Sağlık hizmetlerinin ticarileşmesi ve toplumun her geçen gün muhafazakârlaştırılması çabaları ne yazık ki ülkemizde bilimden uzaklaşmayı da körüklemektedir. Bilim dışı sağlık uygulamaları yasal alt yapının oluşturulması, dini gerekçelerle aşı karşıtlığının körüklenmesi, inanç temelli sağlık kongrelerinin gerçekleştirilmesi ile hızla yaygınlaştırılmaktadır. Bunun son örneği ise 21-22 Aralık 2019 tarihlerinde gerçekleştirileceği duyurulan “Tıbbi Konularda Fetva Verme Metodolojisi ve Zorluklar Sempozyumu”dur.

Acıların dindirilmesi, yaşam hakkının korunması mücadelesinin insanlık tarihi ile özdeş olduğu ve insanın acı nedeniyle vahşi ormanlarda yankılanan ilk yardım çığlığının hekime gönderilen ilk mesaj olduğu kabul edilir. Hiç tanımadığı birisine yardım üzerinde yapılanmış bir meslek olarak tıbbın zenginliğini, gelişmesini ve birikimini sağlayan bilimsel yönteme dayanan uygulamalardır. Tıp içgüdüsel davranış kalıplarına dayanan uygulamalardan bugün bilimsel yöntemin benimsendiği kanıta dayalı uygulamalara ulaşmıştır. Bu gelişmeler hekimliğin değerlerinin, mesleki evrensel ilkelerinin dini inançları değil bilimsel bilgiyi ve hak temelli yaklaşımı temel alması ile sağlanmış; politik, ekonomik ve inanç gerekçelerinin hekimlik uygulamalarında ötekileştirici ve ayrıştırıcı değişimlere neden olması engellenmiştir.

Bugün hekimliğin en kadim “önce zarar verme” ilkesinin hayata geçirilmesi bilimsel yöntem ile kanıtlanabilir, tekrarlanabilir, denetlenebilir, eleştiriye açık bilgi üretilebilmesi ile olanaklı olabileceği gibi hekimi de ‘güvenilir’ kılar. Güven değerine dayanan, hekimliğin evrensel insancıl boyutunu oluşturan hekim-hasta ilişkisi böylelikle kurulabilmekte, hekimliğin insana rağmen değil de insanla birlikte yürütülmesi sağlanabilmektedir.  Ayrıca bilimsel bilgi toplumun hekimden nitelikli olma beklentisini de karşılayarak söz konusu güveni pekiştirmektedir. Bugün yürürlükte olan Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nde hekimin bilimin gerekliliklerine uyması ifade edilirken, Dünya Tabipleri Birliği Hekimlik Ahlakı Uluslararası Yasası da hekimin hastasına bilimin bütün olanaklarını sunmakla yükümlü olduğunu açıkça belirtmektedir.

Aklın özgür ve bağımsız düşünebilmesinin, sorgulamasının önüne ket vuran inanca dayalı bilgi üretme süreçleri toplumların gericileşmesinin en temel göstergelerindendir. Planlanan sempozyum tıbbi konularda fetva vermeye yöneliktir. Fetva bir sorunun dinsel hukuk kurallarına göre müftüce çözümünün açıklanması olarak tanımlanmaktadır. Tıbbi konularda fetva verme anlayışı sağlık hizmetleriyle ilgili kararların din insanlarınca verilmesini gerektirir ki bu bilime, hekimliğin evrensel ilkelerine ve hukuk kurallarına aykırılık oluşturacaktır. Böylesi bir geri gidişin sağlık alanında yaşanması ise yaşam hakkının sağlanmasının olanağı olan ve sağlık politikaları ve piyasaya dönük sağlık örgütlenmeleri ile zedelenen sağlık hakkının yitirilmesine neden olacaktır.

Türk Tabipleri Birliği olarak toplumun sağlık hakkını ve demokratik hukuk sistemini yok sayan, gericileşmeyi körükleyen yaklaşımlar ve uygulamalara karşı uyarma sorumluluğumuzu yerine getiriyor ve bu bağlamdaki mücadeleyi her zaman sürdüreceğimizi belirtiyoruz.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi