Türkiye’de sömürü düzenini tahkim etmek ve emekçilerin haklarını gasp etmek için 1980 yılında alınan 24 Ocak kararlarına karşı küresel sermayenin emekçilerin ve ezilen halkların tepkisini kanla ve şiddetle bastırma aracı olan 12 Eylül faşist darbesinin 41. yılı!

Ülkemizin tarihinde kapkara bir leke olarak duran 12 Eylül sadece antidemokratik, militarist bir darbe değildi. Siyasi amacı; ülkenin emekçilerini, örgütlü mücadeleyi, “başka bir dünya’’ özlemi kuranları, ezilen, yok sayılan ve ötekileştirilen halkları bertaraf etmekti. Tüm emekçilerin yoğun mücadeleler ile kazandığı haklarını yok eden 12 Eylül cuntası toplumun sınıfsal, sosyoekonomik, kültürel ve ideolojik yapısına, bedensel, ruhsal, sosyal ve politik iyilik haline ağır bir hasar vermiştir.

Bu süreç aynı zamanda faşist darbenin ideolojisi olan sömürü düzenini patronlar için mayalamış, bugün hâlâ cuntanın yarattığı olanakları kullanan baskıcı ortamın da mimarı olmuştur.

Bugün hekimlere dayatılan mecburi hizmet uygulamasının hukuki ve idari kökleri 12 Eylül cuntasıyla atılmış, 12 Eylül’de olduğu gibi bugün de keyfi ve içeriği belli olmayan “güvenlik soruşturmaları” veya “arşiv araştırmaları” eşliğinde yüzlerce genç hekimin emeklerini hiçe sayan, atamalarını yapmayarak yıllarca harcadıkları emekleri ve aileleri cezalandıran uygulamaların temeli olmuştur. Türkiye’de gelecek göremeyen meslektaşlarımızın ülkeden göç etmesinde bugünkü iktidarı mümkün kılan cuntanın da payı unutulmamalıdır.

Seçme ve seçilme, düşünce ve ifade, çalışma ve seyahat özgürlükleri gibi en temel anayasal haklar, dün 12 Eylül döneminde olduğu gibi, bugün de ayaklar altına alınmaktadır.

İlan edilen OHAL’ler ile Türkiye adeta bir “sivil cunta” ve yeni bir vesayet dönemini yaşamıştır. Parlamenter sistemi devre dışı bırakan, hukukun üstünlüğü ilkesini askıya alan ve kuvvetler ayrılığını tek adamlıkta birleştiren son OHAL döneminde, çıkartılan kararnamelerle birlikte yüzbinlerce kamu emekçisi ihraç edilmiş; çok sayıda sivil örgütlenme yok edilmiş; yüzlerce gazete, dergi ve kanal kapatılmıştır. Düşünce ve ifade hürriyetini kullanan “Barış Bildirisi”ni imzalayan yüzlerce akademisyen hakkında ceza istemi ile dava açılmış, insanlar gözaltına alınıp, tutuklanırken, çalışma hakları ellerinden alınmış, başta pasaport tahdidi olmak üzere temel anayasal hakları askıya alınmıştır.

Seçilmiş vekilleri, belediye başkanları ve parti yöneticilerini görevden alan, tutuklayan, cezalar yağdıran iktidarın izlediği aslında 12 Eylül’ün yol haritasıdır. Büyükşehir belediyelerine kayyım atayarak halkın iradesinin gasp edilmesi 12 Eylül cuntasının devamı siyasi bir darbedir. Cuntanın kurduğu Devlet Denetleme Kurulunun yetkilerini genişleten cumhurbaşkanı kararnamesi de 12 Eylül faşizminin tezahürüdür.

Türk Tabipleri Birliği olarak; 12 Eylüllerin ve tüm askeri ve sivil darbelerin, andıçlarla postmodern darbelerle toplumu şekillendirme girişimlerinin bir daha yaşanmayacağı bir ülke için emek demokrasi ve barışı savunmamız gerektiğinin farkındayız. Çağdaş, laik, demokratik ve eşit bir ülke için tüm darbelerin karşısındayız.

YAŞASIN DEMOKRASİ!

YAŞASIN ÖZGÜRLÜK!

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi