AKP Hükümetlerinin 2003 yılından bu yana uygulamakta olduğu Sağlıkta Dönüşüm’ün son evresi olarak karşımıza çıkan ve ilk örnekleri Yozgat ve Mersin’de hayata geçirilen Şehir Hastaneleri, İstanbul Tabip Odası’nca (İTO) düzenlenen "Bir Kamu-Özel Ortaklığı Modeli: Şehir Hastaneleri" başlıklı panelde ele alındı.

2 Mart 2017 Çarşamba günü 19.00’da İTO Cağaloğlu binası konferans salonunda gerçekleştirilen panelin moderatörlüğünü İTO Sağlık Politikaları Komisyonu Üyesi Dr. Güray Kılıç yaparken, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Çiğdem Toker ile CHP Mersin Milletvekili Dr. Aytuğ Atıcı konuşmacı olarak yer aldılar.

Panel TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel’in konuşmasıyla başladı. Tükel konuşmasında; “Şehir Hastaneleri TTB olarak uzun yıllardır, 2010’un başından bu yana üzerinde önemle durduğumuz, izlediğimiz bir süreç. Bu süreçte bizim en çok üzerinde durduğumuz konu kamudan özele kaynak aktarımı yaşanıyor olması... %70 oranında doluluk garantisi veriliyor olması, 30 yıla yayılan borçlanmalar, yıllık kira bedellerinin birkaç yılda temel yatırım bedelini karşılayacak olması, devletin çok yüksek miktarlarda bir kirayı konsorsiyumlara, şirketlere ödeyecek olması gibi hususlar var bu süreçte. Bunlar Sağlık Bakanı’nın da ifade ettiği gibi, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın son evresine karşılık geliyor. Atılan bu adımların özelleştirmeye doğru giden, çok ciddi kaynakları özel şirketlere aktarmaya doğru giden bir süreç olduğunu söyleyebiliriz” dedi.

Ardından Dr. Güray Kılıç, paneli düzenleme gerekçelerini şu sözlerle aktardı:

“Kamuoyunun gündemine hakettiği kadar girememiş bir konuyu; Şehir Hastanelerini değişik yönleriyle değerlendirmek üzere buradayız. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın birçok aşamasını hep birlikte yaşadık. İstanbul Tabip Odası ve TTB olarak Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın her boyutunu kamuoyu önüne taşıdık, olumsuzluklarını sergiledik ve değişik meslek örgütleri, sendika ve siyasi partilerle birlikte mücadele yürüttük bu olumsuzluklara karşı. Şehir Hastaneleri Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın 3. fazı olarak aktarılıyor ama aslında bundan da öte bir yanı var. Sağlık Bakanlığı Şehir Hastaneleri projesini Sağlıkta Dönüşümü taçlandırma olarak tanımlıyor. Bu programın tamamını, bütününü içeren bir proje. Basitçe bir yatak yenileme, eskimiş hastaneleri yenileme, yeni hastaneler kurma süreci değil. Yeni bir sağlık sisteminin tüm özelliklerini içinde barındıran; 1. basamaktan 3. basamağa, tıp eğitiminden uzmanlık eğitimine birçok süreci etkileyecek bir konu. Bununla beraber sağlık hizmeti sunumundan, çalışanların konumundan, birbiriyle ilişkilerinden, sözleşmeli çalışma düzeninden, hastalara sağlık hizmetinin nasıl verileceğine kadar pek çok ayrıntıya da sahip bir konu. İşte bu hususları konu üzerinde yoğunlaşmış iki değerli konuşmacıyla birlikte değerlendireceğiz.”

