peşinde olduğu görüntüsü vermeye çalışmaktadır. Oysa Dkuyan, bütçenin esas açığı olan faiz ödemelerinin 11 katrilyon olduğu konusunda susmaktadır. SSK açığı diye verdiği 2.5 katrilyon sadece SSK değil, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur açıkları toplamıdır. Yaşar Okuyan bütçe açığı konusunda toplama titizliği gösterirken, ana toplamın dört katından fazla olan "11 katrilyoncuğu" nedense unutuvermektedir.

Yaşar Okuyan'ın unutuverdiği 11 katrilyonu, bizim unutuvermemiz ise imkansızdır. Bu 11 katrilyon, "Enflasyonu tek haneli rakamlara düşüreceğiz, memuru enflasyona ezdirmeyeceğiz" sözleri ortamında, devlet tahvili ve bonosuyla yüzde 145 faiz ödemesiyle ortaya çıkmıştır. Bfaizlerin yuttuğu düşünüldüğünde, 2.5 katrilyon değil, 5 katrilyon bile dişlerinin kovuklarını doldurmayacaktır.

Peki, "Sosyal Güvenlik Reform Tasarısı" faizcileri ne kadar tatmin edecektir? Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bile, bugün içinde bulunulan durumu Osmanlı'nın 4. Murad dönemine benzetmekte, vergi felirlerinin faiz ödemelerine yetmeyişini S.O.S. olarak nitelemektedir. Bu mekanizmaya müdahale edilmedeği sürece, yaratılan canavarın doyurulması mümkün değildir. Kısacası, sistemin her köşesine çaresizlik ve tükenmişlik yerleşmiştir ve Sosyal Güvenlik Reformu Tasarısı bu yerleşmişliğin ifadesidir.

Son günlerde, TÜSİAD'ın yaptığı çıkış dolayısıyla ülkemizde sanayi üretimi ile uğraşanlar, bir de parasını faizle değerlendirenler olarak iki ayrı kesim olduğu düşünülmemelidir. Örneğin TÜSİAD'ın en önemli ilk iki üyesi konumundaki Sabancı ve Koç grubunun geçtiğimiz yıldaki gelirleri içinde faiz payı yüzde 60 dolayındadır. TÜSİAD'ın çıkışı bunun asr-ı saadet olmadığının anlaşılması yani tünelin ucunun görülmesindendir.

1999'un ilk üç ayında resmi rakamlara göre, Türkiye ekonomisi yüzde 8.5 oranında küçülmüştür. Küçülen Türkiye ekonomisinde GSMH'de üretimin payı yüzde 10.3 olarak gerçekleşirken, faiz gelirlerinin payı yüzde 58 olmuştur. Bu rakamlar oldukça düşündürücü ve korkutucudur. TÜSİAD'ı çıkışa zorlayan ve aslan payı aldığı bu, "tatlı kar" alanının tartışmaya açtıran durum budur. Bugün devlet tahvili ve bonosunun yıllık getirisinin yüzde 145'lerle ifade edildiği bir ortamda, kimseyi üretime zorlayamazsınız. Devlet tahvili ve bonosu yoluyla yüksek faizle borçlanmaya devam etmenin sınırlarına gelinmemiş, epeyce bir zamandır da, bu sınır aşılmış durumdadır. Öyleki, gelinen noktada, yüksek devlet faizi uygulamasına son vermek bile bir nefes almak için yeterli olmayacaktır. Sistemin nefes alabilmesi için ise dış borçların konsolidasyonu kaçınılmaz görünmektedir. Bu kaçınılmazlığı sistemin görmemesi imkansızdır ancak, uygulaması varlık nedenini tartışılır kılacağı için "zor" görünmektedir. Hazırlanan "Sosyal Güvenlik Reformu Tasarısı" kaçınılmazlığa giden süreci bir parça geciktirmenin araçlarından biri olarak da görülmelidir. Yaratılan canavarın önüne emekçilerin zaten sınırlı olan kazanılmaları atılmak istenmektedir.

Buraya kadar yazılan Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısı'nın, sistemin içine düştüğü borç sarmalına bir yama niyeti olmasıyla ilgilidir. Tasarı aynı zamanda, son derece tehlikeli sayılabilecek yeni yapı önerileri içermesi, özelleştirme ve kamusal alının çökertilmesi uygulamalarını hızlandıracak bir zemini hazırlaması niyeti de içermektedir. Birinci niyet daha güncel bir pratiğe, ikinci niyet ise daha zamana yayılmış bir pratiğe karşılık düşmektedir.

Sosyal Güvenlik Reformu Tasarısı içine yedirilmiş, daha geleceğe dönük niyetleri yazının sınırları içinde belli başlıklarda aktarmak uygun olacaktır.

1. Emeklilik yaşı ve emekliliğe hak kazanmak için çalışılması gereken gün sayısının artırılmasına karşı mücadelenin yürütülmesi kaçınılmazdır. Ancak özellikle emeklilik yaşı üzerinden mücadele yürütmek ve sorunu emeklilik yaşına indirgemek daha yapısal sorunları gözlerden gizlemektedir. Tasarının emeklilik yaşı ve emekliliğe esas gün sayısı her zaman değiştirilebilecek durumdayken, tasarının önerdiği yapı değişiklikleri bir kez uygulanmaya başladığında daha kalıcı ve yıpratıcı değişiklikler getirecektir. Örneğin SSK'nın sağlık finansmanı ile sağlık hizmet üretimini ayırmak tasarıda vardır ve böyle bir durumda SSK'da kolayca düzeltilemeyecek yapısal hasarlar oluşacaktır.

2. Sosyal Güvenlik Reformu Tasarısı, emekten kesilen primleri artırmakta, daha da artırabilmesine de zemin hazırlamaktadır. Tasarının esas mantığı sosyal güvenlik kapsamındaki tüm hizmetlerin finansmanının prim ödeyen kişilerden sağlanmasıdır. Bu durumda bırakın tüm dünyada olduğu gibi sosyal güvenliğe devlet katkısını, bu alanın çalışanlar için ek bir sömürü alanı olması sözkonusu olabilecektir. Prim karşılığı ve ödenen prim kadar sosyal güvenlik hizmetlerinden yararlanma düşüncesi, daha rahat gerçekleşme olanağı bulacaktır. Bu sağlık alanında özel sağlık sigortacılığının önünü açmaktır.

3. Sosyal Güvenliği toplanan pirimin bire bir karşılığı bir işletme haline dönüştürmek özel sektör ile kamu sektörünün sadece bir işletme maliyesi üzerinden değerlendirilmesine yol açacak ve bu durum özelleştirmeleri hızlandıracak, kamusal alanı daraltacaktır. Sağlık alanında kısa vadede özel sağlık sektöründen hizmet satın alınması yaygınlaşacaktır.

4. Emeklilik yaşının uzatılması ve emeklilik için gerekli prim gün sayısının artırılması, getirilen sözde "işsizlik sigortası" yoluyla işten çıkarmaları ve düşük ücretle istihdamı artıracaktır. Bunun sağlık alanındaki karşılığı, özellikle özel sağlık sektöründe gittikçe yoğunlaşan düşük ücretle ve uzun çalışma süreli sağlık emek gücü istihdamıdır.

5. Sosyal Güvenlik Reformu Tasarısı, kamuoyunda daha çok SSK üzerinden tartışılmaktadır. Oysa taslak Emekli Sandığı ve Bağ-Kur üzerinde de ciddi değişiklikler içermektedir. Bu nedenle tasarı tüm topluma yönelik tartışılmalıdır.

Ssoyal Güvenlik Reformu Tasarısı konusunda kaba değerlendirmelerin ötesinde çok daha titiz çalışmalar yürütmek ve niyetleri ortaya koymak mümkün ve gereklidir. Ancak süreç neredeyse yangından mal kaçırmak deyimine uygun düşecek biçimde hızla işletilmektedir. Hırsla, gözü dönmüşlükle, sabırsızlıkla, pervasızlıkla, patavaksızlıkla... Bu nedenle aynı biçimde karşılık verilmelidir.

Tüphesiz, Sosyal Güvenlik Reformu Taslağı çaresizlik ve tükenmişliğin getirdiği hırs, gözüdönmüşlük ve sabırsızlık içermekle birlikte bir takım maddelerinden küçük tavizler yoluyla da yasalaştırılmak istenecektir. Bu ise her noktadan kaybın devamı olacaktır. Bu nedenle Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısına verilecek yanıt, bildik bir deyişle, "Hükümet al Sosyal Güvenlik Reformunu başına çal" biçiminde toptan olmak durumundadır.

 

 

mail9.gif (17469 bytes)                                      buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)