PROF. DR. NUSRET FİŞEK'İN KİTAPLAŞMAMIŞ YAZILARI - II
Ana-Çocuk Sağlığı, Nüfus Sorunları ve Aile Planlaması

 

Nüfus PlanlamasInda Hükümetlerİn Sorumluluğu*

      Hükümetlerin nüfus planlamasında rolü olmalı mıdır? Bu sorunun yanıtı, doğal olarak, ülkeden ülkeye değişecektir. Çünkü, ülkelerin nüfus artış hızı, ekonomik gelişmesi, halkın kültür düzeyi birbirinden farklıdır. Sorunu inceleyerek bir sonuca varmak için ülkeleri üç gruba ayırmak uygun olacaktır. Bu gruplamada ele alınacak ölçüt, söz konusu ülkelerdeki doğum ve ölüm oranları olacaktır.

      Birinci grup, doğum ve ölüm oranları düşük olan gelişmiş ülkelerden oluşur. Avrupa ülkeleri, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) bu gruba giren ülkelerdir. İkinci grup, doğum oranının yüksek, ölüm oranının hızla düştüğü gelişmekte olan ülkelerdir. Kore, Formoza, Güney ve Orta Amerika ülkeleri, Güney-Doğu Asya ülkeleri ve Türkiye bu gruba girmektedir. Üçüncü grup ise, doğum ve ölüm oranlarının yüksek olduğu geri kalmış ülkelerdir. Afrika'daki ülkelerin çoğu bu gruba girmektedir. Şimdi her gruptaki ülkelerin aile planlaması ya da doğum kontrolundaki rollerini ve sorumluluklarını ayrı ayrı inceleyelim.

      Birinci gruba giren gelişmiş ülkelerde halkın büyük çoğunluğu doğum kontrolü hakkında bilgi sahibidir ve doğum kontrolü yapmaktadır. Doğum oranlarının düşük olmasının nedeni de budur. Bu ülkelerde doğum kontrolü alanında yapılacak iş, küçük bir azınlığı oluşturan yoksul ve bilgisiz kimseleri eğiterek bunlara yol göstermek, bakamayacakları çocukları doğurmamalarını sağlamak ya da doğum aralıklarını uzatmak, istenmeyen zamanda çocuk sahibi olmamak için ne yapacaklarını bilmeyen genç evlilere yol göstermektir. Bu ülkelerde doğum kontrolü yapmayanların fazla çocuk sahibi olmaları, genel yaşam standardında ya da ulusal ekonomide belirgin bir zararlı etki göstermemektedir. Bu nedenle gebeliği önleyici yöntemlerin yasaklanmadığı bu ülkelerde hükümetler nüfus planlamasında sorumluluk yüklenmeyi ve bunu çalışma programları içine almayı düşünmemişlerdir. Üstelik, bu ülkelerde gönüllü kuruluşların kurduğu dernekler, bilgilendirilmeye ve yol gösterilmeye gereksinimi olanlara gerekli yardımı yapmaktadırlar. Bu ülkelerde halkın kendi kendine yaptığı ya da derneklerin yardımıyla yapılan doğum kontrolünun ne kadar başarılı olduğunun kanıtı, halkı doğum kontrolü yapmayan ülkelerde doğum oranı binde 30-50 arasında olmasına karşın, bu ülkelerde oranın çok düşük olmasıdır. Örneğin, Kanada'da doğum oranı binde 24.8, ABD'de binde 22.4, Japonya'da binde 17, Yunanistan'da binde 18.1, İtalya'da binde 18.7, Almanya'da binde 18.1 ve İsveç'te binde 12.4'dür.

      Bu gruptaki ülkelerden, Katolik ülkeler dışında, hiçbirinde gebeliği önleyici yöntemler yasaklanmamıştır. Hattâ sterilizasyon ameliyatlarına da izin verilmiştir. Örnek olarak ABD. gösterilebilir. İstatistikler, bu ülkede her yıl yaklaşık 600.000 kadının sadece gebe kalmamak amacıyla kendilerini ameliyat ettirdiklerini göstermektedir. Son yıllarda gelişmiş ülkelerde bile hükümetler, işsizlik ve çocuk suçları gibi sosyal sorunlarla uğraşmak için nüfus planlamasına önem vermeye başlamışlardır. Örneğin Amerikan kongresi, Waşington kenti bütçesine bu amaçla para koymaktadır. Geçen Eylül ayında New York'ta toplanan Amerika Halk Sağlığı Derneği Kongresinde üyelere hitap eden Harward Halk Sağlığı Fakültesi Dekanı, 1977 yılında Amerika'da hükümet hekimlerinin önemli görevleri arasına nüfus planlaması hizmetlerinin gireceği düşüncesini ileri sürmüştür. Amerikan Halk Sağlığı Derneği, hükümetlerin nüfus planlaması çalışmalarına önem vermelerini öneren bir kararı kabul etmiştir.

