Bu ayki Günlüğümden sayfalarında,
geçen yıl Marmara Depremi’ni ve sonrasını yaşayan SSK Karamürsel Hastanesi’nden
Dr. Gülden Aykanat’ın güncesine yer veriyoruz. Bir yıldır bölgede deprem
yaralarını sarmak için çabalayan tüm sağlık çalışanlarına saygılarımızla...
17 Ağustos Salı
45 saniye süren korkunç sallantıdan sonra ne olduğunu anlayamadığım
bir kabusun içinde sürükleniyorum. Evden çıkıpta az ötedeki toz bulutunun
içinde yaralılar, cesetler, yardım isteyen sesler, panik içinde koşuşan
insanları gördüğümde ise adeta üçüncü dünya savaşının anlatıldığı bir bilim-kurgu
filmini izliyorum duygusuna kapıldım. Ancak yaşananlar ne yazık ki bir
film değil, gerçeğin ta kendisiydi. Hiç yaşanmamış olmasını istediğim bir
gerçek.
Gereksinim duyabileceğimiz malzemeleri çıkarmak için hastane
binasına girdiğimizde gördüğüm manzara çok korkunçtu. Dışarıdan sağlam
gibi görünen hastanenin iç duvarlarının neredeyse tamamı yıkılmıştı. Çöken
bir duvarın üstündeki "Çaresi VAR" diyen aile planlaması afişi ise düşündürücüydü.
Gerçekten çaresi vardı ama bunu görmek, bulmak isteyen yöneticiler var
mıydı? Olsaydı bunları yaşamazdık.
24 Ağustos Salı
SSK Hastanesi binası kullanılamaz durumda olduğundan sağlık hizmetini
devlet hastanesi ve sağlık ocaklarındaki ekiplerle eş güdümlü veriyoruz.
Ancak bir haftadır gece gündüz demeden çalışan sağlıkçılar artık tükenmişliğin
sınırında. Her zaman olduğu gibi özverili çalışıyorlar, ama nereye kadar?
Bugün Ankara'dan Genel Müdürlük'ten bir çadır geldi. Ama ne çadır!
4,5X6 m boyutunda. Hem hizmet çadırı olduğunu hem de gerektiğinde hasta
yatırabileceğimizi söylüyorlar. Biz bunu bir kara mizah örneği olarak düşünüyoruz.
Karamürsel Lisesi'nin müdürüyle görüşürek kantinlerinde poliklinik hizmeti
verebileceğimiz müjdesini alıp malzemeleri oraya taşıyoruz. Ancak sevincimiz
uzun sürmedi, 13 Eylül'de okullar açıldı. İki hafta sonra yeniden hastane
bahçesine bu kez 100 m2’lik büyük sahra çadırına taşınıyoruz. Çadırın içinde
eczane, pansuman -EKG- enjeksiyon köşesi, poliklinikler (paravanla ayrılmış
2 masa), laboratuvar, yönetsel bölümler var. Ancak kesinlikle sağlık hizmeti
verilmesi için uygun bir yer değil. Elimizi yıkamak için akar su yok. Tuvalet
gereksinimi için ya hastanedeki yıkık tuvaletleri kullanacağız ya da sağlık
çalışanlarının böyle bir gereksinimi olmayacağını varsayacağız.
13 Eylül Pazartesi
Bugün okullar açılıyor. Yaşamın normale dönmesi açısından olumlu
bir gelişme diye düşünürken, öğleden sonra yaşanan büyük bir artçı sarsıntı...
Ve yaşanan panik nedeniyle valilik okulları yeniden tatil ediyor. Sarsıntıyla
bizim çadırın içindeki dolaplar ve tıbbi cihazların hemen hepsi devrildi.
Neyse ki kimse yaralanmadı.
27 Ekim Cuma
Yarın İstanbul'da yapılacak olan V. Pratisyen Hekimlik Kongresi'ne
katılacağım, içim içime sığmıyor. Bu, depremden sonra bölge dışına ilk
çıkışım. Her türlü zorluğa karşın pratisyen hekim olmanın gurunu paylaştığımız
arkadaşlarla bir arada olmak, yaşadıklarımızı biraz hafifletir belki. Depremde
yaşadığımız acı deneyim bizlere gösterdi ki, iyi planlanmış, alt yapısı
sağlam kurulmuş bir birinci basamak sağlık örgütlenmesi hem olağan, hem
de olağandışı koşullarda sağlık hizmetinin olmazsa olmaz koşulu. Depremden
sonra hizmet vermeyi sürdüren sağlık ocakları kendi binası olan, açık alanda
kurulmuş ocaklardı. Apartman katlarında hizmet verenler, kiralık binalarda
olanlar ise hizmet vermiyordu.
17 Ağustos’ta 224 nolu Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi
Yasası’nın Türkiye'ye uygun, ancak kentlerdeki sağlık hizmetlerinin sunumunda
yetersiz kaldığı ve bazı düzenlemeler yapılması gerektiği ortaya çıktı.
12 Kasım Cuma
Bu akşam yeniden yüreğimizin derinliklerinde aynı acıyı duyduk.
Merkez üssü Düzce olan deprem, yine yüzlerce canımızı aldı. Üstelik hasarlı
binalara girmeleri için zorlananlardı yaşamlarını yitirenler. Bölgede yaşayan
hiç kimsenin verilen raporlara inancı kalmadı. Barakalar, çadırlar ve derme
çatma kulübelerde geçirilecek çetin bir kış var önümüzde.
26 Ocak Çarşamba
Bugün polikliniğe gelen hastaya yakınmasının ne olduğunu sorduğumda
gözleri doldu ve "Şikayetim yok" dedi. Bir hastalığının olmadığını ama
yakınlarının bir doktara gitmesi konusunda uyardıklarını ve bu nedenle
geldiğini söyledi. Biraz konuştuğumuzda 17 Ağustos depreminde oğlunu yitirdiğini,
cesedinin iki ay sonra karşı sahilde bulunduğunu anlattı. Deprem acılarının
daha yıllarca süreceğini bir kez daha anladım.
Bu arada Düzce'nin deprem sonrasında 81. il olarak ilanı, diğer
ilçelerin il olma isteklerini biraz azaltır ve "İl olmak istiyoruz" pankartını
artık kolay kolay asmazlar herhalde diye düşünüyorum.
8 Mayıs Pazartesi
Bugün dokuz aydır süren çadır maceramız son buldu. Hastanemiz
prefabrik bir poliklinik binasına kavuştu. Bir ay önce çadırda muayene
edip kontrole çağırdım KOAH'lı bir hasta da bugün geldi. Bana verdiği müjde
ise çok güzeldi. Sigarayı bırakmış! Hastalığının sigarayla ilişkisini anlatmış,
sigarayı bırakmasının hastalığının tedavisi için en önemli adım olacağını
söylemiştim. Bugün ise öğüdümü dinlediğini, gerçekten rahatladığını söylüyor
ve teşekkürlerini gülerek gösteriyordu. Mutluluğumu anlatamam. Bu konuda
tüm hekimlere, özellikle de pratisyen hekimlere çok iş düşüyor.
Hepimize kolay gelsin.
|