STED.......STED Kapak


 
 
 
İshalli Hastalıklar Epidemiyolojisi ve Kontrolü


Dr. Nilay Etiler*
Yard. Doç. Kocaeli Ü. Tıf Fak. Halk Sağlığı AD.

 Çocukluk döneminde ishale bağlı mortalite dehidratasyon ve diğer hastalık etkileri nedeniyle olmaktadır. Ayrıca beslenmenin bozulması ile malnütrisyona neden olmakta, bu durum da pek çok hastalığa zemin hazırlamaktadır. Dehidratasyonun kolayca önlenebilmesi, çocukluk dönemindeki ishallerin mortalitesini azaltmada da bir umut olmuştur.

 Morbidite
 Gelişmekte olan ülkelerde ASYE'dan sonra çocukluk döneminin en sık görülen ikinci hastalığıdır. Gelişmekte olan ülkelerde bir çocuk yılda ortalama 3-10 kez ishal olmaktadır. Çocukluk döneminde ishal özellikle 6 ay ile 2 yaş arasında sık görülmektedir. Hemen her bebek bir yaşına gelmeden en az bir kez ishal olmaktadır. 
 Çocukluk döneminde ishal episodlarının çoğu ilk hafta içinde sona ermekle birlikte bazı episodlar uzamaktadır (persistan ishal). Dirençli olma eğilimi çeşitli ülkelerde %3-23 oranında değişmektedir.
 Türkiye'de 0-1 yaş grubunda yılda ortalama 2.8 ishal episodu görülmekte olup, yaz aylarında yapılan çalışmalarda ise son iki haftaya ait ishal prevalansı %30 dolayındadır.

 Mortalite
 Gelişmekte olan ülkelerde her yıl görülen 10.4 milyon beş yaş altı çocuk ölümünün yaklaşık beşte biri ishal sonucu olmaktadır. Her bin bebekten 19.6'sı, her bin 1-4 yaş arası çocuktan ise 4.6'sı ishal nedeniyle yaşamını kaybetmektedir. 
 İshale bağlı ölümlerin nedenleri çok çeşitli olmakla birlikte temel neden altta yatan malnütrisyondur. DSÖ'nün gelişmekte olan ülkeler için bildirdiği 2 milyon ishale bağlı çocuk ölümünün %70'inin altında malnütrisyonun yattığı tahmin edilmektedir. İshalin mortalitesini arttıran son neden dehidratasyon olmaktadır. Dehidratasyon gelişmekte olan ülkelerde ishale bağlı ölümlerin yarısından fazlasından sorumludur. 