      İkinci grup ülkelerde doğum oranı yüksek ve ölüm oranı düşüktür. Bu ülkelerde nüfus planlaması, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sadece istenmeyen gebelikleri önlemek ya da gebelikler arasını uzatmaya yönelik değildir. Bu ülkelerde nüfus planlaması, ekonomik gelişmeyle nüfus artışını dengelemek, ana-çocuk sağlığını iyileştirmek, korunmaya gereksinimi olan çocuk sayısını azaltmak için değerli bir araç olarak algılanmaktadır. Bu gruba giren ülkeler, genel olarak gelişmekte olan ülkeler arasında en önde olanlardır. Bu ülkelerde nüfus başına düşen ulusal gelirin en kısa zamanda olanakların elverdiği kadar yükseltilmesi yaşamsal önem taşımaktadır. Ana ve çocuk sağlığı sorunlarını, çocuk sayısını azaltmadan çözümleme olanağı yoktur. Bunun nedeni belirgindir. Bakamayacakları, besleyemeyecekleri sayıda çocuğu olan ailelerdeki çocuklar, doğal olarak bakımlı çocuklara oranla daha çok öleceklerdir. Sık sık doğuran kadınlar daha çabuk ihtiyarlayacak ve sağlıkları daha büyük tehlikeler altında olacaktır. Bu nedenle, bu gruptaki hükümetler aile planlamasına büyük önem vermekte ve bu konuda büyük projeleri uygulamaya koymaktadırlar. Çünkü, sorun gelişmiş ülkelerdeki gibi Gönüllü kuruluşların çabalarıyla çözümlenebilecek ölçüden daha büyüktür. Aynı zamanda halkın büyük bir kısmı da gebeliğin nasıl önlenebileceğini bilmemektedir.

      Üçüncü grupta doğum ve ölüm oranları yüksek olan Afrika ülkeleri bulunmaktadır. Bu ülkelerde nüfus artışı  yüksek  olmadığından,  hükümetler   genellikle nüfus  sorununa  önem  vermemekte,  sınırlı olan kaynaklarını diğer ekonomik ve sosyal sorunların çözümüne ayırmaktadırlar. Bu ülkelerde doğum kontrolü yasak olmadığından, hekimler ana ve çocuk sağlığı bakımından halka doğum kontrolünü öğretmektedirler. Çünkü, doğum kontrolü yapılmadan ana ve çocuk sağlığı hizmetlerinin düzeyini yükseltmek hemen hemen olanaksızdır.

      Bu gruplamadan ayrı olarak değişik ülkeleri, gebeliği önleyici önlemlerin yasak olduğu; serbest bırakıldığı ve kürtajın bile serbest olduğu ülkeler olarak üç gruba ayırmak olanağı da vardır. Gebeliği önleyici önlemlerin yasak olduğu ülkeler genel olarak Katolik kilisesinin etkisi altında olanlardır. Katoliklerin çoğunlukta bulunmadığı ülkelerden doğum kontrolünun yasak olduğu tek ülke Türkiye'dir. Kürtajın bile serbest olduğu ülkeler ise, Rusya dahil tüm komünist ülkeler ve Japonya'dır. Doğumu önleyici önlemlerin yasak edilmesinin sonucu ne olmaktadır? İstatistikler, gelişmiş ülkelerde bunun büyük bir etkisi olmadığını göstermektedir. Belçika'da doğum oranı binde 16.8, Çekoslovakya'da 15.7, Macaristan'da 12.8, İtalya'da 18.7, Fransa'da 17.7 dir. Buna karşın gelişmekte olan ülkelerde doğum oranı binde 30-50 arasındadır.

