TTB Merkez Konseyi'nin 31.08.2011 tarihli basın açıklamasına Dr. İrfan Yalçınkaya'nın yanıtı...

soru_yanitTTB Merkez Konseyi tarafından 31 Ağustos 2011 tarihinde yapılan basın açıklamasına Doç. Dr. İrfan Yalçınkaya"nın cevabı...

 

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ’NİN 31.08.2011 TARİHLİ “İMAMIN BAŞHEKİMİ(!)” ADLI BASIN AÇIKLAMASI HAKKINDA ZARURİ BİR AÇIKLAMA

Kıymetli meslekdaşlarım ve arkadaşlarım;

Eğer müsaade ederseniz sizinle, önemli bir husustaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Haberi olan ve olmayanlar için kısa bir hatırlatmada bulunayım öncelikle.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi (TTB MK) resmi web sitesinde başhekimi olduğum hastanenin web sitesinde Ramazan bayramı münasebetiyle yayınladığım samimi ve yürekten mesajımı gerekçe gösterip “İmam’ın Başhekimi(!)” başlığıyla basın açıklaması yaparak şahsımı tahkir ve tezyif etmiştir. Bu basın açıklaması kaynak gösterilerek bir kısım yazılı basında ve web sitesinde her türlü hakaret etme ve küçük düşürmeye kadar varan, haber ve okuyucu yorumları yapılıp hakkımda karalama kampanyası ve cadı kazanı oluşturulmuştur.

Hakkımda çıkan haberlerden 31.08.2011 tarihinde yani Ramazan bayramının 2. günü İstanbul Sağlık Müdürlüğü’nün hastane başhekimlerine günlük ilettiği basın özetlerine göz atarken Türk Tabipleri Birliğinin resmi web sitesinde 31.08.2011 tarihli basın açıklamasından, oradan alıntı yapan yazılı basında çıkan haberler vasıtasıyla hayret ve şaşkınlık içinde haberim oldu.

Her şeyden önce TTB MK’nin “Basın Açıklaması”nın başlığı hakaret, alay, yaftalama ve küçük düşürmeye yöneliktir. Hatırlanacağı üzere yakın zamanda basında Ahmet Şık imzalı “İmamın Ordusu” isimli bir kitapla ilgili haberler gündeme gelmişti. TTB MK’nin üyeleri de bayram günü bir araya gelmişler ya da birbirleriyle irtibata geçip alelacele “aha işte fırsat, bu kaçmaz” diye çarpıcı bir başlık imal ederek “mal bulmuş mağribi” gibi kamuoyunda şahsımı “İmam” diye tahfif ettikleri Fethullah Gülen’le irtibatlandırıp, güya kendilerince istihza ederek insanların gözlerinden düşürülmemi sağlamayı düşünmüşler ve bunu gerçekleştirmeye kalkışmışlardır.

Şu husus öncelikle ve kesinlikle bilinmelidir ki, ben ne şunun ne bunun değil, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir Eğitim ve Araştırma Hastanesinin başhekimiyim. Bu hususun altını özellikle çizmek isterim. Hastanenin web sitesinde hastanenin başındaki hekim olarak çalışanlarıma bayram mesajı yayınlamamdan daha doğal ne olabilir ki. Bayram dini bayram, ben de başhekim olduğuma göre mesajımın da elbette bu kavramları içermesi doğaldı. TTB adlı, bu ülkedeki tüm tabipleri temsil iddiasındaki bir kurumun bir bayram günü bu ülkedeki yüzlerce hastaneden birinin sitesindeki bir bayram mesajına niçin bu kadar dikkat kesilip rahatsızlık duyduğunu; bayram seyran demeden apar topar, sanki ortalıkta çok hayati ve mühim bir mesele varmışçasına basın açıklaması yapacak kadar telaşlanmasını ne ile izah etmeli, bilmiyorum. Üstelik tabiplerin onur ve haysiyetlerini de korumakla yükümlü bir birliğin, bir meslekdaşlarını kamuoyu önünde alay edip küçük düşürmeye çalışmasını, hedef göstermesini iyi niyetle izah etmekte zorlanıyorum.

Üstelik daha vahimi, sıradan bir bayram mesajını kamuoyunda çeşitli tartışmalara ve polemiklere konu olan bir başka olayla irtibatlandırmak son derece bilimle, etikle, ahlakla ve insafla bağdaşmayacak bir tutumdur. Bu ne yazık ki insanları ayrıştırmanın ve kategorize edip dışlamanın öteden beri bilinen bir yöntemidir. İmam lakabı, payesi (veya mesleği) aynen tabip gibi, hekim gibi, hakim gibi bir sıfattır, bir ünvandır ve yerilecek, alay edilecek, küçümsenecek bir ifade de değildir. Bir tabibi imam diye, bir imamı da tabip diye küçümseyemez, alay edemezsiniz. Bu hakkı kimse kimseye vermemiştir. Kaldı ki bir tabibin dinle ilgili kanaatleri olabileceği gibi, bir imamın da tababetle ilgili kanaatleri olabilir. İmam derken alay edip küçümsemeleri bende maalesef nedense TTB MK üyelerinin tabip olan birinin dinden arınmış, dine uzak veya mesafeli duran biri olması gerektiği gibi bir kanaate sahip oldukları zannını uyandırdı. TTB MK üyelerinin imam diyerek gırgır geçtikleri sayın Fethullah Gülen’le bir ilgim, bir bağlılığım olup olmadığını araştırma zahmetine bile katlanmadıklarına eminim. Bilimsellik onların sadece kendi kafalarındaki argümanlarını, savlarını desteklemek için kullandıkları bir araçtır o kadar. Şahsımı imam deyip alay ettikleri Fethullah Gülen’le irtibatlandırma konusunda, basın bildirisinde bahsettikleri tek kaynak hastanenin web sitesinde yer alan “Ramazan, Akciğer ve Tefekkür” başlığı altında Prof. Dr. Arif Sarsılmaz’a ait “Ben Hasan’ın Akciğeriyim” adlı Sızıntı dergisinde yayınlanan bir makaledir. Bu yazıyı da “(Ülkemizin en büyük eğitim kurumlarından biri olan hastanenin sitesinde Sızıntı Dergisi’nden alınan “bilimsel” bir makale de “Ramazan, Akciğer ve Tefekkür” başlığını taşıyor.)” diyerek kendilerince tırnak içinde bilimsel deyip hafife almışlar ve bu yazı nasıl olur da böyle bir eğitim kurumunun sitesinde yer alır demek istemişlerdir. Bu çıkarıma verilecek cevaplar gayet basittir. Bir defa bu yazı benim çok beğendiğim ve üniversitede iken de öğrencilerime okumalarını tavsiye ettiğim bir yazıdır. Altına rahatlıkla imza atabileceğim bir yazıdır. Ben bir akademisyen olarak elbette yazının sonunda kaynağını, nereden alıntılandığını belirtmek durumundayım. Böyle enfes bir makalenin Sızıntı’da mı, Tempo’da mı, L’express’de mi, Newsweek’de mi, Lancet’de mi ya da TTB Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi’nde mi yayınlandığına bakmam, önem vermem. Doğru, kaliteli, güzel, iyi bir şey nerde bulursam alırım ve de paylaşırım. Söz konusu yazının bilimsel değeri tartışılamayacak derecede yüksektir. Bir göğüs hastalıkları hastanesi sitesinde “akciğer, işlevleri ve sağlığı”nı ilgilendiren bir yazının çıkmasından daha tabii ne olabilir. Sitemizi sadece hastane çalışanları değil, bütün Türkiye’de bu konulara ilgi duyan herkes okumaktadır. Bu tür yazılar halk sağlığı açısından da oldukça olumlu ve yerindedir. Ramazan ayında özellikle akciğerlerinin sigara ile ne hale geldiğini insanımızın tefekkür etmesine fırsat vermek, sigaradan vazgeçirtmek açısından önemlidir. Bu bir nevi halkla iletişimdir, bağ kurmadır, onları bilgilendirmedir, aydınlatmadır. Evet, bunu ülkemizin akciğer sağlığı ve hastalıkları açısından en önemli eğitim kurumlarından biri olarak bizler yapmayacağız da kim yapacak? Yazıda Allah lafzının geçmesi mi TTB MK üyeleri için rahatsızlık yaratmıştır? Halk halk deyip de halka (ve de Hakk’a) bu kadar uzak olmak, halkın inanç ve değerlerinden rahatsızlık duymak nasıl açıklanabilir bilmiyorum. Böyle güzel bir yazı bir zamanlar Sızıntı adlı bir dergide yayınlandı diye şahsımı Fethullah Gülen’le ilişkilendirip karalama maksatlı basın açıklamasına kalkışmak, asla masum bir fikir beyanı olarak görülemez. Bu basın açıklamasının fikir ve ifade hürriyetiyle en ufak bir ilişkisi yoktur. Öyle olsaydı böyle bir basın açıklaması olmazdı ya da “İmamın başhekimi” gibi şık olmayan, yakışıksız nitelemelerden kaçınılırdı. Tekrar ediyorum, bilimselliği kanaatimce tartışma götürmeyen bir yazı nerde yayınlanırsa yayınlansın alıntı yaparım. O zaman da o yazı nerde yayınlanmışsa o yayın organının çizgisine göre beni nitelendirirdi bu zihniyet herhalde. TTB MK’nin yaklaşımının bilimsel hiçbir tarafı yoktur. Bilimden, fikir ve ifade hürriyetinden bahsedenlerin dönüp bir kendilerine bakmaları, kendilerini yeniden bir gözden geçirmeleri daha şık olmaz mı? Onların basın açıklamasında değindikleri ve “çok ses, tek yürek” adını verip düzenledikleri mitingin ismi “tek ses, çok yürek” olarak değiştirilirse yanlış olmaz herhalde. Zira kendilerinden farklı bir sese tahammül göstermedikleri basın açıklamalarından anlaşılıyor.

Gelelim “Allah’ı baştabip ilan etti” ifadesine. Tabip, hekim, doktor bilindiği gibi insan sağlığını koruma ve hastalıkları tedavi etme konusunda uğraşan kişi anlamındadır. Burdan hareketle ve elbette mutlak (gerçek) anlamda kanaatimce Allah tabipler tabibidir, tabiplerin başıdır, en büyük tabiptir. Türk Tabipleri Birliği Merkez Üyeleri’nin Allah’ın bizzat kendisini ve ayrıca Baştabip oluşunu kabul edip etmeme hakları elbette vardır. Diyebilirlerdi ki “Sayın meslekdaşımız, biz Allah’ın 99 sıfatı var bilirdik, sen bu baştabip sıfatını da nerden çıkardın, niye Allah’ı baştabip ilan ettin, hele bize, kamuoyuna açıkla da biz de bir öğrenelim, anlayalım”. Şu husus bilinmeli ki, hiç kimse benim kanaatlerimi paylaşmak, kabul etmek zorunda değildir. Kaldı ki ben de yanılmış, yanlış bir şey de düşünmüş olabilirim. İşte can alıcı nokta da burası. Onların “İmam’ın başhekimi” nitelemesi değil, benim bu kanaatlerim “fikir ve ifade hürriyeti” ve ayrıca “din ve vicdan hürriyeti” kapsamına girer. Basın açıklamasında sayın TTB Merkez Konseyi üyeleri sadece eleştiride bulunsalardı anlayışla karşılardım, katılmasam da diyecek bir lafım olmazdı, olamazdı. Mesela 31.08.2011 tarihli Birgün gazetesinde de hem de manşetten bu mesaj konusu işlenmiştir. Bu gazetede de konu yer yer rahatsız edici, alayvari bir üslupla ele alınsa da, gazetenin yaklaşımını malum bakış açılarıyla izah edip meseleyi basında olması gereken“fikir ve ifade hürriyeti” bağlamında değerlendirdim. Fakat TTB MK üyeleri, tabir-i caizse “çamur at, en azından izi kalır” mantığıyla hareket ediyorlar. Onlar gerçekten samimi olarak sorsalardı ‘Allah’a niye baştabip nitelemesinde bulundun’ diye, şöyle kısa bir izah yapardım. Bizi yoktan var eden, sahip olduğumuz her şeyi bize lütfeden Allah, sağlığımızı muhafaza eden ve hastalandığımızda da bize şifa verendir. Allah tabipler tabibi, hekimler hekimi, hakimler hakimi, cümle dertlere derman değil mi? Burada bu apaçık gerçeği bayram mesajımda olduğu gibi yazmaktan onur duyuyorum ve bir kere daha tekrarlıyorum.

TTB MK üyelerinin [Söz konusu “Mesaj”ı, laiklikten sabıkalı bir siyasi iktidar döneminde sağlık ortamımızın ne hale geldiğini gösteren bir “ibret belgesi” olarak kamuoyunun bilgisine sunuyor] paragrafı da bu ülkede yüzyıldır devam eden bir tartışmanın kapısını aralıyor. Bu ülkedeki yüzlerce hastaneden birinin web sitesinde o hastanenin başhekiminin öncelikle meslekdaşlarına ve hastane çalışanlarına yayınladığı bayram mesajının “laiklik”le, “sağlık ortamının ne hale geldiği”yle, “ibret belgesi”yle ne alakası var? Herhalde her fırsatta Sağlık Bakanlığı ve Hükümet’e muhalefet eden, bu uğurda en küçük bir fırsatı dahi kaçırmayan TTB, bir fırsat daha yakaladığını sandı. Bu mücadelelerinde de şahsımı bir araç, bir bahane olarak kullanmak istediler. Laiklik öteden beri bu ülkede adeta bir silah gibi herkesin uluorta kullandığı, birbirini suçladığı, rakibini köşeye sıkıştırmak için kullandığı, kendi düşünce ve kanaatlerinin haklılığını ispatlayan bir argüman olarak kullanılıyor. Benim laiklik anlayışım doğrudur, başkalarınınki yanlıştır; benim laiklik anlayışım devlet nezdinde makbuldür; benim laiklik anlayışım seninkini döver türünden bilimsellikten uzak, seviyesiz tartışmalar bolca yapılmaktadır. Laiklik denilerek bu ülkede o kadar çok kişinin canı yakılmış, defteri dürülmüş ve hayatı karartılmıştır ki, sayısını Allah’tan başka kimse bilemez. Laiklik bu ülkede bir mahrumiyet, bir mazlumiyet ve bir mağduriyet aracı haline getirilmiştir. Zaten Türk Tabipler Birliği Merkez Konsey üyeleri de buradan hareketle basın açıklamasının sonunda şahsımı hedef göstererek Sağlık Bakanlığı’na “daha ne duruyorsunuz, bu İmam’ın Başhekimini(!) görevden alsanıza” demektedirler.

“Sağlık ortamımızın ne hale geldiğinin ibret belgesi olarak kamuoyunun bilgine sunuyor” ifadelerine gelince. İşte bu dananın kuyruğunun koptuğu yerdir. Bu ülkedeki yüzlerce hastaneden birinin web sitesinde o hastanenin başhekiminin öncelikle çalışanlarına ve hasta-hasta yakınlarına yayınladığı bayram mesajının sağlık ortamının ne hale geldiğiyle ilgili bir ibret belgesi olması mümkün mü? Aklı başında, iz’an ve insaf sahibi hangi insan, bayram mesajıyla sağlık ortamının ne hale geldiğiyle ilgili bağlantı kurabilir. Ne alakası var? TTB MK bu şekilde söyleyerek ve hareket ederek, iddia ettikleri gibi eğer sağlık ortamı bugün düne göre daha iyi bir halde değilse, kendilerinin de üzerlerine düşeni yapmadığı ve üstüne üstlük üzerlerine vazife olmadığı halde ilgisiz konularla uğraştıkları gerçeğini gözlerden kaçırmaya, başta tabipler olmak üzere kamuoyundan saklamaya çalışıyor demektir. Türk Mühendisler Birliği ya da Türk Hırdavatçılar Birliği’nin değil de ne yazık ki ve de ne acıdır ki Türk Tabipler Birliğinin alay edip hedef gösterdiği şahsımla alakalı bazı bilgileri TTB MK üyelerinin ve kamuoyunun bilgisine sunmak istiyorum. 46 yaşındayım, 23 yıllık tabibim. Ömrümün yarısı bu mesleği, hakkını vererek onurlu bir biçimde temsil etmekle geçti. Babam belediyede çalışmış emekli bir işçi, annem ev hanımı idi. Gecekonduda, şehrin varoşlarında çocukluğum ve gençliğim geçti. İlköğretim, lise ve özellikle tıp fakültesi yıllarım maddi sıkıntılar içerisinde geçti. Bir yıl Ağrı’da zorunlu hizmetten sonra tıpta uzmanlık imtihanını kazanıp Göğüs Cerrahisi ihtisası yaptım. Maaş ve nöbet dışında bir gelirim de yoktu ve üstelik o yıllar da eşim de çalışmasına rağmen maddi açıdan pek de rahat değildik. O zamanlar döner ya da performans sistemi yoktu. Ama dertlerimiz de çoktu. İhtisas sonrası Van’da yeni kurulan tıp fakültesine, doğudaki en sıkıntılı yıllarda 1994’de gittim. 11 yıl üniversitede çalıştım. Bu ülkedeki malum zihniyet yüzünden doçentliği alışım bile çok uzun sürdü, tam 9 yıl. Yine malum zihniyet yüzünden çok sevdiğim üniversiteden ayrılmak zorunda kaldım. Tam 6 yıla yakındır da Süreyyapaşa Hastanesi’nde klinik şefi olarak, 1.5 yıl da herhangi bir ek ücret almadan cerrahiden sorumlu başhekim yardımcısı olarak ve iki aydır da başhekim olarak görev yaptım ve yapmaktayım. Hastalarıma bilgim ve tecrübem doğrultusunda elimden geldiğince faydalı olmaya çalıştım, çalışıyorum. Bir tabip olarak hasta hakkında karar verirken iyi ve doğru hekimlik dışında hiç bir kriterim olmadı. Hasta ve hasta yakınlarına çıkar amaçlı yaklaşmadım, asla ve kat’a para almadım. İşlerimi asla savsaklamadım, titizlikle zamanında yaptım. Çalıştığım yerlerde hariçten hiçbir ücret almadan hastalarıma hizmet açısından hep özel hastaymışcasına muamele ettim. Bu mesleğin onurunu, haysiyetini korumak için elimden geleni yaptım, yapmaya da devam edeceğim. Gerek öğrencilerime gerekse asistanlarıma iyi ve kaliteli eğitim verme konusunda da elimden geleni yaptım, ilklere imza attım, eğitim konusunda devamlı kafa yordum. Merak edenler mesleki özgeçmişim, bilimsel çalışmalarım ve yayınlarımla ilgili detaylı bilgiye hastanenin web sitesinden ulaşabilir. Süreyyapaşa Hastanesi’nde klinik şefi iken de, başhekim yardımcısı iken de, başhekim iken de hep daha güzel, daha iyi, daha kaliteli hizmet ve eğitim vermenin çabası içinde oldum. Hastane personelinin tümünü kucaklayarak herkesle güzel ve sağlıklı bir iletişim içinde olmaya çalıştım. TTB MK, Birgün gazetesi ve hakkımda bir şeyler yazanlar, keşke hastane sitesindeki diğer haberleri ve hastane çalışanlarıyla sağlıklı bir iletişim kurmak için kaleme aldığım yazıları (Başhekim’in Kaleminden) zahmet edip okumuş olsalardı.  