 Risk faktörleri
 Yapılan çeşitli çalışmalarda gerek gelişmekte olan ülkelerde gerekse gelişmiş ülkelerde ishal için benzer risk faktörleri bulunmuştur. Bunlar çeşitli kişisel, sosyal, çevresel ve nütrisyonel faktörlerdir.
 Bebeklik döneminde ishal sıklığı altıncı aydan sonra artış göstermektedir. Bu artış anne sütünün azalması, ek gıdalara başlanması sonucunda kontamine gıdaları alma sıklığının artmış olmasından kaynaklanmaktadır. 
 Düşük doğum ağırlığı (2500 gram altı) özellikle gelişmekte olan ülkelerde ishal mortalitesini arttıran faktördür. Ayrıca düşük doğum ağırlıklı (DDA) bebeklerde ishal daha uzun sürmektedir. DDA bebekler normal ağırlıkta doğanlara göre yaşamın ilk altı ayı içinde %33 daha fazla sayıda ishalli gün geçirmektedirler.
 Günümüzde anne sütü ile beslenmenin ishal morbiditesi ve mortalitesini azalttığı bilinmektedir. Anne sütü ile beslenmeyen bebeklerde ilk altı ayda ishal riskinin 2-3 kat artığı bildirilmiştir. Bunun mekanizmaları, anne sütü alan bebeklerin kontamine yiyecek ve içeceklere maruz kalma olasılığının daha az olması, anne sütünün içeriğinde bulunan antikorların ve diğer nonspesifik maddelerin ishal için koruyucu olması, anne sütünün enterik patojenlerin üremesini engelleyen barsak mikroflorasını arttırma özelliğidir. 
 Yapılan çeşitli çalışmalarda, yaşamın ilk altı ayında hiç anne sütü almayanlarda yalnızca anne sütü alanlara göre ishal insidansı 3.3-5.2 kat daha fazla gözlenmektedir. Yaşamın ilk altı ayında anne sütü ile birlikte her türlü ek gıdayı alan bebeklerde bile hiç anne sütü almayanlar ile karşılaştırıldığında daha az ishal görülmektedir.
 İçme suyunun üzerinin açık tutulması ya da göl, ırmak gibi açık kaynaklardan alınması ishal sıklığını arttırmaktadır. Evde tuvaletin olmadığı durumda ishalin hem sıklığı artmakta hem de süresi daha uzun olmaktadır. Tuvaletin sağlıksız olması 0 yaş grubunda ishal sıklığını iki kat artırmaktadır. 
 Gecekonduda yaşayan bebeklerde 1.7 kat, mutfağı olmayan evde yaşayan bebeklerde 2.3 kat daha fazla ishal geliştiği bildirilmiştir. İshal morbiditesinin yalnızca el yıkama davranışının kazandırılması ile %35 azaltılabileceği belirlenmiştir.
 Çocukluk döneminde malnütrisyon ile en fazla ilişkili enfeksiyon hastalığı ishaldir. Bir ishal episodu ile birlikte çocuğun aniden ağırlık kaybetmesi görülürken, malnütrisyonlu bir çocuğun daha kolay ishale yakalandığı da gözlenmektedir. İshal besin emilimini bozmanın ve sıvı kaybına neden olmanın yanı sıra uzun sürdüğünde barsak yapısını bozarak malabsorbsiyona da yol açmaktadır. Yapılan bir çok longitudinal çalışmada ishalin büyüme üzerine olumsuz etkisi bildirilmiştir, İshal özellikle akut ağırlık kaybına neden olarak yaşa göre ağırlıkta ve boya göre ağırlıkta azalmaya neden olmaktadır. 
 Beslenme durumunun kötü olmasının bağışıklık sistemi üzerine olumsuz etkileri saptanmıştır. Bu durum enfeksiyon hastalığının ortaya çıkması için zemin hazırlamaktadır. Enfeksiyon hastalığı ortaya çıktıktan sonra yine kötü beslenme nedeniyle hastalığın episodu daha uzun ve daha ciddi seyretmektedir. Sonuçta da enfeksiyon hastalığı nedeniyle beslenme durumu bozulmaktadır. Enfeksiyon hastalıkları ile beslenme durumu arasındaki bu ilişki "enfeksiyon-malnütrisyon döngüsü" olarak bilinmektedir. 
 Annenin eğitim düzeyi sosyoekonomik durumla ilgili bir değişken olmanın yanı sıra bebeğin sağlığı ile ilgili en önemli özelliktir. Annenin eğitimli olması sağlık eğitimi ile ilgili mesajları daha iyi anlamasını sağlamaktadır.  Annenin eğitim aldığı yıl sayısı arttıkça hem ishalin görülme sıklığı hem de ishale özel bebek ölüm hızı azalmaktadır.
 Sosyoekonomik durum ishale zemin hazırlayan diğer risk faktörlerinin belirleyicisi olma özelliğinden dolayı bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Babanın eğitim düzeyi ve işi sosyoekonomik durumun bileşenleri olarak ishal morbiditesi ile ilişkilidir. Babanın eğitim düzeyi arttıkça çocuktaki ishal sıklığının azaldığı bildirilmektedir. En üst düzeydeki sosyal sınıf ile en alttaki sınıf arasında ishal görülme sıklığının 2.0-3.2 kat fark gösterdiği bildirilmektedir.

