.......

.........
 
 
 
Kendimizi Sınayalım'ın Yanıtları


Olgu1: Resimde görülen birey bir konjestif kalp yetmezliği hastasıdır. Kalp dolaşım hastalıkları yanısıra düz ve atrofik dil daha çok beslenme yetersizliğiyle ya da metabolik sorunlarla giden hastalıklarda görülebilir. 
Düz ve atrofik dilin ayrıcı tanısında, Moeller-Hunter glossiti ya da pellegraya bağlı glossit gözönünde bulundurmak gerekir. Pellegraya bağlı glossit ışığa açık bölgelerde maun kahverengi pigmentasyonların varlığıyla diğerlerinden ayırt edilebilir. Ancak her iki durumda da atrofik gastrit ya da aklorhidri bulunmaktadır. 
 Orta ya da ileri derece kronik karaciğer hastalıklarında filiform papillerde seyrelme ve fungiform papillerde silinme görülebilir, ancak dil üzerinde pas bulunmaz. Atrofik, kızarık dil hepatopatoloji için spesifik olmasa da karaciğer patolojisinin iyileşme eğilimiyle dilin üzerinde pas oluşur ve dilde düzelme gözlenebilir. 
Olgu 2: Bu bulgu dilin izole bir hastalığından çok, pernisyöz aneminin bir organ bulgusudur. B12 vitamin eksikliğine bağlı gelişen Moeller-Hunter glossiti her iki cinsiyette eşit oranlarda görülen, ağrılı bir glossittir. Dil kenarlarını özellikle ortaya çıkaran çizgili ve büyük eritemler bulunur ve dilin ortalarına doğru anemik alanlara yerini bırakır. Dilin üzerinde pasın yokluğu atrofiyi taklit eder. Eritemli bölgelerde fungiform papiller belirginleşir ve dilin ortalarında gri ödematöz bölgede kaybolur. Hipoglossus sinirinin zayıflığı nedeniyle dilin tonüsü de azalmıştır. Bu da dildeki oluklanma ve çizgilenmeleri belirginleştirir. 
 Hastalar sıklıkla dil parestezisinden, ağız ve dil yanması, tad alma bozukluğundan, ağız kuruluğundan ve takma dişine karşı tahammülsüzlükten yakınırlar. Diğer muayene bulgularının da varlığında pernisyöz anemi tanısı akla gelmelidir. Özellikle atrofi ya da otoimmün gastritin varlığında intrensek faktörün eksikliğiyle B12 emilim bozukluğu vardır. Folat eksikliğinde olduğu gibi B12 eksikliğinde de hızlı hücre dönüşümü olan kemik iliği ve gastrointestinal sistem epitelinde değişiklikler kendini gösterir. Ayrıca B12 vitamini sinir sisteminin metabolizmasında da önemli rol oynar. 
 B12 vitamini eksikliği gastrektomi sonrasında, intestinal mikroorganizma artışında (intestinal striktürler, divertikül, anastomoz ve "blind looplar") ve ileal anormalliklerde de (tropikal sprue, regional enterit, Whipple hastalığı ve ince barsak tüberkülozu) görülebilir. 
 Olgu 3: Bu hastalığın tanısı Behçet sendromuyla uyumludur. Özellikle Japonya'da sık görülen, ancak Akdeniz ülkelerinde daha sık olduğu düşünülen bu sendrom, sıklıkla genç erişkinleri tutmaktadır. Otoimmün vaskülitlerle karekterize bu sendromda özellikle mukoza tutulumu klinik olarak ön plandadır. Oluşan ülserler ağrılı ve 2-10 mm çapında yüzeyel olabileceği gibi derin de olabilirler, merkezleri sarımsı, tek ya da çoklu kümelerle dudak, gingiva, bukal mukoza, dil, tonsil ve larinkste bulunurlar. 1-2 hafta içinde skar bırakmadan kaybolurlar. Genital bölgede gelişen ülserler yapı olarak ağızda oluşanlara benzer. Ağrılı genital ülserler ise daha çok dış genital organlarda oluşurlar. 
 Bu sendromda özellikle göz  tutulumu en çok korkulan komplikasyondur. Başlangıçta olduğu gibi 1-2 yıl içinde de gelişebilmektedir ve körlüğe neden olmaktadır. 
 Behçet sendromunda eşlik eden artrit ise diz ve ayak bileklerini etkiler ve kalıcı zarar bırakmamaktadır. 
