Mirabel Kardeşlerden Dr. Aynur Dağdemir’e… Kadına yönelik şiddetin her türüne karşı çıkıyoruz!

“anıtsayaç’ta bu kadar kadın ismi yeter,

Yeter artık, yeter çıkalım zıvanadan.”

Birhan Keskin / Aslı Serin


25 Kasım Dominik Cumhuriyeti’nde insan hakları ve demokrasi için mücadele eden Mirabel kardeşlerin 1960 yılında faşist Trujillo rejiminin militer güçleri tarafından tecavüz edilerek öldürülmesi nedeniyle 1999 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından “Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edilmiştir.

Biz kadınlar her yeni güne yeni bir şiddet, baskı, savaş gerçeğiyle başlıyoruz. Savaş gerçeği baskı rejimini güçlendirdiği oranda biz kadınların mücadeleyle kazandığımız haklarımıza karşı açık bir tehdittir. Barış ihtimalinden uzaklaştıkça toplumun kutuplaşması artmakta ve bu bizlere yönelik şiddetin artması ve eşitsizliğin derinleşmesi anlamına gelmektedir. Ülkemizde kapitalizmin krizinin bizleri işsizleştirdiği, güvencesizleştirdiği bu günlerde AKP iktidarının krizin üstünü örtmek ve kendi varlığını sürdürmek adına savaş nidalarıyla palazlandırdığı eril milliyetçilik atmosferinin toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti artırdığını görüyoruz. Erkekler 2019’un ilk on ayında en az 284 kadını öldürdü, 42 kadına tecavüz etti, 485 kadını seks işçiliğine zorladı, 217 çocuğu istismar etti, en az 513 kadına fiziksel şiddet uyguladı. Tüm bunlar olurken Adalet Bakanlığı kadın cinayetleri ve çocuk istismarı ile ilgili son 15 yıllık veri kaynağını, Aile Bakanlığı kadına yönelik şiddetle ilgili raporları gizledi. Ancak eril şiddetin boyutu ne kadar görünmez kılınmaya çalışılsa da bir plazanın 20. katından cinsel saldırı uygulayan erkek tarafından atılan Şule Çet, “anne lütfen ölme” diyen çocuğunun gözleri önünde boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından boğazı kesilen Emine Bulut, ekmeğini kazanmaya geldiği ülkede ölümü aydınlatılmayı bekleyen Nadira Karimova ortada öylece duruyor!

Militarizm, muhafazakarlaşma, cinsiyetçilikten beslenen, kadın-barış-emek düşmanı AKP iktidarının mecliste gündeme getirdiği nafakanın kaldırılması kadının en çok öldürüldüğü ev içine mahkum ediyor. “Aile temalı kamu spotu” denilerek kadının erkeğe hizmet ettiği toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün altı çiziliyor.

Biz kadın hekimler hem yaşadığımız hak kayıpları, hem kamusal hem özel alanda toplumsal cinsiyet rolleriyle mücadele ederken bir de performans baskısı, esnek çalışma saatleri, mobbing, sağlıkta şiddet ile karşı karşıya kalıyoruz. Samatya Eğitim Araştırma Hastanesi’nde Acil Servis asistanı olarak görev yaptığı sırada SABİM’e yapılan haksız başvurular gerekçe gösterilerek işyerinde sürekli mobinge maruz kaldığı için 30 Kasım 2012’de hastanenin 6. katından atlayarak canına kıyan Dr. Melike Erdem…  Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi’nde Pediatri asistanı olarak görev yapmakta iken uzun çalışma saatleri, nöbet sonrası dinlenme sürelerinin azlığı, emek sömürüsü ve kışkırtılmış hasta istekleri sarmalında tükenmişlik yaşadığı için 29 Ekim 2017’de evinin balkonundan atlayarak yaşamına son veren Dr.Ece Ceyda Güdemek… Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan bir hafta sonra, 27 Haziran 2019 günü annesinin bulunduğu yeri söylemediği için babası tarafından arabasına GPS cihazı takılarak izlenip kurşunlanarak öldürülen Dr.Gülnur Yılmaz… Mustafa Kemal Üniversitesi Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları bölümünde görev yapan ve  20 Ekim 2019 günü sekreterini evine bırakırken, sekreterinin boşandığı eşi tarafından öldürülen, kadına yönelik şiddetin dolaylı hedefi Doç.Dr.İbrahim Şilfeler… Adlarını saydığımız bu meslektaşlarımız kapitalizmin krizi, vahşi çalışma koşulları ve ataerkil şiddet sarmalının bir sonucu olarak genç yaşlarında hayattan koparılmışlardır. Anılarına saygı duyuyor, bu şiddet sona erene kadar mücadele edeceğimize bir kez daha söz veriyoruz.  

Samsun’da bir özel hastanede Kadın Doğum uzmanı olarak çalışan meslektaşımız Dr. Aynur Dağdemir’in, 19 Kasım 2015 tarihinde, sekreterinin eski eşi tarafından bıçaklanarak hunharca katledilmesi ise, hem kadına yönelik şiddetin hem hekime yönelik şiddetin kesişme noktasında bulunması açısından biz kadın hekimler için ayrı bir önem taşımaktadır. Cinayetin 25 Kasım’a çok yakın bir tarihte işlenmiş olması ise Dr. Aynur Dağdemir’i “ 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşı Mücadele ve Uluslar arası Dayanışma Günü”nün sembol ismi haline getirmiştir. İşte bu nedenle son beş yıldır her “kadına yönelik şiddete hayır” dediğimizde, her “hekime yönelik şiddete hayır” dediğimizde meslektaşımızı bir kez daha özlemle ve saygıyla anıyoruz. Dr. Aynur Dağdemir’in, hastanede görevi başında iken birlikte çalıştığı kadın sağlık çalışanına yönelik saldırıyı, yaşamını ortaya koyarak kararlılıkla önlemeye çalışması, hem bir hekim hem bir kadın olarak kadın dayanışmasının ve cesaretinin eşsiz bir örneğini oluşturmaktadır. İnsanları mesleki sorumlulukla yalnızca hastalıklardan korumak ve tedavi etmekle yetinmeyip, insanı ve sağlığı tehdit eden her tür şiddete karşı yaşamı savunan bu tutum, bizlere de meslektaşımızın her zaman aklımızda ve yüreğimizde yaşatılması görevini yüklemektedir.  

25 Kasım 1960’dan Patria, Mirabel ve Maria Mirabel kardeşlerin ismi; şiddete karşı mücadele eden örgütlü mücadelemiz kalırken Trijillo ise tarihin çöplüğünde ismi dahi hatırlanmayan bir diktator olarak yerini aldı. Biz kadın hekimler her 25 Kasım’da olduğu gibi bu yıl da meslektaşımız Aynur Dağdemir şahsında Mirabel kardeşlerin bizlere bıraktığı yolda toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ataerkil şiddete karşı taleplerimizi yineliyoruz:

TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu olarak;

  • Kadın düşmanı ve erkek egemen gerici zihniyete dayalı devlet politikalarına,
  • AKP hükümetleri döneminde hızla artan kadın katliamlarına ve kadına yönelik her türlü şiddete,
  • Haksız tahrik indirimlerine ve her türden cezasızlık pratiklerine

            HAYIR diyoruz.

  • Tüm sağlık kurumlarında şiddetin önlenmesi ve sağlık çalışanlarının şiddetten korunmasına yönelik olarak sağlıkta şiddet yasasının bugün gündemde olan torba yasa içinde olmadığını söylüyoruz. KHK rejimi ve güvenlik soruşturmaları adı altında hekimliği engellemek yerine hükümetin hekime ve sağlık çalışanlarına şiddetin temel nedeni olan ve performansa dayalı ödeme, katkı payı, esnek çalışma düzeni, kışkırtılmış hasta istekleri ve sağlık çalışanlarını aşağılayıcı siyasi söylemlerle sürdürülen sağlık politikalarına son vermesini

            TALEP EDİYORUZ.  

  • Savaşın ve şiddetin olmadığı; kadınların şiddet görmediği, kadına yönelik şiddetin daha gerçekleşmeden, tehdit ve fiziksel şiddete yeltenme aşamasında ciddi bir suç sayılıp, ağır şekilde cezalandırıldığı; şiddet uygulayanların tahrik indirimsiz yargılandığı
  • Kadınların hiçbir yerde tacize-tecavüze uğramadığı, sokaklarda özgürc e dolaşabildiği; çocuk doğurup doğurmayacağına kaç çocuk doğuracağına, ne zaman evlenip ne zaman boşanacağına kendilerinin karar verdiği

          BİR ÜLKE İSTİYORUZ.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa, ataerkil toplumsal şiddete, aile içi şiddete, savaşa, militarizme, ırkçılığa ve kadın emeği sömürüsüne karşı kadın dayanışmasını örüyoruz. Bu dayanışmayı örmekte kararlıyız ve umutluyuz. “Artık yeter!” dedirten de, “Yasta değil, isyandayız” dedirten de mücadelemizin ve dayanışmamızın temel dayanağı olan bu umut ve kararlılıktır.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
KADIN HEKİMLİK VE KADIN SAĞLIĞI KOLU