Merhaba,
Yaz ayları tatil ayları. Farklı ilgi alanlarımıza zaman ayırmak,
uzun süredir okumak istediğimiz roman için fırsat bulmak, alıştığımız ortamlardan
birazcık uzaklaşmak, sevdiklerimizle, sevdiğimiz uğraşlarla insanın kendini
yeniden üretmesi adına çok güzel. Kimilerimiz bu olanağı kullandı, kimilerimiz
de önümüzdeki günlerde kullanacak. Çalışmak kadar dinlenmekte doğal gereksinmemiz.
Yaz aylarına özgü
sağlık sorunları yine gündemde. Çocuklarımızın beslenme, bakım sorunlarına
bir de iklim etkenleri eklenince yaz ishalleri, kronik hastalığı olanlarda
ciddi sorunlar ortaya çıkıyor. Ülkemizin belirli bölgelerinde sıtma ve
benzeri hastalıklar gündem oluşturuyor. Özensizlik ve alt yapı yetersizliğine,
artan karayolları kullanımı da eklenince trafik kazalarında binlerce insanımız
yaşamını yitiriyor, özürlü kalıyor.
Umut*
İşler, atom reaktörleri, işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken çöp kamyonları
ölüleri toplar kaldırımlardan
İşsiz ölüleri, aç ölüleri...
Bunlar ve daha nice sağlık sorunlarımız yetmiyormuş gibi bir
de kimi çevrelerin kazanç hırsı ile toplumu yeterince aydınlatmadan oldu
bittiye getirerek başlattıkları, toplumda huzursuzluk ve sağlık sorunlarına
neden olan uygulamalar var. “GSM telefonları bedenimize zarar verir mi?”
sorusunun yanıtını veremeden, bu kez evlerimizin çatısına yansıtıcı (baz)
istasyonlar kuruluyor. Diğer ülkelerdekiler aşamalı olarak kapatırken bizim
ülkemizde nükleer santral kurulması için neden bu denli çaba gösteriliyor.
Basından, F Tipi Cezaevlerine karşı tutuklu yakınlarının insanın
içini titreten haykırışlarını; aydınların, sanatçıların sosyal bir varlık
olan insanın hücre tipi odalarda gerekçesi ne olursa olsun yalnızlaştırıldığı,
çaresizleştirildiği, başka bir insanla göz temasına bile izin verilmediği
bu yaklaşıma karşı gösterdikleri duyarlılığı, tepkiyi izliyoruz.
17 Ağustos Depremi’nin üzerinden bir yıl geçti. Sağlık çalışanları
olarak bizler yaptıklarımız yanı sıra yapabileceklerimizle yüzleşmek cesaretini
göstermeliyiz. Felaketler olup bittikten sonra yaraları sarmak zaten bizim
görevimiz. Asıl önemlisi var olan olumsuz koşulların felakete dönüşmesini
engellemek için “görünen köyü” görmek istemeyenlere kılavuz olmak...
İşler, atom reaktörleri, işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken ölür bir çocuk,
bir japon çocuğu Hiroşima’da,
oniki yaşında ve numaralı
ve ne boğmacadan, ne menenjitten,
ölür 1958’de
ölür bir Japoncuk Hiroşima’da
945’te doğduğu için...
Biz hekimlerin trafik karmaşasına, kazanç hırsı ile insanların
sağlığını hiçe sayan teknolojiyi ithal edenlere, insan olmanın onuruna
hangi gerekçe ile olursa olsun saygı göstermeyenlere söyleyecek bir çift
sözümüz olduğunu düşünüyoruz. Bir düşünün... Bu, şimdiye dek başardıklarımızdan
daha güç değil.
Bilimsel ve dostça kalın.
|