 Yüzeyel ya da derin ven trombozu hastaların dörtte birinde görülebilmektedir. Pulmoner emboli ender görülse de superior vena cava obstrüksiyonuna rastalanılabilir ve dramatik klinik bir tablo oluşturmaktadır. 
 Gastrointestinal tutulumu sıkça gastrintestinal kanamalara yol açmaktadır. 
 Merkezi sinir sistemi tutulumun da benign intrakranial hipertansiyona, multiple skleroz benzeri tablo ya da  piramidal tutulumuna rastalamak olasıdır. Psikiyatrik bozukluklar sıkça görülmektedir. 
 Sendromun şiddeti zamanla azalmaktadır. Nörolojik komplikasyon geliştirenler dışında yaşam beklentisi normaldir ve en ciddi komplikasyonu körlüktür. Behçet sendromunun tedavisinde belirtilere yönelik yaklaşımda bulunulur. 
 Olgu 4: Sifilis. Dilde görülen bu lezyon evre II sifilis ile uyumludur. Dildeki sifilise bağlı değişiklikler farklı biçimlerde ortaya çıkabilmektedir. Evre I ve II’deki değişiklikler çok bulaşıcıdır(T. pallidum). Evre III’de daha az bulaşıcıdır, ancak daha ağrılıdır. Bulaşma yolu çok büyük oranda cinsel yolladır, ancak %5-10'u cinsel yolla olmamaktadır. 
 Sıklıkla 10-90 günlük inkübasyon süresinden sonra sifilisin I. evresi başlar, birincil lezyon oluştuktan sonra bölgesel lenfadenopatilerin gelişmesi birincil kompleksi oluşturur. Ekstragenital lezyonların %50’sinin ağız boşluğunda geliştiği düşünülmektedir. Burada dil dışında alt dudak, damak ve gingiva da tutulabilir. Ağrısı, hafif çökük ve kenarları sert bir ülser biçiminde bir lezyon oluşabilir ve buradan patojenin izolasyonu kolay olur(ulkus durum). Bu lezyon dilde yıldız biçiminde ya da yarık biçiminde de olabilir. 
 Evre II, treponomaların hematojen yayılımıyla oluşur (7-8. hafta). Farklı egzantemler yanısıra, farklı enantemler de görülebilir. Dilde ise bu enantemler beyazımsı ve kolay silinebilir biçimde olur. Sonradan fibrinöz, iç içe geçmeyen, ağrısız olurlar (plaques opalines). Erozif plaklar yanısıra, gri oluklaşma gösteren plaklar da oluşabilir. Bu plakların tamamı yüksek derecede bulaşıcı treponomalar içerir. 
 3-10 yıl sonra ortaya çıkan evre III ağız içi lezyonlar ise nekrotize olan, yumuşak düğüm biçimindeki gomdur ya da interstisyel glossittir. Evre IV'te ortaya çıkan gomlar ise soliter ve nodöz infiltrasyon biçimindeki lezyonlardır. Kemik tutulumuna daha yatkın oldukları için ağız içinde daha çok damakta bulunurlar. 
 Özellikle evre III ve IV'te bulunan gomların diğer hastalıkların ayırımında bir ağız tümörü düşünülür. Bunun dışında miliyer tüberkuloza bağlı bir lezyon ve mikotik bir granülom da düşünülmelidir. 

 Kaynaklar: 
 1. Hornstein OP, Schlegel R, Özen Y. Veraenderungen der Zunge. Klinische Visite. Biberach : Thomae. 1991. 
 2. Salkind MR. Sık görülen hastalıklar Atlası: İnspeksiyon bulguları rehberi. New York: Parthenon Publ. Group. 1995. 
 3. Webster SB, Felman YM. Sexually Transmitted Disease. İn: Orkin M, Maibach HI, Dahl MV (eds). Dermatology. Connecticut: Prentice-Hall İnternational.  1991: 100-126. 
 4. Adams FD. Physical Diagnosis. 13 th ed. Baltimore: Wiliams&Wilkins. 1942. 
 5. Moutsopoulos HM. Behçet's Syndrome. İn: Braunwald E, Isselbacher KJ, Petersdorf RG, Wilson JD, Martin JB, Fauci AS. Harrison's principles of internal medicine. 11 th ed. New York:McGraw-Hill. 1987:1437-1438. 

.....................................................................