      Halkın büyük bir bölümü gebeliği önleyici önlemleri bilecek ve uygulayacak kültür düzeyinde olmamakla birlikte çok çocuğun ekonomik etkisi altında kalmakta ve fazla çocuk doğurmak istemeyen kadın gebe kalırsa çocuk düşürmekte ve bu nedenle çocuk düşürenlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Bu durumlar Güney Amerika'da Katolik kilisesini tazyik altında bırakmaktadır. Son yıllarda Katolikler bu tür yasakları hafifletmeyi düşünmektedir. Toplantılarına devam eden Papalık Konseyi bu sorunu tartışmakta, Papa, ilk kez ağızdan alınan haplar hakkında hoşgörülü sayılabilecek bir dil kullanmaktadır. Şili, halkının çoğunluğu Katolik olan bir ülkedir. Ama hükümet doğumu önleyici önlemleri serbest bırakmış ve doğum kontrol klinikleri açmıştır. Gerekçe olarak ta cinai düşüklerle savaştığını ileri sürmüştür. Kilise bile, bir cinayeti önleme gerekçesiyle bu uğraşlara karşı gelmemektedir. Bir insanın çocuk sahibi olmak istemesi ya da istememesi doğal hakkıdır. Bu hususta hükümetlerin bireyleri zorlamaya hakkı yoktur. Bu, insan haklarına aykırıdır.

      Demokrasinin temel ilkelerinden biri, kendi yaptığını diğerlerinin yapmasına izin vermektir. Günümüzde özgürlük düzeninin geçerli olduğu Katolik ülkelerde aydın kişiler doğum kontrolü yapmaktadırlar. Buna karşın, yoksul ve geri kalmış halkı yasal yollardan zorlayarak doğum kontrolü yapmamalarını istemektedirler. İnsanlar kendi yaptıklarını başkalarının yapmasına izin vermeye ya da azınlıkta da olsalar diğerlerinin  suç olmayan isteklerini göz önüne almaya mecburdurlar.

      Şimdi de çeşitli ülkelerin nüfus planlaması sorununu nasıl ele aldıklarını gözden geçirelim. Nüfus sorununu bir hükümet sorunu olarak ele alan ilk ülke Hindistan'dır. Hindistan hükümetinin ilk aldığı önlem, doğum kontrol klinikleri kurmak olmuştur. Böylece 8.000 kadar klinik kurulmuştur. Sadece klinik açmanın programın yürütülmesi için yeterli olmadığı kısa bir sürede anlaşılmış, halkın kliniklere gelmesini beklemek yerine hizmeti halka götürmeye ve halkın eğitilmesine önem verilmeye başlanmıştır. Bu girişimler sonuç vermiş ve ilk yıl içinde doğum kontrol araç ve ilaçlarının kullanılışı yüzde 40 bir artış göstermiştir. Hindistan hükümeti 1958-1962 yılları arasında nüfus planlaması için yılda 5.4 milyon dolar harcamıştır. Bu, nüfus başına 13 kuruşluk bir harcamadır. Üçüncü Beş Yıllık Planda bu harcamayı kişi başına 26 kuruşa çıkarmaya karar veren hükümet, bu miktarın bir kat daha arttırılması gerektiğine inanmakla birlikte, nüfusun çokluğu ve ulusal kaynakların sınırlı oluşu nedeniyle daha fazla para ayıramamıştır. Nüfus planlaması için gereken ulusal harcamayı, zamanında sağlayabilmek amacıyla, üçüncü plan döneminde kontraseptif üreten ve satanları da teşvik ederek, onların da halkın eğitimine ve kontraseptiflerin halk tarafından satın alınması kampanyasına katılmalarını sağlamayı öngörmektedir.

      Nüfus planlamasını ulusal bir dava olarak ele alan hükümetler arasında Pakistan da vardır. Pakistan Cumhurbaşkanı Eyüp Han, 1960 yılından beri nüfus planlaması çalışmalarını başlatmış ve sağlık bütçesinin yüzde 8'ini bu hizmete ayırmıştır. Bu ülkede hizmet, sağlık merkezleri tarafından yürütülmekte ve Sağlık Bakanlığında  üçüncü beş yıllık plan döneminde nüfus planlaması için 12 milyon dolar harcamaya karar verilerek ayrı bir müsteşarlık kurulmuş bulunmaktadır. Milliyetçi Çin (Taiwan) hükümeti nüfus planlaması hizmetlerini ulusal bir dava olarak ele alan diğer bir devlettir. Okuma-yazma durumu ve ekonomisi bakımından gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkeler arasında bir yeri olan bu ülke, Pakistan ve Hindistan'da olduğu gibi tüm ülkeye yaygın bir programla işe başlama yerine, hizmeti önce nüfusun yüzde onunu içine alan pilot bir bölgede başlatmıştır. Uygulama çok başarılı olduğundan, program kısa sürede tüm ülkeyi kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bu ülkede nüfus planlaması için kişi başına harcama 59 kuruştur. Asya'nın gelişmiş ülkelerinden biri de Güney Kore'dir. Güney Kore hükümeti nüfus planlaması çalışmalarına 1962 yılında başlamıştır. Çalışmalar hızla gelişmiş ve şu anda 850 sağlık merkezinde 2.500 kişi sadece nüfus planlaması eğitim ve uygulamasıyla görevlendirilmiştir.