Cumhuriyet Gazetesi yazarı Çiğdem Toker, Şehir Hastaneleri projesine ekonomi gazeteciliğinden gelen bir kişi olarak ama öncelikle sağlık hizmeti alan, hastalanıp hastaneye giden bir yurttaş olarak ilgi duyduğunu belirterek, süreci yakından izlediğini söyledi. Toker şöyle konuştu:

“Şehir Hastanelerinin modeli olan kamu-özel ortaklığı esas itibariyle 80’li yılların 2. yarısında, 90’lı yılların başında gündemimize girdi. Yap-işlet devret projeleriyle devreye girdi: Yap-işlet-devret, yap-işlet, işletme hakkının devri ve nihayetinde Şehir Hastanelerine temel olan yap-işlet-kirala modeli. Bir diğer ifadeyle yap-kirala-devret. Bu modelin sadece Şehir Hastaneleri için, sağlık sektöründe kullanılan bir model olduğunu görüyoruz. Avrasya Tüneli, Osmangazi Köprüsü, 3. Köprü gibi yine sıkça işlediğimiz; koşullu yükümlülükler ve garantiler dolayısıyla ulaşım projeleri ağırlıklı olarak yap-işlet-devret modeliyle tasarlanmış projeler. Yap-işlet kullanım devrini doldurmuş bir model. Onunla da 90’lı yıllarda enerji santralleri yapıldı. Mülkiyeti tamamen özel sektöre ait; özel sektör yapıyor, işletiyor. Bir devir söz konusu değil, tersine devlet bir alım garantisi veriyor üretilen enerjiyle ilgili olarak. Şehir Hastanelerinde çarpıcı olan ve ısrarla vurgulamamız gereken nokta ise yapısı. 25 yıl boyunca devlet kira ödüyor şirketlere. Burada çok çarpıcı unsurlar var. Yapılan yatırımın kendini amorti etme süresi 3-4 yılı geçmiyor. Geriye kalan 20-21 yıl boyunca ise kamu kaynaklarından, yatırım bedelini kat kat aşacak tutarlarda kiralar ödeniyor.”

Toker ayrıca, Kamu-Özel Ortaklığı projelerinin mali disipline orta ve uzun vadede nasıl yansıyacağına dair bir projeksiyon olmadığına, varsa bile kamuoyunun bilgisine sunulmadığına dikkat çekti.

CHP Mersin Milletvekili Dr. Aytuğ Atıcı da konuşmasına "Şehir Hastaneleri halkın sağlığı için mi, sermayenin sağlığı için mi tasarlandı?" sorusunun yanıtlanması gerektiği vurgusuyla başladı. "Bu sorunun cevabını bulmamız gerekiyor" diyen Atıcı, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şöyle bir algı yaratıldı kamuoyunda: ‘Ne yani hastane yapılmasın mı? Hükümet gerçekten çok güzel işler yapıyor; yollar, köprüler, barajlar, hastaneler yapıyor. Niye buna itiraz ediliyor?’ deniyor. Ama gerçekler ancak maddi olarak ya da alınan sağlık hizmetiyle ilgili sıkıntı yaşandığında görülebiliyor."

Atıcı, halkın sağlık sorunlarının yüzde 80 oranında birinci basamakta çözüldüğünü, yüzde 20’lik sağlık sorunu için her yıl bütçedeki 111 milyar dışında, sadece 14 hastaneye şimdilik yılda yaklaşık iki milyar TL kira ödeneceğini, buna karşın koruyucu sağlık hizmetlerine neredeyse hiç para ayrılmayacağını belirtti. Bu projenin özelleştirmenin yeni adı olduğunu, hatta geleceği sattığı için özelleştirmeden de kötü sonuçları olacağına dikkat çeken Dr. Aytuğ Atıcı; Şehir Hastaneleri projesiyle kamu hizmetlerinin özelleştirileceğini, halkın bütçesinin şirketlere aktarılacağını söyledi.

Dr. Aytuğ Atıcı Şehir Hastaneleri projesinin halkın kaliteli sağlık alımını sağlayamayacağını, boğaz köprüleri İstanbul’un trafik sorununu nasıl çözmediyse, şehir hastanelerinin de sağlıkta yaşanan sorunları çözemeyeceğini vurguladı.

Panel  katılımcıların soru ve katkılarının alınmasıyla sona erdi.