 Persistan ishal
 İshal episodlarının 14 günden sonraya uzaması durumunda persistan ishalden söz edilmektedir. Pesistan ishal büyüme üzerine olumsuz etki yaparak protein-enerji malnütrisyonuna neden olmaktadır.
Persistan ishaller: Yaşamın ilk 18 ayında daha sık gözlenir. Malnütrisyonlu bebeklerde, inek sütü ile beslenen bebeklerde daha sıktır. Yineleyen ishal atakları olan çocuklarda ishalin persistan biçime dönme olasılığı daha fazladır. Akut bir ishal episodundan sonraki iki ay içinde görülme sıklığı 2-4 kat fazladır. İlk kez inek sütü verilmeye başlanmış çocuklarda daha sık gözlenir. 
 İshale neden olan mikrobiyolojik etkenler:
 Bebeklik dönemindeki akut ishallerde en sık görülen etken rotavirüstür. Rotavirüs 6-11 aylık bebeklerde daha fazla olmak üzere, tüm iki yaş altı çocuklarda en sık ishal etkenidir. Rotavirüse bağlı ishallerin episod hızları gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde aynıdır ve iki yaş altı yaş grubunda 0.3-0.8 episod/çocuk yılıdır. Gelişmekte olan ülkelerde hastaneye başvuran çocukların %20-40'ında, gelişmiş ülkelerde ise %35-50'sinde rotavirüs tanımlanmıştır.
İki yaşından küçük çocuklarda en sık akut ishale neden olan bakteriyel etkenler ise enterotoksijenik Escherichia coli (ETEC), Shigella ve Camphylobacter jejuni'dir. 
Persistan ishali olan çocukların yarısından azında dışkıda patojen saptanmıştır. Bu patojenler akut ishallerde olduğu gibidir ancak enteroadherent E. coli, enteropatojenic E. coli ve Criptosporidium daha sık izole edilmiştir.
 İshalli Hastalıkların Kontrolü
 İshalli hastalıkların kontrol çabaları tarihsel bir önemi olan koleraya karşı başlatılmıştır. Sonraki yıllarda kolera ile ilgili bilgilerin artmasıyla koleraya bağlı fatalite hızları %60'lardan %1-2'lere düşürülmüştür. Daha sonra oral rehidratratasyon sıvısının (ORS) geliştirilmesi, antibiyotik tedavisinin yararı ve etkinlikleri düşük de olsa aşıların kullanılması ve DSÖ'nün stratejik bölgelere merkezler kurması sonucunda koleranın kontrolünde önemli gelişmeler sağlanmıştır. 

CDD programları tüm gelişmekte olan ülkeler için dört hedef belirlemiştir;
 1. Dehidrasyonu önlemek; evde bulunan sıvılarla ishalin uygun tedavisini sağlamak,
 2. ORS kullanarak ishale bağlı dehidratasyonu önlemek,
 3. İshal ve sonrasında uygun beslenme,
 4. Ciddi dehidrate olgular için damar içi sıvıların ve kolera, shigella gibi olgularda antibiyotiklerin seçilerek kullanılması.

 Koleranın zaman içinde önemi azalırken 1970'li yılların ortalarında akut ishaller daha büyük sorun olarak kendini göstermeye başlamıştır. İshale bağlı mortalite ve malnütrisyonu azaltmada ORS'nun basitliği ve etkinliğinin gösterilmesi, tüm dünyada ishalli hastalıkların kontrolünde ORS'yi tedavinin temel bileşeni yapmıştır. 1978 yılında küresel olarak ishalli hastalıklar kontrolü için DSÖ tarafından İshalli Hastalıklar Kontrol (CDD) programı oluşturulmuştur. CDD programının temel amacı beş yaşın altındaki çocuklarda ishalli hastalıkların ve ishale bağlı etkilerinin (özellikle malnütrisyonu) azaltılmasıdır.
 DSÖ-CDD programı olgu yönetimi stratejilerinin doğru uygulanması halinde ishale bağlı ölümlerin %90 azalacağını tahmin etmektedir. İshalli hastalıklarda olgu yönetimi ilkeleri şunlardır;
  Akut ishaller: ORS intravenöz sıvı tedavisi kadar etkili ve daha güvenli olduğu için akut ishallerin tedavisinde kullanılmalıdır. Tedavinin diğer önemli bileşeni beslenmedir. İshal sırasında beslenen çocuklarda hem dışkılama sayısı hem de hacmi arttığı için geleneksel olarak "barsağın dinlendirilmesi" için beslenme kesilmektedir. Çalışmalarda inek sütü ve diğer ek gıdaların ishal süresini ve hacmini arttırmadığı, anne sütünün ise hastalığın süresini kısalttığı gösterilmiştir. Bu nedenle eğer çocuk anne sütü alıyorsa sürdürmesi gerekmektedir. Kolera, rotavirus ya da ETEC ishali olan çocuklarda hastalık sırasında verilen kalorinin en az 2/3'ünün absorbe edildiği saptanmıştır. Bu durum, akut ishallerde beslenmenin iyi olmaması halinde çocukta kalori açığı görüleceğini göstermektedir. ORS ve güçlü bir diyetle erken dönemde beslenmeye başlayan çocuklarda nitrojen, yağ ve karbonhidratların emilimi de daha iyi olmaktadır. Sık ishal episodlarına karşın erken dönemde beslenmeye başlama çocuklarda normal olarak büyümeyi sağlamaktadır. 
 Persistan ishal: Enfeksiyon etkeni saptanmışsa bunun tedavisi yapılmalıdır. ORS ile sıvı-elektrolit kaybını önlemeye ek olarak uygun beslenme planının yapılması önemlidir. Günde 110 kal/kg olacak biçimde kalorisi yüksek bir diyet ile beslenme sürdürülmelidir. Eğer alıyorsa anne sütünün devamı sağlanmalıdır. Yerel olarak bulunan gıdalardan hazırlanmış ek gıdalar genellikle daha iyi tolere edilmektedir. Bu gıdaların enerji içeriği yüksek, akışkanlık ve osmolaritesi düşük olmalıdır. İnek sütü su ile sulandırılmalı ya da yerine fermente (yoğurt gibi) süt ürünleri kullanılmalıdır. Yalnızca süt yerine süt-tahıl karışımları yeğlenebilir. Enerji alımının arttırılmasında daha kolay sindirilebilir yağlar (sıvı, bitkisel yağlar) daha önemlidir. Özellikle demir ve çinko içeren ek vitamin ve mineraller diyete eklenmelidir. Azar azar ve sık beslenme barsaklardan emilimi artıracaktır. Yalnızca anne sütü ile beslenen altı aydan küçük bebeklerde laktozdan fakir, laktozsuz ya da sütsüz özel formulalar ile tedavi gerekebilir. 
 Evde dehidrasyondan koruma: Evde olgu yönetiminin temel amacı dehidratasyondan korumak için evdeki sıvıların kullanımı ve hastalık ilerlediğinde oral sıvı tedavisine gerek olup olmadığının tanımlanmasıdır. ORS erken tedavide kullanılabilir ancak evde bulunma olasılığı düşük olduğu için evde hazırlanan şeker-tuz solüsyonları kullanılabilir. Şeker-tuz solüsyonları kolera dışındaki ishallerde sıvı açığını kapatabilir, ancak hipokalemiyi düzeltmede yetersizdir. 
 Geliştirilmiş ORS; ORS ishale bağlı dehidratasyonda etkili bir tedavi olmasına karşın ishalin süresini kısaltmamaktadır. Bu nedenle geliştirilmiş ORS üzerinde çalışmalar sürdürülmektedir. Geliştirilmiş ORS ağızdan verilen sıvıların emilimini sürdürmenin yanı sıra endojen intestinal sekresyonların geri emilimini de arttırmaktadır ve böylece ishalin hacmini ve süresini azaltmayı amaçlamaktadır. Glukozun yerine tahıl unları kullanımı en etkili seçenek olarak öne sürülmektedir, pirinç unu üzerinde yaygın olarak çalışılmaktadır.
 Andiareal ilaçlar: İshal tedavisinde çok miktarda antibiyotik, antidiareal ve diğer ilaçlar (difenoksilat, loperamid, neomisin, streptomisin, hidroksikinolonlar, kaolin ve pektin,vb.) etkinliği kanıtlanmadığı halde kullanılmaktadır. Dışkıda E. histolitica kistleri görüldüğünde ya da amebiaziste kanlı dışkılamanın antibiyotik ile tedavisi yetersiz kaldığında antiparazitik ilaçlar kullanılabilir.
 Aşılar: Rotavirus, ETEC, şigella aşıları üzerinde çalışmalar sürmektedir. Ancak etkinliği kanıtlanmış ve DSÖ tarafından rutin aşılama için önerilen bir aşı henüz bulunmamaktadır.
 

.............................................Başa Dön.....Sayfa Başı