      Nüfus planlaması programı uygulayan ya da uygulamaya başlamak üzere olan diğer ülkeler, Komünist Çin, Singapur, Malezya, Tunus, Mısır, Seylan (Sri Lanka) ve Porto Rico'dur. Bunlar arasında özellikle Porto Rico'nun üzerinde durmaya değer. Nüfusunun çoğunluğu Katolik olduğu halde nüfus planlaması uygulayan ilk gelişmekte olan ülke bu ülkedir. Uygulamaya 1959 yılında başlanmış ve hükümet halka ücretsiz olarak hormonal hap dağıtmaya başlamıştır. Kimi çevrelerde bu hapların sağlığı zararlı olduğu ileri sürülmektedir. Porto Rico uygulaması bu savın bugün için doğru olmadığını göstermektedir. Ağızdan alınan hormonal haplar kimi Katolik ülkeler dışında tüm uygar ülkelerde satılmakta ve kullanılmaktadır. Örnek olarak ABD. verilebilir. Bu ülkede 1964 yılında 3.5 milyon kadının bu haplarla doğum kontrolü yapmakta olduğu saptanmıştır. ABD'nin İlaç Dairesi, uzun incelemelerden sonra, ağızdan alınan hormonal  hapların güvenle kullanılabileceğini ilan etmiştir.

      Gelişmekte olan tüm ülkelerde nüfus planlama projelerinin ele alındığı görülmektedir. Şimdi de gelişmiş ülkeleri inceleyelim. Bunlar arasında Birinci Dünya Savaşından sonra nüfus planlamasını proje olarak ele alan gelişmiş ülke Japonya'dır. Japonya doğum oranını binde 30'dan binde 17'ye düşürmeyi başaran tek ülkedir. Diğer gelişmiş ülkelerde de halkın kendi kendine doğum kontrolü yaptıklarını ve bu nedenle doğum oranlarının çok düşük olduğunu, hükümetlerin büyük projeler yürütmek zorunda kalmadıklarını yukarda belirtmiştim. Bununla birlikte bu ülkeler de doğum kontroluyla işsizlik, çocuk suçları (Juvenil delinquency) gibi durumları azaltmak için ilgilenmeye başlamışlardır.

      Türkiye'nin askeri ve siyasi gücünü nüfus sayısına bağlayan kimi aydınlar, komşularımızda doğum kontrolü yapılmakta mıdır? sorusunu sormaktadırlar. Hepsinde gebeliği önleyici ilaç ve araçlar serbesttir. Doğum oranı Suriye'de binde 24, Irak'ta 20, İran'da 44, Rusya'da 22, Bulgaristan'da 16 ve Yunanistan'da 18'dir. Doğum oranının en yüksek olduğu ülke Gine'dir. Bu ülkede doğum oranı binde 62'dir. Bu oranı doğum kontrolu uygulanmamasının üst düzeyi olarak kabul edersek, Yunanistan'da ailelerin yüzde 81'i ve İran'da yüzde 27'si doğum kontrolü yapmaktadırlar denilebilir.

      Ülkemize gelince, Türkiye'nin geleneksel nüfus politikası, nüfusunu hızla artırmaktı. 1950'yi izleyen yıllarda sıtmanın ortadan kalkması, antibiyotiklerin tedavi alanına girmesi, halkın vereme karşı aşılanması ve sağlık kuruluşlarının gelişmesi gibi nedenlere bağlı olarak ölümler azalmış ve doğum oranı aynı kaldığından nüfusumuz, Türk tarihinde görülmemiş oranda artmaya başlamıştır. Bunun ekonomiye ve ana-çocuk sağlığına zararlı etkiler yaptığını göz önüne alan hükümetler, nüfus politikasını değiştirmeyi öngörmüşler ve Büyük Millet Meclisi, Beş Yıllık Kalkınma Planında bu hususu kabul ederek Türkiye'de "isteyenin istediği zaman istediği sayıda çocuk sahibi olması" politikasını onaylamıştır.



* Sağlık dergisi, XXXVIII: Sayı 11-12, Kasım-Aralık 1964

 

BAŞA DÖN.....ANA SAYFA.....SAYFA BAŞI