Açlık grevleri endişe verici boyuta ulaşmıştır

altTürk Tabipleri Birliği ve İstanbul Tabip Odası 12 Eylül tarihinden bu yana sürdürülen süresiz dönüşümsüz açlık grevlerinin 50. gününde İstanbul Tabip Odası Cağaloğlu Bürosu’nda bir basın toplantısı düzenledi. Açıklamaya TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Osman Öztürk ve İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören katıldı. 

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, 12 Eylül tarihinden bu yana süren açlık grevlerini artık ölüm orucu olarak değerlendirmek gerektiğini belirterek, gelinen gün itibariyle cezaevlerinde yürüyen bu eylemin endişe verici boyutlara ulaştığını ifade etti. 

Prof. Dr. Özdemir Aktan, Adalet Bakanlığı’na yapmış oldukları cezaevlerine girme taleplerine hala bir yanıt gelmediğini belirterek bu süreçte hekimlerin üzerine çok iş düştüğünün altını çizdi. Açlık grevi yürüten kişiyi bir hasta olarak algılamak gerektiğini ve böyle bir hastanın da günlük olarak 2 lt. su, 2 gr. tuz, 150-200 gr. kadar şeker ve yeteri kadar da B vitaminine ihtiyacı olduğunu ve bu ihtiyaçları da uygun koşul ve şartlarda vermek gerektiğini belirtti. Aktan ayrıca, cezaevlerine giremedikleri için bu ihtiyaçların sağlanıp sağlanmadığını bilemediklerini dolayısıyla grevcilerin şu anki sağlık durumları hakkında bilgi veremeyeceklerini ifade etti. 

Başbakan’ın "gerekirse müdahale ederiz" yönündeki ifadesini de değerlendiren Dr. Aktan, zorla müdahalenin mümkün olamayacağını ayrıca böylesi bir müdahaleye de hekimlerin alet edilemeyeceğini belirtti. 

Türkiye Bir Demokrasi Sınavından Geçiyor

Prof. Dr. Özdemir Aktan’ın ardından söz alan İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören de zorla müdahaleye değinerek açlık grevleri ya da ölüm oruçlarının, kişilerin bağımsız kararı ile sürdürdüğü demokratik bir hak kullanımı olduğunu söyledi. 1996 ve 2000 yıllarında yapılan zorla müdahalenin olumsuz sonuçlarını hatırlatan Dr. Gören, bu durumda hekimin alacağı tutumun hastayı bilgilendirmek ve ihtiyaçlarını karşılamak yönünde olması gerektiğini belirtti. 

Ayrıca B1 vitamini eksikliğinin başta Wernicke-Korsakoff hastalığı olmak üzere çeşitli ve kalıcı nörolojik hastalıklara yol açacağını, bu nedenle de sürecin doğru yönetilmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Taner Gören bu ülkenin aynı zamanda bir demokrasi sınavından geçtiğinin vurgusunu yaptı.

Hiç Kimse Bu Sorunu Hekimler Üzerinden Çözmeye Çalışmasın

Basın açıklamasını TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Osman Öztürk okudu. Açlık grevlerinde hekimlerin nasıl davranması gerektiğinin Dünya Tabipleri Birliği’nin 1975 tarihli Tokyo ve 1991 tarihli Malta Bildirgeleri ile tanımlandığını belirten Dr. Öztürk hekimlerin alması gereken tutumları şöyle sıraladı: 

·         Açlık grevinde olan kişiyle hekim arasında bir hekim hasta ilişkisi vardır; hekim herhangi bir hastasıyla girdiği ilişkide olduğu gibi, uygulamasını öneriler ya da tedavi yoluyla yapabilir. 

·         Bu ilişki, hasta bazı tedavi ve müdahaleleri kabul etmese de sürebilir. 

·         Bir hekim açlık grevcisinin bakımını üstlendiği andan itibaren o kişi hekimin hastası olur. Bu durumda hasta-hekim ilişkisindeki tüm uygulama ve sorumluluklar, karşılıklı güven ve gizlilik de dahil olmak üzere geçerlidir.

Dr. Öztürk son olarak, açlık grevlerinin kimsenin bedenine yada yaşamına zarar vermeden sonlanmasını istediklerini ancak hiç kimsenin hekimleri meslek etiğine aykırı davranmaya ve sorunu hekimler üzerinden çözmeye çalışmaması gerektiğini belirtti.

Basın açıklaması için...

Konuyla ilgili geçmiş açıklamalar:

23 Ekim 2012 tarihli açıklama için...

22 Ekim 2012 tarihli açıklama için...

18 Ekim 2012 tarihli açıklama için...

17 Ekim 2012 tarihli bilgi notu için...