En son TTB MK’nin basın açıklamasıyla beni kınadığı, tahkir ve tezyif ettiği, hedef gösterdiği bayram mesajı da “Süreyyapaşa Ailesi” olarak nitelendirdiğim hastane personeline bayramlarını tebrik etme noktasında masum bir mesaj idi o kadar. Ne bir dini propaganda, ne yağcılık ve yalakalık, ne bir ikbal ve istikbal beklentisi yoktu. Beni bugüne kadar hastanemizde bilenler bilir. Ne makam mevkiye, ne para pula, ne de şan şöhrete ulaşma gibi bir endişem, arzu ve isteğim olmadı. Aklımdan, kalbimden geçenlerin temiz, ard niyetten uzak ve halisane olduğuna yalnızca “kalplerden-akıllardan geçeni bilen” Allah’ı şahit olarak gösterebilirim. Şahitliği O’ndan daha makbul, daha doğru biri de var mı ola. Asla ve kat’a. Ve ne yazık ki bütün bunlara rağmen benim haklarımı, onurumu, haysiyetimi koruma noktasında çaba göstermesi gereken, varlık nedeni bu olan Türk Tabipleri Birliği bırakın bunu yapmayı, kendileri ve onlarla birlikte hareket edenler, yazılı basında ve internet ortamında şahsıma, inançlarıma ve kanaatlerime öyle nitelemelerde bulundular ki vebali TTB MK üyelerinin boynunadır. Onların zihniyetindekiler içlerinde ne kadar kötülük ve çirkinlik varsa ortaya dökmüşler adeta. Bazı örnekler vereyim de ne dediğim anlaşılsın, aynen noktası, virgülüne dokunmadan açıklıyorum; [O baştabip bozuntusu hastalarına mutlaka muska yazıyordur; bence hastanelerde üfürükçü hoca takımından da atamalar yapılmalı.isimlerinin önlerinede dr takısı konulmalı veya konuluyor da bizim haberimiz yok; Benim baştabibim Buda"dır. Ben budistim; tam sağlık bakanı olacak bir tip...şimdilik..ileride de umarım daha yukarısı !! eşi de örtünüyor, çocuklar da imamhatibe gidiyorsa....tadından yenmez...kıtalar arası başbakan olur...sizlere dar gelecek makamları kimler yapabilir...arkadaş son derece uyanık biri..!! ilerideki makama doğru yatırım yapıyor...somaliye de yartım toplayıp kesinlikle göndermiştir !! artık somaliye de bir şekilde gidip enaz 3 az karşılıksız!! çalışmasını umuyorum !! uyanık geçinenlerle birlikte yol alanlar !!; Ozellikle suruktan tayyare ucurmayi seven dinciler mukaddestacilar milli(!) goruculer ve cenabi rabbim bana tasiyamayacagimi vermez diyen IQ noksanlari; O başhekim artık molla rüştünü ispat etmiştir. Şimdi alınıp ya genel müdür ya da müsteşar yapılacak; bu zat ilimle dini karıştırıyor. aslında karıştırmıyorda çıkarı için yapıyor. dikkat edin gelecek seçimde akp adayı; Allah baş tabib ise, sen ne diye tabiplik yaparak Allahın işine karışıyorsun be adam?; Ne yapacak elleri arkadan alkış tutacak, ağzı demogoji yapacak. Hastahaneye doktor değil de sanki imam atamışlar. Bari üç elham bir kaçta fatiha okusa iyi olur; PES be..Cinci hocaları geçmiş,bu başhekim,muayene yerine hastaya dua mı okuyor?ilaç yerine de muska mı yazıyor.?Şimdilik nereye genel müdür olacağını bilmem,ama Recep Akdağ"ın halefi olacağı kesin.Kainatın baştabibi senin gibileri cinleri ile çarpsın.Tek dileğim bu; Adam bırak peygamberliği nerdeyse ilahlığını ilan etmiş,siz anlamıyorsunuz :)ben baş hekimim ama benden üstünü var oda Allah DEMİŞ yani ikinci sırada.peygamberimiz bile yok.allah bizi böyle şirke düşmekten korusun; KOSKOCA BASHEKÏM YAZMIS BAYRAM MESAJI DEGÏL RESMEN YALAKALIK DAHA NELER GÖRECEK AKLILSIZLAR; Herkes şeyhülislam olmuş fetva veriyor; DALLAMA BAKSANA NELER SÖYLÜYOR BİR DE TIP FAKÜLTESİ OKUMUŞ DİPLOMA ALMIŞ; Akp ve hükümeti zaten o doktor bozuntusunun zihniyetinde.] (Kaynak: http://www.odatv.com/n.php?n=devlet-hastanesinde-bashekim-dini-propaganda-yapinca-3108111200 http://haber.mynet.com/allaha-kainatin-bastabibi-denir-mi-589675-guncel )

Bu alay, iftira, hakaret ve küçümseme dolu ifadeleri barındıran cümlelerden dolayı “onlardan birçok incitici sözler işiteceksiniz” diye bizi uyaran ve “onların sözleri seni incitmesin, mahzun etmesin. Şüphesiz izzet ve gücün tamamı Allah’ındır. O işitendir, bilendir” diye teselli eden Rabbim Allah’a, Yakub (a.s) misali “sıkıntımı, keder ve hüznümü yalnızca O’na arz ediyorum”. Sözü daha fazla uzatmadan, şahsımla ilgili lehte, övücü ve destek mahiyetindeki hiçbir habere, okuyucu yorumuna yer vermediğime dikkatinizi çekmek istiyorum. Aslında bu açıklamayı yapıp yapmamak üzerinde çok düşündüm. Fakat yanlış anlaşılmalara, değerlendirmelere fırsat vermemek ve de atalarımın “sükut ikrardan gelir” sözü mucibince kısa da olsa bir açıklama yapmam zaruri oldu. Yunus Emre’nin deyişiyle “Dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek, derviş gönülsüz gerek, sen derviş olamazsın” misali, evet ben derviş değilim, olmadım, daha doğrusu olmak da istemedim. Yine Yunus’un diliyle “Behey Yunus sana söyleme derler, ya ben öleyim mi söylemeyim de” kabilinden yazdım bu açıklamayı. Son bir not ilave ederek sözlerime nihayet vermek istiyorum. Olur olmaz, ileri geri basın açıklamaları, toplantılarla kişi ve kurumları eleştirinin ötesinde karalayan, inciten ve töhmet altında tutan TTB MK hakkında mahkemeye başvurma hakkımın da saklı olduğunun bilinmesini isterim. Bu dünyadaki mahkemeye verir miyim, vermez miyim bilmiyorum, şayet verir isem dünyadaki mahkemenin kararı ne yönde olur, onu da bilmiyorum. Fakat şunu açık ve net olarak söylüyorum. Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’ni ve onlara bu konuda destek veren, onaylayan, birlikte hareket eden herkesi “bütün insanların ölümden sonra diriltilip hesaba çekileceği gün” kurulacak “esas mahkeme”de, “Cenab-ı Mevla’nın huzurunda” dava edeceğim. Onlara asla hakkımı helal etmeyeceğim. Bu böyle biline.

Sağ ve sağlıklı olmanız dileğiyle.

16.09.2011

DOÇ. DR. İRFAN YALÇINKAYA
İstanbul Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Klinik Şefi ve Başhekimi